insanları yozlaştırma, uzakdan kumanda ve mobeselerle kontrol edip, rutin bakım, rehabilite ve yıkama-yağlaması için gözetlenmesi gereken robotlar haline getirmenin dünya ölçeğindeki en yaygın ve müessir uygulaması basın-yayın organlarının mide ve zihin bulandırıcılığından uzak bir köşede kitabımı okuyorken, günün son saatlerinde, gözlerimi dinlendirme bahanesiyle verdiğim arayı, tetikteki şeytan değerlendirmede geçikmeyip süratle atıldı; ve, yan masalardaki gastelerden birine el attırdı, bu irade sefiline.
elim çarpıldı.
utanmazlığın sınırsızlığıyla sarsıldım.
çarpılma ve sarsılma sinirlerime sirayet etdi, insan olmaklığım hasebiyle, asabiyetiyle.
medya yaratığının, haber eşitdir garabetlik, acaiblik, sersemlik (=utanmazlık).. lafta kuralı gereği (5N-1K şimdi: G-A-S), bu yaz kuraklığında, nerde iğrenç ve sıradışı (pek severler bu kelimeyi, haaa) denilen insanlıkdışı şey var, arayıp, cımbızlayıp bulur. sonra kağıt veya cam tabağa koyup cümle aleme servis eder.
bu servis ile gözler ve kulaklar ve burunlar ve mideler, beyinler bulanıp rahatsız olacakmış...
zaten gayesi de bulantı-mulantıyla da olsa, gelsin şöhret...
ve bu şöhrete tapınma hallerini, insancıllık-özgürlük cüppesine bürünerek eda eder.
mesela bu cüppe altında, çıplaklığın ortalığa sıçramasını savunma, taklaları atar.
amma, cüppe savrulmuş, bir yerleri görünmüş... ya farkeder, ya, şöhret ayininden mest, farketmez.
başka bir ifade ile, özgürlük ve insancıllık hapını yutturmağa çalışır, hapçılığı ortaya serileceğini akletmeden.
yoo, buna da hazırdır ve razıdır; yeter ki medyatik olsun, tezgahda görünsün...
hatta, kimi, elaleme yutturacak hap bulamazsa, kendini haplaştırmağa soyunabilir...
***
arzu etdikçe tasalluda uğrayamamakdan bunalıma giren, medya eğitimli ve eğilimli zavallı bir bayan, iyice hararet basınca, protesto kabîlinden, mahall-i mahfisini üryan edip denize girer. beklediğiyle değil, farklı bir reaksiyon, yani tepki ve tedbir ile karşılaşınca, özgürlük ve insanlık beziyle bayrak açıp, libidosundaki niyetini, sublimasyon ile, örtbas etmeğe çalışır...
buraya kadar normal, diyelim...
—riyakarlığı ve takıyyeciliği göze alarak, bu anormalliğe normal, diyelim.—
sıçramış sulardan kabarıp buruşmuş bu kartondaki özgürlük-insanlık başlıklarının altını, —şekspirvari mi diyelim!— tiradlar ve dahi sonet fırça darbeleriyle bayraklaşdırıp, gaste sahifesinde dalgalandırmak ne oluyor?!
zavallı bir kadıncağızla bu kadar fütursuzca dalga geçilir mi! hem, bir kalınbağırsak gaste varağında vıraklasa, neyse... en köktenci entel-dantel rejiminden inat ve ısrarla taviz vermemekle zaifleyip kürdane dönmüş bir gastede... öyle zaafiyete düşmüş, öyle sararıp solmuş ki, sanırsınız, senelerce bodrumda yaşamış bir gastede.
/
yayın yönetmeni aşağı kalır mı! düşmüş bodrum'un derdine, bodrum trafiğini ıslah telaşında.
bodrum katdan çıkabilse, çıkarabilse kaşıyle gözüyle o şirin başını, ve 'araba sevdası'ndan kurtarabilse temaşasını, görebilecek zahir arzdaki trafik karmaşasını, arabasızlıkdan ve yolsuzlukdan doğumhaneye yetiştirilemeyip yollarda kalmış hamilelerin naaşını...
eee, böyle yönetmenin başına böyle yazar...
böyle yazar sararlar böyle yönetmenin başına...
—fazla uzatmayalım, bu iş bizi bozar...
susalım, güzelleşelim, vesselam.