New Hampshire'da Clinton ve McCain'in kazanması kötü haber. İkisi de Irak savaşını ve Amerikan militarizmini savunuyor. Clinton'la Obama arasındaki 'değişim'e dayalı yarış da, kof bir kampanya sürecinin habercisi

'Özgür yaşa veya öl' eyaletinden gelen haberler kötüydü. Barış ve savaş karşıtı hareket için kötüydü, ilerleme yanlıları ve genel olarak ilerletici meseleler açısından da kötüydü. Önseçimlerde kazanan adayların ikisi de (Cumhuriyetçi cephede John McCain, Demokrat cephede Hillary Clinton), Irak savaşının ve Amerikan militarizminin ateşli savunucularından. Hillary Clinton Irak'ta kalıcı Amerikan üslerinden söz ediyor. McCain, ABD'nin Irak'ta bir asır boyunca varlık göstereceğini söylüyor.
İlerleme yanlıları ve ilerletici meseleler açısından iki sorun var. İlk olarak, Hillary hiç de yenilikçi biri değil. Kafasının dikine giden eşi Bill gibi o da, pek muhtemel olmasa da Beyaz Saray'a gelirse, liberal Demokratların gündemindeki her maddeye ihanet edecek. Clintoncı proje şimdiye dek tümüyle, Cumhuriyetçilerle yenilikçi bir değişiklik ihtimalini yok edecek anlaşmalar yaparken bir liberal gibi konuşmaktı. Sağlık sektöründe reform? Bırakın, sigortacılık sektörünün elinde kalsın. Suç? Daha fazla hapishane inşa edin, idam makinesini çalışır tutun ve temyize gitmeyi zorlaştırın. Kürtaj hakları? Sadece kendi paranızla karşılayabiliyorsanız. Küresel ısınma? Göstermelik ödünler ve nükleer güç. İş? Okula geri dön ve eğitim al -serbest ticarete ihtiyacımız var. Uluslararası kriz? Bombala.
Neyse ki, Clinton'ın herhangi bir zaman başkan olacağına dair fazla şans yok; veya hiç yok. Şirketlerden aldığı kampanya rüşvetlerini bol keseden harcayarak adaylığı kazanabilir fakat Cumhuriyetçilerin adayını (Bu muhtemelen John McCain veya Mike Huckabee olacak) yenilgiye uğratmak için gereken bağımsız oy sayısını hiçbir zaman almayı beceremeyecek. Bu, yenilikçiliğe daha fazla ihanet edilmesine katlanmak durumunda kalmayacağımız anlamına geliyor ama aynı zamanda da, dört, hatta sekiz yıllık bir Cumhuriyetçi Beyaz Saray daha demek.
Neredeyse aynı derecede sinir bozucu olan bir gerçek de, içi boş başlıklar olan 'umut' ve 'değişim' üzerine yapılacak budalaca kampanyaya en azından iki ay daha tahammül etmemizin gerekecek olması. General Wesley Clark'ın 2003'te adaylığını açıklarken yaptığı ve aptalca bir aday konuşması parodisi gibi görünen konuşmasını duyduğumda, boş kampanya slogancılığının en aşağı noktasını gördüğümüzü düşünmüştüm. Konuşma şu ifadeleri içeriyordu: Bu ülkeyi 'ilerletmemiz gerekiyor, geriletmemiz değil', 'ileriye gideceğiz' ve 'harekete geçeceğiz'. Fakat, Clinton'la Obama arasında 'değişim' ve 'umut' temalarıyla, boşluğun daha da derinliklerine ulaştık.

Küresel ısınmaya değinen aday yok
Ve yine de kalabalıklar alkışlıyor ve seçmenler oy veriyor. Genç bir seçmenin bir televizyon muhabirine, önseçimdeki tercihini, çeşitli meselelere dair düşüncelerini işaretleyebildiği ve ona hangi adayın tercihleriyle en iyi uyuştuğunu gösteren bir internet sitesi aracılığıyla yaptığını anlattığını duydum.
New Hamphire'daki önseçimler mevsim normallerinin üzerindeki 18 derece sıcaklıkta gerçekleşti; ki bu karşımızda adayların hakkında bile konuşmadığı büyük bir meselenin durduğuna dair bir hatırlatmaydı. Aynı zamanda vahşi bir savaş sürüyor ama anketlere göre, bu da New Hampshire'da seçmenlerin kafasında değildi. O aptalca ve suç teşkil eden savaşa harcanan 2 trilyon doları ve her yıl dünya çapında savaşa ve savaş planlanmasına harcanan trilyonlarca doları boş verin... Görünüşe göre seçmenlerin kafasında, Hillary'nin muhtemelen dikkatle hazırlanmış 'gözyaşlı anı' ve McCain'in ustaca imal edilmiş 'dürüst bir konuşmacı' imajı vardı.

Her Amerikalı başkan olabilsin!
Dün bir arkadaşım, anayasayı, Kongre üyelerini seçimle değil de jürileri seçtiğimiz gibi rastgele belirleyecek biçimde değiştirmemizi önerdi. (Neden olmasın? Anayasa zaten şimdilerde neredeyse tümüyle gözardı ediliyor.) Jürilere, iyi sonuçlar verip sıradan insanların bilgeliğini sergiledikleri için saygı duyuluyor. Bu bugünlerde işimize yarayabilir ve 435 sıradan Amerikalının rastgele seçilip ülkeyi yönetmesi, parasını şirketlerin verdiği mevcut kampanya sürecinde seçeceğimiz grubun yönetmesinden çok daha iyi bir manzara oluşturur. Ben öneriyi bir adım ileri taşıyacağım. Başkanlarımızı da piyangoyla seçmeliyiz. Federal görevlere (Kongre üyeliği veya başkanlığa) seçilenlere iyi maaş ödensin ve bir dönemlik görevin sonunda, belki de küçük bir emeklilik maaşıyla veya hayatlarını yoluna sokana dek birkaç yıl boyunca harcayacakları işsizlik tazminatıyla evlerine geri yollansınlar.
Şimdilik, şirket parası toplama becerinizin şirket medyasında görünüp görünmeyeceğinizi belirlediği ve seçmenlerin, ülkeyi dört yıl boyunca yönetecek birini değil de bir Amerikan Pop Star'ını seçtiklerini düşündüğü bu korkunç sürece saplanıp kalmış durumdayız.

Kaynak: Radikal