1995'te yapılan yerel seçimlerde Le Pen'in partisi Front National [Milli Cephe] bazı belediyeleri kazanır kazanmaz bunlardan biri, a priori olarak biraz tiksindirici bir kararla okul yemekhanelerinin öğrencilere verdiği yemeklere, Müslüman (ve Musevi) çocuklar faydalanamasın diye, domuz eti ekleme kararı almıştı.  
 
Le Parisien gazetesi bu yıl Paris bölgesindeki bir okulun yemekhanesinde daha önce öğrencilere içinde domuz eti olmayan yemekler sunarken laiklik taraftarlarının baskısı altında bu eti yeniden yemeklere koymak zorunda kaldığını aktarıyor. 13 yıl önce mutlak kötülük olan şey şimdi ilginç bir şekilde iyinin simgesi haline geliverdi. Genel anlamda mistisizme değil özel olarak bir dine yönelmiş bir şekilde ortaya çıkan başörtüsü sorununda en azından eleştirilmesi güç bir bahane öne sürülmüştü. Peki ya domuz jambonu? Domuz bir kadın için engel değildir ve bu eti yememek travmatik etkiler bırakmaz. Başörtüsü kararında da, Tanrı'ya ve İslam'a karşı bir karar, bir religonem ve başörtülü olan için [başı açık olanlar için yapılan pozitif ayrımcılığın etkisinden] daha az negatif olmayan bir ayrımcılık yapıldığı izlenimi ediniyoruz. Ramazan ayı boyunca Restos du Coeur' ziyafet verme hakkı elde ettiler ama sadece öğlen yemeği için. Müslümanların orucunu desteklememek için otobüs şoförlerine de direksiyon başına geçemeden önce bir şeyler içme zorunluluğu da getirilebilir (işte bütünleşme budur: "O da bizimkilerden diğerleri gibi içkisini içti"). Ayrıca kantinlerimizdeki patates salatalarına haşlanmış yumurta da eklemeliyiz ki vejetaryenler de gastronomimizden faydalanabilsinler.

Laiklik ve özgürlük eşanlamlı hale gelmiş görünüyor. "Ya laiklik ya ölüm" diye bağıracak savaşçılarımız da olacak. Fransa'nın [Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik olan] ulusal sloganı da şimdi "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik, laiklik" haline geldi. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlikteki eksikliklerin [laikliğe göre] çok daha az tutkuyla ifşa edilmesini görmek üzüntü vericidir. Oysa gerçekte laiklik konusunda o kadar da özenli değiliz. İsa'nın doğduğu gün çalışmıyor, yılların hesabını, Hicret'e göre değilse de, resmi olarak İsa'ya göre hesaplıyoruz. Katoliklik laik olabilir mi? Okul'da 10 emriyle birlikte laik bir din dersine sahip olabilir miyiz: "Çalmayacaksın. Öldürmeyeceksin. Sorduğunda polise kimliğini göstereceksin..." Bu gidişle göçmenlik başvurularında, biraz kurnazca sorularla, ilgili kişinin herhangi bir dinsel yatkınlık gösterip göstermediğini ölçen testler de yapılacak: "Tek Tanrı'ya inanıyor musunuz? İnanıyorsanız hangisine? Peygamberi kimdir?" "Bu cuma camiye, sinagoga, tapınağa ya da kiliseye gidiyor musunuz?", "Fransa, sizin için, Kilise'nin büyük kızı mıdır yoksa İslam'ın küçük gayri meşru ortanca kızı mı?"

Sanki güvenliğimiz laiklikten geçiyormuş gibi, her türlü önlemde laiklik ilkesi mevcut. Daha az inanmak için daha fazla çalışmak. Eğer bu böyle devam ederse laiklik gerçek bir Kutsal Haç haline gelecek. Amerikalıların tersine biz de paraların üzerine "burada laikliğe inanılır" yazacağız. "In no-God we trust". Biz hepimiz laik Fransızlarız, diğerleri de nereye istiyorlarsa oraya gitsinler. Avrupa düzeyinde ise durum farklı gelişiyor. Neden Polonyalıların Türklerden daha laik olduğunu düşünmeliyiz? Türklerin Papa'sı olmadığı için mi?
 
Kaynak: Zaman