Ramallah’ın Manara meydanında, birinin sağ ön ayağında kol saati olan aslan heykellerinin beni gülümseten bir muzipliği vardı, ta ki linç edildikten sonra bacaklarından asılmış iki Filistinlinin kanlarının o aslanların üzerine bulaştığını görünceye kadar.

İsrail’in Ramallah’ın bir kısmını yeniden işgal ettiği bir saldırısı sonrasında, İsrail askerleri çekilir çekilmez, sokağa çıkan Filistinliler, işbirlikçi olduğunu iddia ettikleri insanları linç edip, meydana asmışlardı. Filistin’de size gıcığı olan birisinin çıkardığı ‘işbirlikçi’ dedikodusu bile öldürülüp bacağınızdan asılmaya yeter. Yargılansanız ne olacak, hüküm yine idam. İşbirlikçi olduğu düşünülen birine dayatılan üçüncü seçenek de intihar saldırısı düzenlemek; ‘Biz seni öldüreceğimize, sen kendini patlat ki, hiç olmazsa ailenin adı lekelenmesin.’

İşbirlikçilik, 1930’lardan beri Filistin’in gündeminde. O dönemdeki bir fetvaya göre, Yahudilere toprak satanların öldürülmesi helaldi ve böyle insanların cenaze namazı da kılınmayacaktı. Ama bu tip fetvalar, işbirlikçiliği engel olmadı. Açlığa, sefilliğe mahkûm edilen, çocuğunun tedavisi, kardeşinin hayatı gibi konularla şantaja maruz bırakılan Filistinliler işbirlikçi olmaya kabul ettiler. İsrail’in, Filistinlileri kitleler halinde gözaltına alıp uzun süre mahkemeye çıkarmadan bekletmesinin bir nedeni de, işbirlikçi devşirmeye çalışmak. Anlaşılan bu hafta anıları kitap halinde piyasaya çıkacak ‘Yeşil Prens’ de böyle bir uzun gözaltında devşirilmiş.

İsrail güvenlik örgütü Şabak’ın taktığı isimle ‘Yeşil Prens’ Mohab Hasan Yusuf, Batı Şeria’daki Hamas liderlerinden birinin oğlu. Babası şimdi hapiste. Yeşil Prens’in anılarına bakacak olursanız, İsrail’de düzenlenecek birçok intihar saldırısını engellemiş, böylece masumların hayatını kurtarmış, İsrail Devlet başkanı Şimon Peres de hayatını ona borçluymuş.

Şimdi ABD’de yaşayan Yeşil Prens’in, “Keşke Hamas’ın elindeki İsrail askeri Gilad Şalid’i kurtarabilmek için üniforma giyebilsem” demesinin ardında, kendi toplumuna duyduğu nefret mi, babasıyla sorunları mı, herhangi bir sebeple Hamas’tan iğrenmek mi, zalimle işbirliği yaparak kendini kurtarmaya çalışmak mı, para mı yoksa gerçekten kendisini kahraman sanıp doğru bildiğini yapmak mı olduğunu bilmiyoruz. Bir insan olarak nerelerden geçtiğini, neler yaşadığını, ruh halini de bilemeyiz ama bir toplumda herkesin birbirinden şüphelenmesine yol açan ağır bir acımasızlığın, çaresizliğin, süreklilik kazanmış ağır insanlık sınavının Filistin’de kol gezdiğini söyleyebiliriz.

Yeşil Prens’in anılarının, işbirlikçiler üzerine tartışmayı alevlendireceğini ve bunun da Şabak’ın işbirlikçiler üzerinden yaptığı operasyonları zora sokacağını iddia edenler de var, tıpkı Mossad’ın Dubai’de yaptığı, görünüşte hedefine ulaşmış ama uzun vadede şimdiki İsrail devlet zihnine zarar verecek operasyon gibi.

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’la -ki kendisi askeri istihbaratın başkanıydı- bir zamanlar, istihbarat gücüne dair uzun uzun konuşma fırsatım olmuştu. Demişti ki, “Asıl gücümüz hakkımızdaki söylentiler.” Haklıydı, aldıkları her nefesin bile Mossad tarafından izlenebildiğini düşünüp, kısırlaşsınlar diye sokakta satılan her çiklete Mosad’ın ilaç zerk ettiğine inandı Araplar. Dubai operasyonu bu imajı epeyce yıktı çünkü her şeyden önce bir Arap ülkesi, Mosad’ı afişe etmeyi başardı. İsrail, Avrupa ülkelerinin pasaportlarını kullanarak, zaten iyice zorda olan itibarına kendisi bir darbe indirdi. Bundan sonra işi daha da zor.

Oysa, işgal olmasaydı, sanıldığından daha kolay olan barış sağlansaydı, ‘düşman bizi yok edecek’ korkusu olmasaydı, ne itibarlar kaybolacak, ne insanlar bacaklarından meydanlara asılacak, ne de oğullar babalarına ihanet edecekti. Çünkü işgal çürütüyor, hem işgal edeni, hem edileni.

Kaynak: Radikal