ABD'de başkan adaylarını belirleyecek önseçimlerden şimdiye dek çıkan en sağlam ders, her şeyin muallakta olduğu. Çoğu Demokrat'ın değişim isteği Obama'yla örtüşüyor ama Hillary'nin sahip olduğu deneyim de önemli. İktidarın yıpranmışlığını taşıyan Cumhuriyetçilerin işi daha da zor

Denildiği gibi bir hafta Britanya siyasetinde uzun bir süreyse, beş gün Amerika'da sonsuzluğa bedel olabiliyor. Başkan adayını belirleme sezonunun başlangıcını teşkil eden 3 Ocak günü, Barack Obama Iowa eyaletindeki Demokrat Partili delegelerin kullandığı 220 bin oy içinde Hillary Clinton'dan yaklaşık 17 bin oy fazla aldı. Bu, binlerce başyazının kaleme alınmasına yol açan bir sonuçtu; karizmatik siyahi genç senatör, Jack Kennedy, Martin Luther King ve hatta Ronald Reagan'la kıyaslandı. Fransa'nın Liberation gazetesi Obama'yı, 'ABD'nin dünyadaki imajını düzeltecek' adam olarak selamladı. Başkanlık bir yana, adaylık bile Obama'ya seçimle değil de, küresel alkış tufanıyla atfedilmiş gibiydi.

Obama daha fazlasını anlatmalı

8 Ocak'taysa kendisi için yenilgi öngören anket şirketlerine sürpriz yapan Clinton, New Hampshire'ı daha küçük bir farkla (yaklaşık 7 bin 500 oyla) kazanınca geri dönüş yaptı. Birdenbire artık umuda karşı deneyimin zaferinden, Clinton buldozerinin ezici zaferinden, ailesinin istisnai hikâyesinin bir sonraki bölümünden bahsedilir oldu. Cumhuriyetçiler de daha dramatik bir yalpalama izlenimi sunuyor; İncil'i elinden düşürmeyen Mike Huckabee (yeni bir yüz ve dinci sağın gücü hakkında bir sürü lafa yol açacak şekilde) Iowa'da kazanırken, John McCain de (herkesin artık deneyim ve bağımsızlığın erdemini selamlamasına sebep olacak biçimde) New Hampshire'da galip geldi, Rudy Guiliani ise 5 Şubat'taki 'Süper Salı'da oy kullanacak büyük eyaletlerde önde gitmeyi sürdürüyor.

Aslında bu mücadeleden çıkan tek sağlam ders bunun akışkan bir mevzu olduğu. Her şey muallakta. Bu durum sadece bunun Amerika'da 1928'den beri en ucu açık seçim (görevdeki bir başkanın veya başkan yardımcısının yarışmadığı en son tarih buydu) olmasından değil, Amerikalıların gerçekten ne istediğini bilmemesinden de kaynaklanıyor. Elbette umutsuzca 'değişim' istiyorlar; ekonomi sendelerken, siyaset kilitlenmişken, gençler Irak'ta ölürken ve Bush yönetimi vurdumduymaz bir kifayetsizlik içindeyken çok sayıda Amerikalı uzun süredir ülkelerinin yanlış yolda seyrettiğini düşünüyor. Ama nasıl bir değişim gerekiyor? Ayrıca bunu kim sağlayabilir?

Bunun cevabı Obama'nın söz konusu ihtiyacı karşılamaya en yakın kişi gibi görünmeyi (gerçi bunu birkaç günlüğüne becerdi) ne derece başarabildiğine bakar. Clinton'ınkinden farklı olarak onu çekici kılan göz alıcı iyimserliği. Kendisini 'umut taciri' diye nitelendiriyor ve hiç de haksız sayılmayacak biçimde ülke bildik 'Bush-Clinton' tarzı hizipçi siyasete saplanırsa değişimin gerçekleşemeyeceğini öne sürüyor. Bölünmüş ve homurdanan Amerika'nın umutları pek çok yönden kabiliyetli, uzlaşmacı ve zaferde olduğu kadar yenilgide de parlak nutuklar atabilen Obama'yla örtüşüyor.

Buna karşılık New Hampshire'daki Demokratlar biraz daha fazlasını talep ederken (Obama burayı da kazansa kesinlikle durdurulamaz olacaktı) muhtemelen haklıydı. Obama'nın başkanlığı elbette Amerika'nın en derin yaralarından ikisini kapatacaktır; siyah olmasıyla, özellikle de yönetimde siyahi siyasetçi gibi hareket etmemesiyle ABD siyasetindeki ırk dikenini çıkarır, diğer yandan genç olmasıyla da Vietnam'ın liberaller ve muhafazakârlar arasına soktuğu, 1960'lardan kalma bölünmüşlüğün zehirli mirasının ötesine geçer.

Daha başka konularsa hep sorunlu bir görüntü vermekte. Obama sırf siyah olduğundan ve küçük bir çocukken altı yıl Müslüman bir ülke olan Endonezya'da yaşadığından Amerika'nın imajını gerçekten bu kadar kolayca değiştirebilir mi? Seçilirse kahraman gibi karşılanacak ama bir sonraki başkan kim olursa olsun, sadece George W. Bush olmadığı ve Irak'ı böyle eline yüzüne bulaştırmadığı için aynı muameleyi görecektir. Bunun yanında Amerika sözleriyle değil eylemleriyle yargılanacak. Bu noktada Obama Irak'ta işgali bitirme ihtiyacıyla Ortadoğu'nun göbeğindeki iktidar boşluğunun yol açacağı felaketten kaçınma gereği arasında uzlaşmayı sağlayabileceğine dair belirgin bir işaret vermedi. New Hampshire'daki pek çok seçmen bu yüzden bize daha fazlasını anlat deyip, onun kesin adaylığının önüne geçerek doğruyu yapıyordu.

Çekirdek Demokratlar Hillary'ci

Hep sadece 'değişim'den bahsetmenin ötesinde Clinton'ın da yapması gerekenler var. Her şey bir yana New Hampshire Clinton'cıların kalesi ve orada da kaybetseydi 19 Ocak'ta Nevada'daki seçimde ve özellikle de Demokrat delegelerin yaklaşık yarısının siyah olduğu Güney Carolina'da 26 Ocak'taki oylamada zor günler geçirecekti. 22 eyaletin birden oy atacağı 'Süper Salı' onun ölüm-kalım tarihi haline gelebilirdi. Şimdiyse siyaseten vefatın eşiğine geldikten sonra başladığı yere, en ön sıraya yeniden yerleşti. Herhalde bundan bazı dersler çıkarmıştır.

Clinton'ın alması gereken derslerin başında, yetkinliği vurgulamanın ve sonu gelmeyen politika önerileri sıralamanın yeterli olmadığı bulunuyor. Obama'dan şiiri öğrenmesi gerekiyor, tıpkı Obama'nın da ondan düzyazıyı öğrenmesi gerektiği gibi. Seçmenlere konuşmamalı, onları dinlemeli. Hepsinden önemlisi, kampanyasını sakatlayan bir anlayışı bitirmeli; Clinton'ların geçmişte kalmış insanlar olmadığını göstermeli.

Önündeki sorun sadece Obama'nın onu yakalayabilecek olması değil, bunun yanında pek çok Amerikalıya ne kadar hizipçi bir siyasetçi olduğunu hatırlatması. Önseçimleri kazanırsa bu sadece çekirdek Demokrat çevreler onun yanında yer aldığı için olacaktır. Ama aday olmak başkan olmak manasına gelmiyor.

En cesur aday McCain

Cumhuriyetçilerin hali daha fena olmalı. Önlerinde daha geniş bir yelpaze var (hem Iowa hem de New Hampshire'da ikinci olan Mitt Romney'i de kattığınızda dört aday söz konusu). Demokratlar ne tür bir değişimi temsil ettikleri konusunda kıvranırken, Cumhuriyetçiler iktidarın yıpranmışlığını taşıyan taraf. Tüm bunların karşısında McCain'i bir köşeye koymak için deli olmaları gerek. Çünkü McCain deneyim söz konusu olduğunda Clinton'ı geride bırakan, cazibesi Obama'yla ölçüşebilen, iki Demokratın da sergileyemediği siyasi cesareti gösteren ve farazi 'kafa kafaya anketlerinde' onları alt eden bir isim. Buna karşılık 71 yaşındaki senatör aynı zamanda hızlı tavır değiştirmesi ve göçmen reformuna yatkınlığı gibi bazı önemli nitelikleri partisini son derece rahatsız eden biri.

Diğer adayların McCain'in cesaretinden çıkarabileceği çok ders var. Seçmenler ne yapılması gerektiğini bilemediklerinde, yüzlerini bunu bilenlere çevirir ki, bu yüzden 2008 cesaretin yılı olacak

Kaynak: Radikal