Ankara'dan AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ve Birliğin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn geçti. Kritik dönemde, kritik ziyaret... Başkent dün AB'nin en üst düzey yetkililerini ağırladı. Barroso ve Rehn, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın yanı sıra muhalefet partilerinin liderleriyle de görüştü.
Barroso ayrıca TBMM'de milletvekillerine hitap etti. Öncesinde kapatma davasını gündeme getirip getirmeyeceği merak konusu oldu. CHP lideri Baykal aksi 'tavır alacağı' uyarısında bulundu. Barroso da 'En son gelişmeleri dikkatle takip etmekteyiz.' demekle yetindi.
Ankara temaslarının tek konusu Türkiye-AB ilişkileri değildi sadece. Müzakere sürecinin yavaşlayan akışı konuşuldu. Hem iktidar hem muhalefetle... Son iki yıldır AB ülkenin gündeminden düştü. AK Parti iktidarının ilk yıllarındaki reformlar hız kesti. Barroso ve Rehn'in ziyaretleri süreci yeniden canlandırma amacı taşıyor. Ancak ülkenin iç gündemiyle de ilgisi var. AK Parti'yi kapatma davasıyla yani. Nitekim gündeme de geldi.
14 Mart'ta Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın kapatma başvurusu sadece içeride değil Avrupa başkentlerinde de yankılandı. Bu konu Anayasa Mahkemesi'nden çıkacak sonuca göre AB ile Türkiye arasında ağır bir krize dönüşme potansiyeli taşıyor. AB yetkilileri davayı değerlendirirken muhtemel bir kapatma kararının müzakere sürecinin askıya alınmasına neden olacağını açıkça söyledi. Barroso ve Rehn benzer mesajları bizzat Ankara'ya gelerek tekrarladı. Bunu olağan da karşılamak lazım.
Muhalefet partileri Avrupa'dan gelen demokrasi uyarılarından hoşnut olmadı. Aralarında bu mesajları yargıya müdahale olarak değerlendirenler oldu. Türkiye AB reformlarıyla hukuk ve demokrasi standartlarını AB düzeyine çıkarmak için uğraş veriyor. Türkiye'ye tam üyelik için müzakere süreci açıldıysa bu yüzden. Cumhuriyetin temel nitelikleri hukuk, demokrasi ve laiklik anlayışını Türkiye'ye özgü değil evrensel, çağdaş, AB normlarına uyarlama zorunluluğu var. Yıllar önce AB'nin kapısını çalarken ortaya konan irade bunları içeriyor aslında. AB'den hukuk, demokrasi ve laikliğe ilişkin eleştirilerin gelmesi normal. Barroso, Ankara'da 'Demokratik laiklik' vurgusu yaptı.
Ziyaretlerin ardından AB sürecinin yeniden vites yükselteceğini söylemek mümkün. Hükümet ipuçlarını önceden verdi. TCK'nın 301. maddesindeki değişiklik için harekete geçti. Liberal çevrelerin yanı sıra AB'nin de öteden beri 301. maddede değişiklik talebi vardı. Hükümet biraz ağırdan aldı. Sıkıntı metnin kendisinden değil, daha çok uygulamadan kaynaklanıyordu. Türk yargı sistemi AB reformlarına uyum sağlayamadı. Uyum paketleri kapsamında gerçekleşen onca değişikliğe rağmen yargı yeni hale göre davranamadı. Savcıların açtığı 301 davaları Türkiye'nin dışarıdaki imajını gölgeledi. Kanunu daha açık hale getirmek için değişiklik zorunluydu.
Yeni düzenlemede suç daha somut şekilde tanımlanıyor. En önemli yenilik ise dava açmanın cumhurbaşkanının iznine bağlanması... Bunu cumhurbaşkanına ek yetki olarak yorumlayanlar var. Anayasa'nın cumhurbaşkanına öngördüğü görev ve yetkilere bakıldığında 301. madde ile ilişkilendirilmeyi pozisyonunun doğal sonucu diye değerlendirmek olası. AK Parti 301 konusunda harekete geçti ancak CHP engeline takıldı. Yurtdışında bulunan Meclis Başkanı'na vekalet eden CHP'li Güldal Mumcu rutin işlemi yapmadı. Hiçbir inisiyatifi olmamasına rağmen yasa teklifini ilgili komisyona sevk etmedi. Meclis tarihinde bu bir ilk. Bu davranışı şahsi tasarruftan çok parti politikası olarak okumak mümkün. CHP, 301'e dönük sert muhalefeti daha yolun başında başlattı. 301'in iktidarla muhalefet arasında sert tartışmalara neden olacağı kesin gibi. CHP ile MHP aynı noktada duruyor.
Barroso ve Rehn'in ziyareti Ankara'da AB rüzgarı estirdi. Demokrasi ve özgürlük yönünde esen bu rüzgar nedense bazılarını rahatsız etti.
Kaynak: Zaman