CHP ürettiği suni krizden kendince karizmayı çizdirmeden çıktı ama gerçekte öyle mi, tartışmalı.
Yine de CHP'nin Meclis'e dönmesi önemsenmeli.

Şimdi sırada BDP var.

Yemin edecekler mi, etmeyecekler mi? Boykot ne kadar sürecek? Hepsi ayrı birer tartışma konusu. Bugün de gelişmeler olabilir, sonbahara da bırakılabilir. Çünkü BDP'nin ne yapacağını öngörmek, normal siyasi argümanlarla değerlendirmek kolay değil.

Ne bir siyasi parti gibi hareket ediyorlar ne de örgüt gibi davranıyorlar.

O yüzden öznesi BDP olan konuların çözümü pek kolay değil. Şartlara ve duruma göre söylem ve eylem değişikliğine gidiyorlar.

En büyük sorunları ise 'karınlarından konuşmaları.' Üstelik bu durumun böyle olduğunu kendileri de sıklıkla dile getiriyorlar fakat bu gerçek yüzlerine ifade edildiğinde sert tepki gösteriyorlar.

Son örneği dün yaşandı.

PKK kaçırdığı askerlerle ilgili operasyonların başlamasına tepki gösteriyor. Diyor ki, 'Operasyonlar, kaçırdığımız askerlerin hayatını tehlikeye atıyor.' Mealen, 'Operasyon yapmayın, biz işimize geldiği şekilde hareket ederiz, amacımıza ulaşınca da size veririz' diyorlar. Peki bu mümkün mü? Hangi normal devlet kaçırılan askerinden sonra sessiz kalır?

Bu noktada biraz da zorunluluk gereği 'kitabın ortasından konuşmak' gerekiyor.

"BDP gerçekte ne istiyor?" sorusunu kendimize sormak zorundayız. Çünkü Ankara'yı protesto edip Diyarbakır'da toplanan BDP'liler, ayarı kaymış ifadelerle gerginlik üretmekten başka bir şey yapmıyorlar.

'Kuzu kırpma' gibi festivalleri PKK'nın şovuna çevirip sonra da 'Kürt'ün Kürt'e propagandasına' dönüştürüyorlar. Peki bu tavırların sorunun çözümüne bir katkısı var mı?

Hayır, ama Kürt siyasetçiler bu tavırlarından vazgeçmiyorlar.

Cengiz Çandar'ın -ki bence birçok açıdan sorunlu- 'Dağdan İniş Raporu'nda da 'karnından konuşma'yla ilgili çarpıcı bir itiraf var.

Çandar'ın raporunda aktardığı bölüm şöyle:

"Hakkâri'de 13 Ocak 2011 gecesi belediye başkanı ve bir grup Hakkârili aydının yer aldığı bir özel sohbette, söz alan İstanbullu konuklardan birinin yaptığı 'Karnınızdan konuşmayın, İstanbul'dan sizi dinlemeye gelmiş dost insanlar var. Zihninizin gerisindekileri bizimle paylaşabilirsiniz' uyarısı üzerine Hakkârili genç bir akademisyen, söze 'Yine karnımızdan konuştuk biliyorum' diye girmiş ve şöyle devam etmiştir: 'Bunu hep yapacağız. Yanımıza şu an bir üçüncü kişi gelse, Türk ya da Kürt fark etmez hemen karnımdan konuşmaya başlayacağım.'

Nedeni basit.

Asıl söylemek istediğimizi söyleyemediğimiz için sözü dolandırıyoruz.

Bana inanın, şayet Türkiye devleti Kürtler'e yarın demokratik özerklik ilan etse, Kürtçe eğitimi ilkokul düzeyinden itibaren başlatacağını açıklasa, hatta Türkiye bayrağının yanına kendi bayrağınızı asın dese buradaki halkı bunlar tatmin etmeyecektir.

Çünkü halk öncelikle iki sorunun cevabını arıyor: Örgüttekiler, yani dağdakiler ne olacak? Öcalan ne olacak? Dağdan inişi görmedikçe, hapishanedeki lider olarak gördükleri kişinin durumu böyle kaldıkça hiçbir şey bu halkı tatmin etmeyecektir. Durum bu ve bunu açıkça söyleyemediğimiz için biz kamuya açık her durumda karnımızdan konuşacağız."

Rapordaki bu ifadeler meselenin özünü teşkil ediyor. Yani BDP'nin meselesi ne Türkiye'nin demokratikleşmesi ne de insan hakları standartlarının yükselmesi.

O yüzden konuyu ele alırken 'asıl söylemek istediklerini' unutmamakta fayda var.

Kaynak: Bugün