Şu an Kuzey Kenya’dan Somali’nin ortasına, oradan Doğu Etiyopya’ya uzanan geniş bölgeyi kasıp kavuran kuraklık, bugüne dek görülenlerin en kötülerinden biri. Bazı bölgeler, 1951’den bu yana en susuz dönemini yaşıyor. Bazı yerlere bir yılı aşkın süredir tek damla yağmur düşmedi, bazılarındaysa beklenenin ancak yarısı kadar yağdı.
Yardım arayışıyla kamplara ve kasabalara yığılan çaresiz insanlar o kadar yetersiz besleniyor ki, Kenya’nın başkenti Nairobi’deki yardım görevlilerine rapor edilen istatistiklere önce kimse inanamadı. Kuraklıkla mücadelenin fiili merkezi konumundaki Nairobi’de üst düzey bir yardım yetkilisi, “İstatistikleri geri gönderdik, çünkü hatalı olduğunu düşünüyorduk” diyor.

Kuzey Kenya’nın bazı bölgelerinde nüfusun yüzde 37’si acil gıda yardımına muhtaç. Afrika Boynuzu’nun dört bir köşesinde sırasıyla yüzde 20, yüzde 25 ve yüzde 30 oranları kayda geçirildi –son rakam, acil durum eşiği olan yüzde 15’in iki katı.

Nairobi’deki Oxfam’dan Alun McDonald şunları söylüyor: “Bu on yılın başında risk altında olanların oranı belki daha fazlaydı, fakat kuraklıktan etkilenenlerin 1990’ların başına kıyasla çok daha kötü durumda olduğunu söyleyebiliriz.”

Peki neden hâlâ kriz var?

Fakat bunların hiçbiri şaşırtıcı gelmemeli. Save the Children (Çocukları Kurtarın) derneği, binlerce Kenyalı ve Somalili çocuğun hayatını kurtarmak için 70 milyon dolar istiyor. Doğu Afrika’ya yönelik benzer yardım çağrılarına 2009, 2008 ve 2006’da da tanık olmuştuk ve Bob Geldof ve arkadaşlarının 1984’teki çabalarından bu yana Afrika’da en az 60 büyük gıda krizi yaşandı. Batı’nın Afrika’ya acil yardım miktarında yılda yüzde 20’lik bir artış gözleniyor; yıllık toplam yardım 5 milyar doların üzerine çıkmış durumda. Peki insanları kuraklıktan korumayı amaçlayan projelere akıtılan onca paraya rağmen neden yine kriz yaşanıyor?

Yağmur mevsiminin kurak geçmesinin sebebi ne olursa olsun (iklim değişikliği, aşırı nüfus, La Nina fenomeni, vs.), böyle olacağı önceden tahmin edilmişti. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), ilk alarmı ekimde vermişti. Aralık’ta bir uyarı daha yapıldı ve ondan sonra her ay tekrar edildi.

Velhasıl televizyon ekranları, yine bir deri bir kemik kalmış Afrikalı çocuk görüntüleriyle kaplanacak ve sebebi de ırmakları ve sulama kanallarını doldurmaya yetecek kadar yağmur yağmaması olarak gösterilecek. Bölge insanları, sürekli krizin eşiğinde yaşıyor. Bunların büyük çoğunluğu göçebe hayvan yetiştiricileri; hayvanları ölüyor ve ellerinde ne var ne yoksa yiyecek almak için satmak zorunda kalıyorlar. Temel gıda kaynağını oluşturan mahsullerin fiyatındaki artış, cefayı daha da arttırıyor –Kenya’da mısır fiyatları neredeyse iki katına çıktı, Somali’de bir çeşit mısır olan sorgumun fiyatı, bir yıl öncesine kıyasla yüzde 240 arttı. Kesin rakamları tespit etmek zor olsa da kuraklıktan muhtemelen en çok etkilenen ülke olan Somali, sorunla başa çıkamayacak kadar müflis ve savaşa batmış durumda.

1990’lar kadar vahim değil

12 milyon insanın acil gıda yardımına muhtaç olduğuna dair açıklamalar, kuraklıktan etkilenenlerin toplam nüfusa oranı ele alındığında, durumun 1990’ların başındaki kadar kötü olmadığı gerçeğini gizliyor.

Uluslararası Kalkınma Bakanı Andrew Mitchell, “Etiyopya’da akut yetersiz beslenmeden mustarip insanların oranı yarıya indi. Bu, önemli bir ilerleme. Bazı bölgelerde yağmursuz geçen iki yılın etkilerini derhal hafifletip gidermek için harekete geçiyoruz. Yağmur yağmaması, etkilenen insanların suçu değil. Fakat bunun yanında Afrika Boynuzu’nda bu tür krizlerden etkilenenlerin sayısının azaldığına dair bariz kanıtlar söz konusu” diye konuşuyor. Fakat kuraklığın vurduğu bölgelerde, çok sayıda insanın hayatta kalma mücadelesi verdiği de bir gerçek.

Afrikalı kadınların doğum yapma kararını kendilerinin vermesini sağlamak amacıyla yürütülen projelere yapılan uluslararası yardımlar artıyor. Gıda azalırken beslenecek boğazın artması, yardım camiasının önündeki daimi problem. Fakat bir yardım görevlisinin de dediği gibi, ‘yaşanmakta olan bir felaketle başa çıkmak yerine, bir felaketi önlemek için’ para istendiğinde pek dönüp bakan olmuyor.

FAO’nun acil durum operasyonları şefi Cristina Amaral şunları söylüyor: “Krizler başladığında, para istemeye mecbur kalmak yerine bu krizlerin gelişmesini durduracak projeler için para almak çok zor.”
Bir sonraki kuraklıkta milyonlarca insanı gıda yardımına muhtaç bırakmamayı amaçlayan irili ufaklı projeler eksik değil. Sözgelimi Kenya’da 140 milyon dolarlık Britanya yardımı, ‘iş karşılığı gıda’ programına harcanıyor. İş bulamayan insanlar, kuraklığın etkilerini hafifletmek için tasarlanan projelerde çalıştırılıyor ve ücretleri gıda olarak veriliyor.

Kenya’da Save The Children, insanlara yerel pazarlardan gıda almaları için kupon veriyor. Benzer projeleri hayata geçiren çeşitli yardım grupları var. Nairobi’deki emektar bir Britanyalı yardım görevlisi, “Batı’da insanlar ekstra gıdaya ihtiyaç duyduğunda, onlara gıda paketleri vermek yerine banka hesaplarına para yatırırsınız. Afrika’da benzer bir düşünceye varmak niye bu kadar uzun zaman aldı?” diyor.

30 milyar dolarlık gelirler

Mevcut duruma bakıp insanları yaklaşan felaketlere hazırlamayı başaramadığı için Batı yardımını suçlamak kolay. Fakat bu tür uluslararası yardımlar, Afrikalı liderler işi kendileri yapmaya gönülsüz olduğu için mecburiyet haline geliyor.

Kenya ve Etiyopya’nın yaklaşık 30’ar milyar dolarlık ulusal yıllık geliri var. Bu ülkelerin hükümetlerine, kuraklıktan en çok etkilenen insanlara daha fazla pay ayırmaları yönünde uluslararası baskılar artıyor. Yeni yollar yapmak, gıdanın pazarlara daha ucuz ulaşması demek. İnsanların develerini ve keçilerini güttüğü yerlere yakın mezbahalar yapmak, hayvanların değerinin artması demek. Yardım yetkilileri, bu konuda belli ilerlemeler kaydedildiğini söylüyor.

Afrika’nın daimi açlarını beslemek için daha fazla yardım çağrılarından kaçınmak istiyorsak, bu ilerleme hızlanarak ve desteklenerek devam etmeli. (4 Temmuz 2011

Kaynak: Radikal