Yargı bağımsızlığının en önemli parametrelerinden birisi de yargının özellikle kendi kendisinden de bağımsız olmasıdır. Oysa bizim yargıçların bağımsızlıktan anladıkları doğrudan adına karar verdikleri "milletten" bağımsız olmaktır.
İktidardan bağımsızlığı da belli bir iktidardan bağımsız olmayı anlamaktadırlar. Eğer böyle değilse kendi ideolojilerine uygun bir yapılanmanın gerçekleşmiyor olmasına tahammül edemeyen ve söylentilere göre ülkede askerlik yapmayı bile kendisine zül olarak görüp çürük raporu alan bir kişinin başkanlığında örgütlenme yoluna giden ve yargının işleyişine doğrudan müdahale etmek isteyen bir yapılanmanın varlığı neye işaret etmektedir acaba? YARSAV (Yargıçlar ve Savcılar Birliği), suçtan mağdur olan taraf olmamasına ve hukuktaki mutlak tarafsızlık ilkesine rağmen yargıya (yani her türlü davalara) üstelik siyasi bir duruş adına dahil olmak istemektedir. Bu amaçla kurulmuş ve bu yönde davalar açmakta, davalara müdahil olmaktadır. Ali ile Ayşe'nin boşanması için üçüncü bir kişi olarak sizin dava açma hak ve yetkiniz ne ise YARSAV'ın da herhangi bir konuda dava açması ve yargıdaki kararlara kanunen müdahil olma hak ve yetkisi aynıdır. Ama bu gerçek hiç böyle olmadı bugüne kadar.
Dernek değil yargı içinde bir organ...
Böyle bir örgütlenmenin ne kadar hukuki olabileceği konusundaki endişelerden olsa gerek, YARSAV tüzüğünün önsöz kısmında sıralanan temel ilkelerin ilk 12 maddesi de tamamen böyle bir örgütlenmenin AB hukukuna ve diğer evrensel örgütlenme özgürlüğüne ilişkin kriterlere olan göndermelerdir. Aslında bu birlik üyelerinin çoğu (belki de başkan gibi askerlikle sorunları yoktur) ulusalcı Kemalist ve AB karşıtıdırlar. Ama yine de bu ilk 12 madde tamamen bahsedilen alanlara ilişkin göndermelerden oluşmaktadır. 13. maddede ise asıl niyet yazılıdır; "yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile yargıç güvencesini sağlamak, yargı üzerindeki siyasal baskı ve etkileri gidermek, meslek etiği ilkelerine bağlılığı izlemek düşüncesinden hareketle" bu örgütlenmeye gidildiği belirtilmektedir. Nitekim tüzüğün tamamını okuduğunuzda da bu yapılanmanın bir dernek veya bir meslek örgütü olmasına rağmen aksine yargının içinde bir organ olmayı hedeflemiş olduğunu da rahatlıkla görebilirsiniz. Her ne kadar "yargı bağımsızlığı" gibi bir maddeyi tüzüklerine koymuş olsalar da gerçekte durum böyle değildir. Çünkü YARSAV, 28 Şubat sürecinde ortaya çıkan entrikacı ve darbeci bir grup askerî bürokratın peşinden koşan, brifingler düzenleyen ve bugünlerde de Ergenekon terör örgütünün sivil toplum üzerinden darbe fikrinin toplumda yaygınlaşmasını sağlama emeline denk gelen bir yapılanmadan başka bir amacı olmayan bir yapılanmadır.
Kapatılması yönünde bakanlığın açtığı bir dava da var ama pek umutlu değilim; çünkü davaya bakan hakimin de YARSAV üyesi olma ihtimali çok yüksektir. Dahası Yargıtay başsavcılarının zaman zaman hakim ve savcıları YARSAV'a üye olmaya zorladıkları, hatta bununla tehdit ettikleri söylenmektedir. Bu da bırakın toplumun yargıya güvenmesini, yargının bile kendi kendisine güvenmesini ortadan kaldıran bir psikolojinin egemen olmasına neden olmaktadır. Gerçi AB mevzuatında savcıların örgütlenebileceği, ancak hakimlerin ise sadece kendilerini ifade edebilmelerine imkan sağlayan bir yapılanmaya gidebilecekleri var ve YARSAV da buna dayanarak kurulduğunu söylemektedir. Ama bu haliyle ya bu maddenin suistimali söz konusudur ya da bir pervasızlık.
Hiç kuşkusuz iktidar, günümüzün en sevimsiz kavramlarından birisidir. Bireyi belli ilişkiler ağına mahkum eden bir çağrışıma sahip olması dolayısıyla modern zamanların en çok konuşulan ve tartışılan konularındandır. Yargının da bu söylemin içinde olmaması düşünülemez elbette ama yargı bu durumu tam bağımsızlık ilkesi ile bertaraf edebilme imkanına sahip olan ve olması gereken temel kurumlardan birisidir. YARSAV'ın karşı çıktığı iktidarın güdümünde olmama, elbette herkesin kabul edebileceği ve heyecan duyacağı bir durumdur ama işin esası hiç böyle olmadı olmayacak da. Çünkü YARSAV "iktidara" değil "belli bir iktidara" karşı çıkmaktadır. YARSAV üyelerinin ve derneğin faaliyetlerine baktığımızda istenilen özerkliğin veya siyasetin yargı üzerindeki etkisinden kastedilenin de esasında iktidardan uzak olmak değil, bu bahsedilen "belli bir iktidarı" dışlamak olduğu görülecektir. Bundan dolayı da hangi düzeyde olursa olsun her yıl adli yılın açılışında yapılan konuşmalarda protokolde bulunan her hükümet yetkilisine siyah cübbeli yargı mensuplarının kaşlarını çatarak; kararlı ve gür bir sesle iktidarın güdümünde olmak istemediklerini söylemelerine şahit olmaktayız. Bilinçli bir biçimde seçildiği her halinden belli olan bu sinirli ve uyarıcı üslup, gerçekte bir hukuksuzluğa karşı da şimdiye kadar hiç takınıldı mı bilemiyoruz ama CHP dışındaki her partinin iktidarı bu fırçalardan nasibini aldı şimdiye kadar. YARSAV başkanı da aynı şekilde iddialara cevap verirken çok asabiydi.
Yoksa bu iktidar onların taraf olduğu "merkez"den gücünü alan bir iktidar olmadığı için mi onları asabileştirmektedir? Şu an yönetimde olan partinin iktidarına karşı çıkanlar, başka bir partinin (Moğultay vakası gibi) belli bir kesimden bir kadrolaşmaya gittiklerini açıkça ifade etmelerine hiç ses çıkarmamışlardı. Görünen o ki yargı ve özellikle de YARSAV aslında iktidara karşı falan değildirler. Hatta iktidar, onların var olmalarını sağlayan tek somut ve meşru alandır. AK Parti döneminde siyasi iktidardan bu kadar uzak olma vurgusunun gerçekte bir iktidar dışlama çabası olmadığı kesin, belki de bu dönemde yapılacak olan düzenlemelerin yargının iktidarlarla meşru/gayrimeşru ilişki kurmalarını engelleme ihtimalini gördükleri için bu kadar yaygara koparmaktadırlar. YARSAV başkanının gerçekte sahte rapor alıp almadığı şu an bilinmiyor ama şurası bilinen bir gerçek ki; YARSAV, kurulduğu günden beri çeşitli eylem ve üyeleri ile hep tartışıla gelmektedir. YARSAV adına herhangi bir konuyla ilgili açtığı bir iptal davasına yine kendisinin bakması mümkün ise ve de vaki ise nerede bu yargı bağımsızlığı?
YARSAV, iktidarını hukukî kılma çabasında
Mazbatasını alan milletvekilinin tahliyesinden tutun da hakim ve savcılık sınavına kadar birçok alanda kendi üyelerinin açtığı ve yine kendi üyelerinin baktığı davalarda tarafsızlığın olduğuna kim bizi veya toplumu nasıl ikna edecek doğrusu merak ediyorum? Hükümetin memurlarına verdiği zamlara bile dava açma yetkisini kendisinde gören ve bu davaları da hemen kabul eden YARSAV üyelerinin yargıdaki varlıkları sizi tedirgin etmiyor mu? Eğer YARSAV başkanı sahte olduğu iddia edilen rapor dolayısıyla mahkemelik olursa ve bu mahkeme üyeleri ile iddia makamı da YARSAV üyeleri olursa bu davanın tarafsızlığına kim inanabilecek? Eğer yargı üç sacayağı olan bir sistem ise bu örgütlenmede neden avukatlar da yok? Onlar hukukun dışındalar mı? Hukuk bir bütün değil midir?
Kısaca (fizikî hiçbir göndermede bulunmaksızın söylüyorum) takke düştü kel göründü; YARSAV hukuku bağımsız kılmak, yargı tarafsızlığını egemen kılmak için değil, bir zümrenin iktidarını hukukileştirmek ve hukuka sızmış olan kimi düşüncelerin iktidarının devamını sağlamak için vardır. Başkanın sahte rapor alıp almadığı ve askere gidip gitmemesi de tamamen onun hukuk adamlığı vicdanı ile açıklanabilecek bir durumdur.
Kaynak: Zaman