Avrupa İsrail'in kabadayılığına, doğmamış Filistin'e, bölünmüş Lübnan'a, Kaddafi'nin acayip otokrasisine veya Türkiye'de AKP'nin kapatılma riskine kuşkuyla bakmakta haklı. Fakat Avrupa'yla Akdeniz'i ortak pazar hedefinden başlayarak yaklaştırmak iki tarafa da yarar sağlar

Roma İmparatorluğu döneminde soğuk, ıslak Britanya'daki yollar, boğucu sıcaklar yaşayan kuzey Afrika'dakilerden daha düz değildi. Bir sesterce ile (antik Roma'ya ait sikke), bir lambayı yakacak kadar yağ alınabiliyordu. Gerek güney Akdeniz gerekse kuzey Avrupa'nın dört bir köşesinde Latince 'lingua franca' idi (uluslararası ticaret diliydi) -bu kavramın kullanılmasınaysa daha 1500 yıl vardı. Ne var ki AB Roma Anlaşması'yla Akdeniz'e örgütleyici bir ilkeden ziyade bir sınır muamelesi yapıyor. İstikrarsızlık ve terörizm yatağı olduğu gerekçesiyle Fas'tan Türkiye'ye uzanan hilale sırtını büyük ölçüde dönmüş durumda. Güney Akdeniz'in başlıca ihraç kalemi, bir tekne dolusu yaşadışı göçmen gibi görünüyor.

Bu hafta sonu Paris'te düzenlenecek bir zirvede Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy bu mesafeyi kapatmak istiyor. AB'yle güney ve doğu Akdeniz'den 40'a yakın devlet ve hükümet başkanı, Akdeniz Birliği adıyla yeni bir kulüp yaratmak için bir araya gelecek. Sarkozy'nin süslü sözlerine karşın Akdeniz Kulübü mütevazı bir başlangıçla yola çıkacak: Fransızlar, Mısırlılarla ortak başkanlığını yapacakları bir sekreterliğin yanı sıra güneş enerjisi, anti-terörizm ve kaçınılmaz kültürel alışverişlerin finanse edilmesine katkıda bulunmak için para öneriyor.

Akdeniz'de hareketlilik artışta
Beylik lafların ve projelerin ötesinde, parlak bir fikrin tohumlarını görmek mümkün. Küreselleşme kökleştikçe Akdeniz civarında da bir şeyler gelişiyor. Akdeniz Kulübü üyelerinin artık bir masanın etrafında oturup birbirlerine ters ters bakmasına gerek yok. Bilakis, güney Akdeniz'in gençliği ve yaşama gücünün, zengin, yaşlanan kuzeyle birleşmesi umudu söz konusu. Son dönemdeki artışa rağmen güney Akdeniz AB'nin doğrudan dış yatırımlarının hâlâ yüzde 10'dan azını alıyor. Bu da muazzam bir imkân anlamına geliyor -tehlikelerle malul olsa da, Akdeniz Kulübü'nün önemli olmasının bir nedeni bu.
AB, 13 yıl öncesine uzanan 'Barcelona Süreci' adlı bir teşebbüs çerçevesinde yüzünü güneye dikmiş, ancak taahhütlerini yerine getirmeyi başaramamıştı. Ancak bugün durum dâhâ ümitvar, zira Paris'te bir araya gelecek siyasetçiler, ticaretin giderek daha işlek hale getirdiği bir yoldan ilerliyor. Akdeniz kıyısı boyunca uzanan ülkelerdeki doğrudan yabancı yatırım, 2000'den bu yana altı kat artarak 59 milyar dolara ulaştı -bu meblağ Latin Amerika'nın (ortak pazarı) Mercosur'unun epey önünde (25 milyar dolar), Çin'inse az biraz gerisinde (69 milyar dolar). Aynı zamanda bölgenin gayrı safi milli hasılası yıllık yüzde 4.4'lük bir artış kaydediyor -Çin'in standartlarına göre elbette yavaş, fakat Avrupa yavaşlarken bu bölge hızlanıyor.

Türkiye, İsrail ve Mısır hâkimiyeti sürüyor olsa da, bölgenin büyük bölümü bu refahı paylaşıyor. Kısmen petrol ve doğalgaz sayesinde, fakat finans hizmetleri, telekomlar, perakende ve inşaat sektöründeki yatırımlar yayılıyor. Sözgelimi Renault ve Nissan Fas'ta fabrika kurmayı planlıyor. Ya da Tanca dışında, kısa süre sonra Amerika'nın batı kıyısındaki Long Beach'ten daha uzun olacak yeni yükleme limanına bakın. Paranın büyük kısmı
Avrupa'dan geliyor; sözgelimi Fransız Lafarge Mısır çimentosuna 12.9 milyar dolar yatırım yapmış durumda. Fakat Amerikalılar uzay yatırımları yapıyor; Araplar petrodolarları mülke ve inşaate harcıyor; Brezilyalılar gübreye ve tekstile, Hintlilerse bilgi teknolojisiyle farmakolojiye para yatırıyor.

Bu tür bir çeşitlilikte güç var ve öyle de olması gerekiyor. Öne çıkan Akdeniz'in üstesinden gelmesi gereken daha çok mesele var. İstisnalar (özellikle de İsrail) olmakla birlikte bölge kötü altyapıdan, kötü eğitimli iş gücünden ve işsizlikten mustarip. Komünizm döneminde ticari bağlar kuran doğu Avrupa'dan farklı olarak Akdeniz ülkeleri birbirleriyle pek ticaret yapmıyor, bu yüzden de uzmanlaşmanın faydalarından yoksun kalıyor. Ve siyaset de önemli bir unsur. Avrupalılar Mısır'daki yaklaşan iktidar devri krizine, İsrail'in kabadayılığına, doğmamış Filistin'e, bölünmüş Lübnan'a, Fas'taki köktenci İslam'a, Cezayir'deki bombalara, Muammer Kaddafi'nin acayip Libya otokrasisine, Türk mahkemelerinin iktidar partisini anayasadışı ilan etme riskine kuşkuyla bakmakta haklı. Liste uzayıp gidiyor ve bu son derece rahatsız edici.

Türkiye yandaşlarını korkutuyor
AB de sorunlardan muaf değil. Türkiye'nin AB üyeliğinden yana olanlar, Akdeniz Kulübü'nün bu ülkeye ikinci sınıf statüyü yutturmak için tasarlandığından korkuyor. Sarkozy ilk başta
kulübün sadece Akdeniz'e kıyısı olan AB ülkelerini içereceğini söylemişti
-alenen Alman egemenliğindeki doğuya karşı Fransız egemenliğinde bir denge
yaratmak için ortaya konmuş bir plandı bu. Sarkozy Almanya Başbakanı Angela Merkel'le hararetli bir tartışmanın ardından Akdeniz Kulübü'nün büyük AB'yi kapsamasını kabul etti. Bu doğru bir karardı, zira AB'nin faturalarının büyük bölümü Almanya'nın cebinden çıkıyor.
Pazar günkü zirve önemli, zira bu tür yaraları sağaltmak yönünde atılmış bir adım -ve sağlıklı bir ruh hali yaratıyor. Akdeniz Birliği bu fırsatı değerlendirecek mi, yoksa güney siyasetine ve Avrupa'daki tartışmalara kurban mı gidecek?

İlk sınav Sarkozy'nin Akdeniz Kulübü'nü Fransa'nın zaferini parlatacak bir tasarıdan fazla bir şey olarak görmek isteyip istemediği olacak. Yeni birliğin inkişaf etmesini istiyorsa, bunun herkesin yararına olduğunu kabul etmek ve ticaretin işlemesine izin vermek durumunda kalacak. Bu da AB'yi güneyden gelen mallara ve hizmetlere açan bir serbest ticaret bölgesi anlamına geliyor -buna Fransa'nın dünya ticaret görüşmelerinde yaygarasını yaptığı tarım ürünleri de dahil.

'Yaşlı'yla 'genç' güçlü bir bileşim
İkincisi AB'nin altyapıya yönelik harcamaların artırılması, bölgedeki ticaretin desteklenmesi ve siyasetin temizlenmesi konularında ağırlığını koyup koymayacağı. Doğu Avrupa'dan edinilen ders, ülkelerin bu tür girişimlerle birlikte kendilerini toparlamaya başlayacaklarını gösteriyor. Akdeniz için bu girişimler fonlara ve pazarlara ulaşımı içermek zorunda. Genişlemenin mantığı, Avrupalı olmayanların bile AB'ye üye olma ihtimalini, çok düşük de olsa, içerebilmesidir. Fakat güney Akdeniz refahı tercih etmediği sürece bunların hiçbirinin fazla bir hükmü olmayacak.

Dünya bazen Avrupa'yı yaşlı kıta diyerek küçümsüyor; genç ve güçlü zamanlarının geride kaldığı ve yavaş bir çöküşe mahkûm olduğu söyleniyor. Bu arada güney Akdeniz'in umut vaat eden birçok ekonomisi de kaotik bir kayıtsızlıkla suçlanıyor. Yaşlıyla genç güçlü bir bileşim oluşturabilir. Akdeniz Birliği'nin yaratılması Roma İmparatorluğu'nun yeniden doğuşu olmayacak elbette, fakat heyecan verici bir şeylerin başlangıcı da olabilir pekâla.

Kaynak: Radikal