Temel kanımı yazarak başlayayım: Yeni anayasa yönetim sistemini bugün bulunduğu dar kalıptan kurtarmayacaksa onu hiç değiştirmeyelim. Çünkü, yönetim sistemi, 84 yıllık Cumhuriyetimizin başlıca sorun kaynağıdır; bununla devam etmek istiyorsak, başımız sıkıntıdan, -aslında beladan- kurtulmayacaktır.
Yönetimde çağdaşlığa, 15 Aralık'ta açıklanacağı söylenen Ak Parti'nin önerisiyle adım atılacak mı?
İktidar partisinin getireceği öneri hakkında, sayın Ergun Özbudun başkanlığında bir grup akademisyenin hazırladığı taslak (Özbudun Taslağı), fikir verebilir. Bu Taslağın, Ak Parti'nin çalışmalarına başlangıç ve taban oluşturduğu sır değildir. Bu ilişki nedeniyle, Özbudun Taslağı'nın maddelerini irdeleyerek, iktidar partisinin önerisini tanımaya başlayabiliriz.
Ergun Özbudun, geçen hafta perşembe günü Pera Toplantıları'nın konuğuydu. 1980 sonrasında, yeni siyasal hayatın partilerinin programlarını tartışmak amacıyla başlayan bu toplantılar, sevgili Mehmet Kabasakal'ın ciddiyetiyle bugüne kadar sürmüştür.
Ergun bey, çalışma sürecini ve taslağın ilkelerini bilim adamına yakışır biçimde siyaset katmadan anlattı; sonra sorulara geçildi. Cerrahlıktan sonra tarihçiliğe geçen Sacit Kutlu, Özbudun Taslağı kabul edilirse, yerinden yönetimin kurulup kurulamayacağını sorarak tartışmaya katıldı.
Ergun Özbudun, doğru anlamış isem, tercih yapmadıklarını, yerel yönetimlerin yetkilerinin kanunlarla belirleneceğini, temel tercihin Meclis'e bırakıldığını söyledi. Ergun beyin, yerel yönetimlerin yetkilerinin yazdıkları metinle genişletilebileceği kanısına katılmak zordur. Bunu anlamak için ilkelerin ne olduğuna ve son yıllarda Anayasa Mahkemesi'nin anlayışına bakmalıyız:

Cumhuriyet anayasalarında yönetimle ilgili maddeler arasında ve hükümetlerin uygulamasında ilkesel bir fark yoktur.

1924 Anayasası'nda, "İllerin işleri, yetki genişliği ve görev ayrımı esaslarına göre idare olunur" denmiş ve bu esas 1961 ve 1982 Anayasalarında "İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır" ibaresiyle korunmuştur.
1924 Anayasası'nda bulunmayan 'Mahalli İdareler' 1961 Anayasasına girmiştir. Yönetim sistemini tanımlayan "Mahallî idareler, il, belediye veya köy halkının müşterek mahallî ihtiyaçlarını karşılayan ve genel karar organları halk tarafından seçilen kamu tüzelkişileridir" ilkesi 1982'de de korunmuştur.
1982 Anayasasıyla, "merkezî idare, mahallî idareler üzerinde idarî vesayet yetkisine sahiptir" kuralı getirilmiştir.

Özbudun taslağında da korunan bu ilkeler ve kuralların ne anlama geldiğini, Ak Parti iktidarının ilk yıllarında anlamıştık: 2003'te kamu yönetimi reformu, belediyeler ve il özel idareleri kanun tasarılarıyla, mahalli idarelerin yetkilerinin artırılması istenmiş ve tasarılar Meclis'ten de geçmişti. Bu kanunları, önce Cumhurbaşkanı ve sonra Anayasa Mahkemesi, yukarıda andığımız Anayasa maddelerine gönderme yaparak reddetmişlerdi. Bu iadelerden sonra hükümet Kamu Reformu Kanunu'nu geri çekti, diğer kanunlarda da Anayasa'nın izin verdiği ölçüde ufak bazı düzenlemeler yapılmakla yetinildi.
Özbudun Taslağı ile mevcut Anayasa'da fark olmadığına göre, bu taslak hükümleri yeni anayasada kalırsa, illerin yetki genişliği ve vesayet yetkisi ilkeleri yürürlükte kalacak ve yerel yönetimlerde reform yapılamayacaktır. Aynı zamanda, bu ilkelere dayanan Anayasa varken, 1993 yılında, bazı çekincelerle imzaladığımız 'Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Antlaşması'nı da uygulayamayız..

Doğru ilke, kamu sorumluluklarının vatandaşa en yakın makamlara bırakılması ve ciddi gerekçeler olmadıkça bu sorumluluklara karışılmamasıdır. Demokrasilerin hemen hepsinde uygulanan bu ilkeye, 'yerindenlik' ya da 'subsidiarite' adı veriliyor.

Çektiğimiz sıkıntıların temelinde yerindenlik ilkesinin uygulanmaması bulunmaktadır. Şimdiye kadar bu ilkelerin karşısına, 'üniter devlet' ve 'özerklik isteniyor' gibi slogan ve duygusal cümlelerle çıkılmıştır. Bu itirazların ve korkuların ciddiyetle bir ilgisi yoktur.

Açıkça yazayım; çağdaş devlet yerinden demokratik yönetime dayanır; bizim yönetim sistemimiz ise ilkeldir.

Yeni anayasamız, yerinden demokratik yönetimin kurulmasına olanak tanımalı; olanak tanımaktan öteye, bu sistem değişikliğini idareye görev olarak yüklemelidir.

Kaynak: Radikal