Tanımı icabı çoğul mozaik oluşturan Asya kıtası birbirinden çok farklı açılardan, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'nun rejimlerini ve düzenlerini sarsan "Yasemin Devrimi"ni değerlendiriyor.Asya başkentleri, bu olaylar karşısında, aynı düzeyde sevinç ya da kutlama emaresi göstermiyor.
Az ya da kısmî etkilenenler: Bazı kırılganlıklarına karşın demokrasi ve ekonomik gelişmenin öncelikli olduğu ülkelerdir. Çünkü bunlar son yıllarda ekonomik gelişme ile demokrasinin hükümet değişiminin egemen olduğu bir siyasi ortamın hayranlık uyandırıcı sentezini oluşturmayı başaran Asya uluslarının çoğunluğunu oluşturmaktalar. Bazen iç (bkz. Japonya'da ekonomik atıllık) ya da bölgesel (bkz. iki Kore arasındaki gergin ilişkiler) buhranların etkisinde kalan bu ülkeler, hiç kimsenin yaşanmasını istemediği bir krizin tuzağına düşen vatandaşlarını bölgeden kurtarmak dışında "Yasemin Devrimi"yle doğrudan ilgilenmiyorlar. Tokyo, Seul, Singapur, Yeni Delhi ve daha uzaklardaki Canberra hükümetleri, yukarıda andığımız olayların oluşundan a priori az kuşkulanan "ayrıcalıklı" ülkeler arasında yer almaktalar. Aynı şekilde demokrasi kadar ekonomik açıdan da çok daha gerilerde yer almalarına karşın, Filipinler, Malezya, Endonezya ya da nihayet barışa kavuşan Sri Lanka, barışçıl küçük Himalaya ülkesi Bhutan, onlarca adadan oluşan güneşli Maldivler de mağripten gelen şok dalgaların etkilerine karşı korunaklı görünüyorlar.
Ancak yukarıda adı geçenler için anlaşılabilir olan görece ilgisizlik, aşağıda yer alan ülkeler için daha az anlaşılır ve tehlikeli bir tutum olacaktır. Bunlar, olayların kendileri için uyarı olduğunu hissetmesi gereken hükümetlerce yönetilen ülkelerdir: Ağır siyasi krizlere batmış ya da demokrasi karşıtı hükümetlerin bitmek bilmez boyunduruğu altında yaşayan, kötü yönetişime, derin yolsuzluk ve/veya olumsuz sosyo-ekonomik bir ortama maruz kalanlardır. Bu ülkelerde siyasi gelişmeyle ekonomik gelişme arasındaki bağlantı hâlâ gerçekleştirilmiş değil; söz konusu Asya uluslarının hepsi gelişmekte olan ülkeler dünyasında yer alan, tümü zaten doğaları gereği kırılgan durumlarını felakete çeviren bir ya da birçok rahatsızlıktan muzdaripler. Burada söz konusu olanlar, arapsaçına dönmüş geleceksiz ve kaotik bir ortam içinde bozulacak Afganistan örneği (halen süren çatışmalar, siyasi yetersizlik; etnik parçalanma, ağır ekonomik kriz) ve Pakistan (siyasi kırılganlık, askerler tarafından fazlasıyla sınırlandırılan demokrasi, Talibanlaşma ve terörizm, iflas etmiş ekonomi) değil. İç siyaset ortamları kötü yönetişime açık olan, yirmi yıldan bu yana apaçık az gelişmişlik ve kırılgan ekonomik yapıyla mücadele eden Nepal, Bangladeş ve Kamboçya, başarıyla, korkusuzca ifade edilen halkın güçlü öfkesi karşısında daha dikkatli olmak zorundalar. Geniş Asya topraklarında zamanlarının tek örneği olmaktan uzak bu üç ülke, sadece korkuyla durdurulan memnuniyetsizlik söz konusu olmadığında, geniş ölçüde sefalete düşmüş halklarında belirgin ağır tepkiler topluyorlar.
Bu kategori içinde genel durumları karşılaştırılmaz bir biçimde daha da kötü olan başka ülkelerin yanına 2011'deki genel manzaraya bakıldığında uzun zamandan beri olmadığı kadar bölünen, 5 yıldan beri sürekli bir başbakanın gidip ötekinin geldiği, seçimlerin kötü yönetildiği, başkentte belirgin bir biçimde artan gösterilerin; ülkenin imajını, ekonomik büyüme perspektiflerini bozduğu gibi yabancı girişimcilerin güvenini de zedelediği ülke Tayland'ı da ekleyebiliriz.
Gelecek tahminimiz şudur: Uzak Asya, devrimin garip akışını, toplumuyla ilişkisi ve hükümet modelinin az ya da çok sert olan yapısıyla orantılı olarak az çok ilgiyle takip ediyor. Uzakdoğu'nun gelişmiş ve demokratik etkin ulusları (bkz. Japonya, Güney Kore) belli bir mesafeyle, kaygısızca, daha dün gerçekleşmesi imkânsız olan senaryoların gelişimini izlerken, Güney Asya'daki (Pakistan, Bangladeş, Nepal) ve Güneydoğu'dakiler (Birmanya, Tayland, Kamboçya) bazı ülkeler değişim isteğini, bıkkınlığı, halkların tatminsizliklerini daha özenli bir şekilde takip edip kendi ülkeleri üzerindeki etkilerini hesaba katmak zorunda. Çok partili sisteme ve kamusal özgürlüklere karşı düşman olan Vietnam, Kuzey Kore ve Çin ise tartışmasız bir biçimde çok daha güçlü bir kaygı, felç hali göstermekteler. Onların bu tutumlarını anlamak zor değil.
* IRIS'te öğretim üyesi, Crısıs Consultıng üyesi, Le Monde, 22 Mart 2011
Kaynak: Zaman