29Mart seçimlerine az zaman kaldı.
Hangi partinin ne kadar oy alacağından çok, AK Parti'nin 22 Temmuz 2007 seçimlerinde aldığı oyu bu kez de alıp alamayacağı hepsinden daha önemli gibi görünüyor. Çünkü AK Parti bu anlamda bir referandumla karşı karşıya. Bugüne kadar yaptıklarına yurttaşların yaklaşımı bu seçim sonuçlarıyla belli olacak.

Kriz yaşamı zorlaştırıyor. Yaşam kalitesi düşen yurttaşın haklı olarak iktidar partisine kızması gerekiyor. Bu yüzden AKP'nin belli oranlarda oy kaybetmesi mümkündür.

Örneğin AK Parti oylarının yüzde 40'ın altına düşmesi belli bir tepki olarak görülebilir. Benim görebildiğim ve kamuoyu yoklamalarından anladığım kadarıyla AK Parti yüzde 40'ın altına düşmeyecek gibi.

Her ne hal ise, benim asıl üzerinde durmak istediğim seçimlerden sonra ne olacağı?

***
AKP yüzde 40 civarında oy alırsa -ki öyle olacağı görünüyor- o zaman seçimden sonra yapılması gereken en önemli iş anayasa değişikliği. Türkiye, bir çok değişikliğe uğramasına rağmen ana çatısı darbede belirlenmiş bir Anayasa'yla yönetilmeye devam ediyor.

AKP'nin bu Anayasa'yı toptan ya da kısmen değiştirmek girişimleri geçtiğimiz dönemde büyük ölçüde engellendi. Yerel seçimlerden sonra iktidarın Avrupa Birliği sürecine asılması gerekiyor.

Bu konuda koşullar geçmişten daha olumlu. ABD'nin başına Obama'nın geçmesi, Türkiye için önemli bir imkân. Bush döneminde İran'a müdahale, Suriye'yi tecrit etme, Irak işgali gibi siyasetler yüzünden Türkiye ile ABD arasında sorunlar çıkmıştı. Bu konularda şimdi bir yakınlaşma olduğundan söz edilebilir.

Son AB raporunda görüldüğü gibi Avrupa'da Türkiye'ye karşı daha özenli bir yaklaşım söz konusu. AKP yönetimi bu olumlu durumu değerlendirebilir, değerlendirmelidir. Tabii bunun için de yapılması gereken işlerin başında Anayasa değişikliği geliyor.

Toptan mı değiştirilir, çok temel bir değişikliğe mi gidilir? Daha önce Anayasa'yı yeniden yapmak düşüncesinde olan AKP yöneticileri son dönemde maddelerin değiştirilmesinden söz ediyorlar.

Toptan değişikliği yapmalarının mümkün olmadığını düşünüyor gibiler.
Anayasa'nın değiştirilmesi demek, hukuki yapının toptan yeni baştan ele alınması demek.

Darbe anayasası yalnızca temel sistemi belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda köklü bir hukuk anlayışını da içinde barındırıyor. Bu sisteme bağlı olarak Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, Yüksek Öğretim Kurumu Kanunu gibi kanunlar da aynı yapıyı tamamlıyor.

Son zamanlarda artık iyice dikkat çeken yargıdaki iki başlı yapının da bu demokratikleşme adımları içinde ele alınması gerekiyor. Askeri yargı kendi alanının dışına taşarak sivil yargının görev alanlarına müdahale ederek, hukuki sistemi zorluyor, demokratikleşme adımlarını engelleyici bir rol oynuyor.

Kürt sorunu, bir temel sorun olarak çözüm bekliyor. Kürt kimliğini kabule yatkın bir yaklaşım gerekiyor. Önümüzdeki günlerde bu konuda da ciddi adımların atılması gündeme gelecek. Türkiye'yi yöneten irade ayak sürmeye devam mı edecek, köklü bir çözüm için cesaretle adımlar mı atacak?

Azınlık Vakıfları'nın malları konusunda yapılan kanun değişiklikleri ne yazık ki, geçmişteki kötü durumu çok değiştirmedi. Gayrimüslim yurttaşları 'yabancı' gören anlayış varlığını sürdürüyor.

Bu konudaki 'milliyetçi', kendi yurttaşının malını yağmalamayı meşru gören mantığın bu değişikliklere yansıdığını söylenemez.
Heybeliada Ruhban okulunun açılmasına karşı hâlâ inatla direniliyor.

***
Bütün bu saydıklarımız, Türkiye'nin AB düzeyinde bir demokratik ülke olup olmayacağıyla ilgili. Gerçekten Türkiye, demokratik bir ülke olmalı mıdır? Biz buna layık mıyız?

Seçimlerin sonucu ne olursa olsun, asıl konu Türkiye'nin demokratikleşmesi.
Seçimin sonuçlarından çok, seçim sonrası atılacak adımlar geleceğimizi belirleyecek...

Kaynak: Radikal