Küba'ya yönelik diplomatik yaptırımlarını kaldırma kararı alan AB, Raul Castro hükümetini liberalleşmeye teşvik etmek yönünde çok önemli bir adım attı. Bu tür yaptırımlar Küba'ya zaten hiçbir etkide bulunmazken, AB şimdi yeni hükümetin reformlarını ödüllendirmiş oldu

AB19 Haziran'da, Küba'ya yönelik 2003 tarihli diplomatik yaptırımlarını kaldırma yönünde oy verdi. Karar, Raul Castro'nun bunu temin etmek için yeterli miktarda reform yapmadığına inanan İsveç ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerin muhalefetine rağmen alındı.
Geleneksel olarak aynı şekilde düşünen Britanya, bu kez İspanya ve Belçika'ya katılarak bu adımı destekledi. Haberlere göre, Gordon Brown hükümeti aslında fikrini değiştirmemişti; ancak umutsuz 42 günlük gözaltı süresi tartışmasında sol eğilimli İşçi Partililerin desteğini alabilmek için bir bedel ödemişti. Bununla birlikte, Britanya'nın tavrındaki değişiklik görünüşe göre, diğer 'hayır'cıları muhalefeti bırakmayı ikna eden belirleyici etkendi.

Reformlar 'kozmetik' değil
Bu yaptırımlar, üst düzey hükümet yetkililerinin Küba'ya ziyaret etmelerini ve kültürel etkinliklere katılmalarını engellerken, Kübalı muhaliflerle de resmi ilişkiler kurulmasını sağlıyordu. Küba'nın aldığı karşı önlemlerden biriyse, AB'den ve yaptırımları destekleyen AB üyelerinden gelen kültürel ve eğitimsel yardımları dondurmaya yönelikti. Dolayısıyla akademisyenler açısından bu karar, yeniden Küba'da araştırma yapmak için devlet
bağışı alabilecekleri anlamına geliyor.
İspanya Başbakanı Jose Luis RodrÌguez Zapatero ve Avrupa Komisyonu üyelerinden Louis Michel'in öncülük ettiği karar, 'Devlet Başkanı Raul Castro'nun girişimiyle gerçekleştirilen son değişikler bağlamında ... şartsız, karşılıklı, ayrımcılık yapmayan ve sonuç odaklı' diyalog aracılığıyla Küba'da liberalizasyonu teşvik etmeyi amaçlıyor. Kübalı yetkililere, insan haklarını koruma ve siyasi tutukluları serbest bırakma çağrısı yapıyor. Bir yıl
sonra AB ilerlemeleri inceleyecek ve etkisiz olduğu anlaşılırsa söz konusu adımı gözden geçirebilir.
Fakat karar Kübalı muhaliflerin eleştirilerini çekti ve AB'nin Washington'la arasını açtı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tom Casey Raul Castro'nun reformlarının 'sadece kozmetik' olduğunu ve yaptırımları siyasi suçlular serbest bırakılmadan kaldırmanın, yeni Castro rejimini 'meşrulaştıracağını' savundu. Ekonomist Oscar Espinosa gibi Kübalı muhalifler, AB'nin kararının Kübalılara yollanan, 'uzlaşmazlığın yarar sağladığına' yönelik bir işaret olduğunu söylüyor.
Küba'nın liberal demokrasi olmaktan çok uzakta durduğu tabii ki açık, fakat Raul Castro'nun reformlarının sonuçsuz kalacağını ima etmeyi savunmak da zor. Yakından izlenseler de muhalefet gruplarına hoşgörülü yaklaşılıyor, tutuklular serbest bırakılıyor, eşcinsel evlilikler yasallaşıyor, toplu konutlarda yaşayan Kübalılar evlerinin tapularını aldı, maaşlar üzerindeki üst sınır kaldırıldı, tarım ademi merkeziyetçi bir biçimde yapılıyor ve yüzbinlerce hektarlık toprak çiftçilere dağıtılıyor.
Dahası, 30 ölüm cezası hafifletildi ve idam cezası, uzun vadede kaldırılmasına yönelik bir bakış açısıyla askıya ayında. Kübalıların artık kendi bilgisayarlarına, cep telefonlarına ve tüketim mallarına sahip olmasına izin veriliyor ve turist otellerinde konaklamakta özgürler. Arabaların satışa çıkarıldığından söz ediliyor ve bir emlak piyasası kurulmuş durumda. Hepsi birlikte düşünüldüğünde, söz konusu değişikler 'kozmetik' bir durumun ötesine geçiyor.
AB yaptırımlarının amacı, Küba hükümetine reform baskısı yapmaktı. Fakat, tümüyle etkisiz oldular. Küba ekonomisine ciddi hasar vermiş Amerikan ambargosu bile Küba'yı siyasi değişime zorlayamadı. Yaptırımlar sadece, sıradan Kübalıların hayat kalitesinin altını oydu. Aynı zamanda, Havana'ya herhangi bir siyasi dayatmada bulunmakta o kadar da ilgilenmeyen diğer ülkelerin büyüyen bir ekonomiye girmesine izin verdi. Çin, Venezüella, Hindistan, İran, Brezilya, Vietnam ve Rusya ABD'yle AB'nin bıraktığı boşluğu dolduruyor. Yaptırım yaklaşımının başarısız olduğu ve öyle olmaya da devam edeceğini, Washinton'daki kalın kafalılar dışında herkes anladı.

Obama ilham alabilir
AB yaptırımları kaldırarak diyaloğun yolunu yapıyor ve Küba'daki ekonomik çıkarlarını, dolayısıyla Havana üzerinde nüfuz sahibi olma yeteğini artırıyor.
AB bu şekilde, Raul Castro'nun adadaki siyasi sistemi reformdan geçirmeye
ikna edebilmeyi umuyor. Bu arada George W. Bush yönetimindeki ABD'yse, Küba'da bir tür 'rejim değişikliği'ni zorlayabileceği fikrine kibirli bir biçimde tutunmayı sürdürüyor. AB bu adımı atarak ABD'nin konumuyla arasına mesafe koydu. Ayrıca, ABD'nin en yakın komşuları da dahil olmak üzere bölgedeki ülkelerin bakış açılarıyla da uyuştu: Küba'yla ilişki içinde bulunan ve yaptırımlara karşı çıkan Kanada, bütün Karayip ülkeleri ve Meksika..
Yaptırımların tam olarak dayatılmaması nedeniyle AB'nin adımının anlamsız olduğu söylenebilir. Fakat onları kaldırarak birlik, kendi hükümetlerinin de benzer bir yaklaşım sergilemesini memnuniyetle karşılayacak Amerikalılar açısından bir teşvik mahiyetinde olan bir iyi niyet jestinde bulundu. Demokratların başkan adayı Barack Obama, ihtilaf yerine diyaloğu tercih ettiğinin işaretlerini açıkça vermiş durumda.

Kaynak: Radikal