Son birkaç yıldır Birleşik Devletler, Çin'i ABD'nin Asya'daki uzun vadeli çıkarlarını tehdit etme kapasitesine sahip ordusu olan büyüyen bir ekonomi olarak sunuyor. Bu iddia, ABD'nin bölgede Çin'i engelleme stratejisi olarak müttefikleri ve diğer dostane rejimlerle ilişkilerini sıcak tutarak bölgedeki askerî varlığını güçlendirme çabalarını meşrulaştırmak için kullanılıyor. ABD'nin Irak'taki savaşı kaybettiği gerçeğine rağmen, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, ülkesinin dünya hegemonyasını sürdürdüğünü göstermek için diğer ülkeleri kendileri ile aynı çizgide tutmak için seyahatler düzenliyor. Rice, Avrupalıların Çin'e uyguladığı silah ambargosunu kaldırmasına karşı çıktı ve bunun Doğu Asya'daki hassas askeri dengeyi tehdit ettiğini söyledi. ABD, kendisini bölgede barışı sağlayan güç olarak görüyor, Avrupa'nın müdahalesine sertçe karşı çıkıyor. Rice, "Pasifik'i koruyan Avrupa değil, Birleşik Devletler'dir." diyerek de bu uyarısını açıkça dillendiriyor. Rice'ın açıklamaları, Bush yönetiminin dikkatlerini Ortadoğu'daki bataklıktan yeniden Asya'ya odaklamak istediklerinin ve Çin'i engellemek için stratejik bir plan uygulamaya koyduklarının bir göstergesidir. Çin, gerçekten de ABD'nin Asya hakimiyetine ciddi bir tehdit teşkil etmekte midir? Bu ülkenin son on yılda gayri safi yurtiçi hasılasındaki (GDP) hızlı büyümeye rağmen, bu oran Birleşik Devletler'inkinin onda biri kadar hâlâ. Dahası, Çin yabancı yatırım ve dış piyasalara bağımlı bir tür kapitalizmi benimsedi. 2005'teki bir rapor, Çin ekonomisinin ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. İlk problem, Çin'in GDP'de dış piyasalara aşırı bağımlı olması. Rapora göre, 2004'teki yüzde 9,7'lik büyümenin yüzde 5,7'si dış piyasadaki talep sayesinde gerçekleşmişti. Çin'in sadece ekonomik büyümesi değil aynı zamanda ihracatı da direkt yabancı yatırımın bir sonucuydu. Buna ek olarak, Birleşik Devletler, Çin'in en büyük piyasalarından biri. Bununla birlikte, alışverişte Çin'in aleyhine bir ticaret açığı var ve ABD ihracat parasının çoğunu ödemedi. (ABD, Çin'in iki katı bu ülkeye ihracat yapıyor.) Çin'in askerî bütçesinin son 17 yılda iki haneli rakamlara ulaştığı bir gerçek ve Çin, Rusya'dan aldığı silah teknolojisi ile askerî yazılımını modernize ediyor. Ancak yine de, Birleşik Devletler'e karşı meydan okuma kapasitesine sahip değil. Güç ve Çıkar Raporu'na göre, Çin'in 3 bin savaş uçağı var ve bunların sadece 100'ü modern sınıfa dahil. Oysa, ABD'nin 3 bin savaş uçağı var ve hemen hepsi modern teknolojiye sahip. Buna ilaveten, ABD'nin 12 uçak gemisi onu eşsiz kılıyor. Hemen her kategoride, ABD, Çin'e oranla askerî donanımlarını katbekat hızlı modernize ediyor. Çin, askerî donanımların yenilenmesi için yılda 40 milyar dolar harcarken ABD tam 400 milyar dolar harcıyor. Bir diğer husus da, Çin'in kendi başına yeni teknolojiler geliştirecek endüstriyel güçten yoksun olması. Bu, silahların büyük bir bölümünün neden Rusya'dan alındığını açıklamaktadır. Oysa, ABD, yeni askerî teknolojilerin öncüsüdür. Hepsinden öte, Sovyetler Birliği'nin yıkılması ve Rusya'nın caydırılmasından sonra Birleşik Devletler nükleer silah konusunda tekeli eline geçirdi. Yakında, ABD için Rusya ya da Çin'in uzun menzilli nükleer silahlarını yok etmek muhtemel hale gelecektir. Bununla birlikte, Çin, Asya'daki ekonomik ve politik nüfuzunu geliştirmektedir ve bu açıdan Birleşik Devletler'in çıkarlarına meydan okumaktadır. Fakat, bu, Çin'in ABD çıkarlarına ekonomik açıdan tehdit oluşturduğu anlamına gelmiyor. Oysa, ABD, 'Çin tehdidini' bölgedeki askerî genişlemesi için kullanmayı sürdürüyor. (Asia Pacific Research Network, 6 Mart 2007)

- - - - - - -