Çünkü gittikçe kötüye giden Irak?taki güvenlik sorunundan başlayarak, dördüncü bir körfez savaşına dönüşebilecek -ve Suudi Arabistan?ın da uzak kalamayacağı- İran krizine, Lübnan ve Filistin?deki gelişmelere kadar her şey Suudi ulusunun güvenliğini yakından ilgilendiriyor. Böyle bir ortamda, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin Ürdün ve Katar?ı da içine alan bir gezi kapsamında Suudi Arabistan?ı ziyaret etti. Bu ziyarette dikkati çeken husus, Putin?in Suudi Arabistan?ı ziyaret eden ilk Rus devlet başkanı olmasıdır. Dolayısıyla Putin?i ağırlamış olması, Suudi Arabistan?ın sadece Rusya ile olan ilişkilerinde değil, aksine değişen uluslararası siyaset arenasında da yeni bir yöneliş içine girmiş olduğu anlamına geliyor. Suudi Arabistan?ın, uluslararası düzeydeki tercihlerini çeşitlendirmeye çalıştığını söylemek mümkündür. Doğuya yönelmek, Suudi diplomasisinin Kral Abdullah bin Abdulaziz dönemindeki belirleyici özelliklerinden biri olmuştur. Abdullah bin Abdulaziz?in Şubat 2006?ın başlarında Çin?i, Hindistan?ı, Honkonk?u, Malezya?yı ve Pakistan?ı ziyaret etmiş olması da zaten bu durumu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Diğer taraftan Riyad yine 2006 yılı içinde Jacques Chirac ve Alman başbakanı Merkel?in müsteşarı gibi, dünyadaki bir çok liderin ve devlet adamının ana duraklarından biri oldu. Bütün bunlar Suudi Arabistan?ın, şu anda uluslararası düzeyde etkili ve belirleyici olan veya gelecekte böyle olabilecek bütün taraflarla olumlu ilişkiler geliştirme arzusunun birer göstergesidir. Rusya devlet başkanı Putin?in Suudi Arabistan ziyareti de işte bu yöneliş çerçevesinde gerçekleşti. Suudi Arabistan, soğuk savaş döneminde uluslararası siyasetin genel karakterini belirleyen ideolojik yaklaşımdan mümkün olabildiğince uzaklaşarak, pragmatist bir siyaset anlayışına yönelmiştir. Yine Suudi Arabistan -özellikle de bir çok rapor, dünyanın, devletler arasındaki ortak çıkarlara dayanan yeni bir soğuk savaşa doğru yol aldığına işaret ediyorken- bölgesel ve uluslararası ilişkilerin tabiatında değişmez sabitlerin olmadığını idrak etmiştir. Rusya devlet başkanının Ortadoğu gezisinin hemen öncesinde yaptığı açıklamayı da herhalde bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Putin bu açıklamasında, Amerika?nın bölgede izlediği siyaseti eleştirmiş ve bölgede, özellikle de Irak?ta, çok büyük yıkıma yol açtığını ifade etmiştir. Bu açıklama, Amerika?nın dünya hakimiyetini reddeden uluslararası bir cephenin teşekkül ettiği anlamına gelmiyorsa da, yine de Rusya?nın muhalefeti böyle bir oluşumun başlangıcından başka bir anlam ifade etmiyor. Bu durum, Putin?in, soğuk savaş konusundaki gelişmeleri önemsiz göstermeye çalışan şu sözlerinde de açıkça görülüyor: ?Biz bölgedeki hiçbir ülke ile rekabet etmiyoruz. Bizim istediğimiz karşılıklı yardımlaşmadır. Rusya?nın Körfez?de ve Ortadoğu?da her zaman hayati çıkarları vardır.? Ancak bu sözler, uluslararası ve bölgesel arenada Rusya?nın artık yeni bir rolü olduğuna engel değildir. Aksine bu rol, İran?ın Batı ile yaşadığı krizden dolayı her zamankinden çok daha önemlidir. Suudi Arabistan?ın, uluslararası düzeydeki tercihlerini çeşitlendirme yoluna gitmesinin bir nedeni de şudur: Suudi Arabistan ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkiler çok ileri seviyede olmasına rağmen, Amerika, Suudi Arabistan?ı terörle mücadele konusunda ciddi olmamakla itham ediyor. Yine Suudi Arabistan?daki bazı hayır kurumlarının, aşırı cemaatleri finanse ettiği şeklinde bir suçlamada da bulunuyor. İnsan hakları ihlalleri konusundaki eleştirileri ise zaten sürekli devam ediyor. Güvenlik Boyutu Suudi Arabistan?ın uluslararası ilişkilerde tekli değil, çoklu tercihlere yönelmesi, belki de, Körfez?in güvenliği için, etkili durumdaki bütün taraflarla ilişkiler geliştirmenin önemine ve sadece Amerika?nın iradesine bağlı kalmamanın gerekliliğini kanaat getirmiş olmasından kaynaklanıyor. Bütün taraflarla geliştirilen ilişkiler hem ikili ittifaklar kurma yoluyla hem de herkesin güvenliğini yönelik oluşumlar içine girmek suretiyle sağlanmaya çalışılıyor. Suudi Arabistan?ın sahip olduğu bu kanaat, doksanların sonunda Rusya?nın dile getirdiği ve körfez ülkelerinin güvenliğini sağlayacak bir savunma sistemi oluşturulmasını da içeren görüşle paralellik arz ediyor. Arap Birliği genel sekreteri Musa Amr da Yemen?de çıkan ?Sevr (Devrim)? gazetesine verdiği 9.2.2007 tarihli demecinde bu görüşü şu sözleriyle tekit ediyor: ?Rusya?nın doksanların sonunda dile getirdiği görüşler, önemini korumaya devam ediyor.? Suudi Arabistan?ın, Irak savaşının ardından 2003 yılında Amerika güçlerinin kendi topraklarından çekilmesinden itibaren, güvenlikle ilgili tercihlerini çeşitlendirmeye çalıştığı bir vakıadır. Dolayısıyla iki meselede Rusya?nın imkanlarından yararlanması mümkün olabilir: Birincisi, barışçıl amaçlarla nükleer enerjiye sahip olmak için, Rusya?nın, genel olarak Körfez?e, özel olarak da Suudi Arabistan?a yönelmesini desteklemek. Bu çerçevede Putin şöyle diyor: ?Moskova, sivil alanlarda kullanmak amacıyla nükleer enerji üretme hususunda Riyad ile yardımlaşmayı düşünmeye hazırdır.? Kuşkusuz Rusya?nın bu konuda çok geniş bir tecrübesi vardır. İran?da bir çok santral inşa etmiş olması da bunun göstergelerinden biridir. İkincisi, Suudi Arabistan?ın, Rusya?nın kıtalararası menzile sahip füze sisteminden yararlanma imkanı. Rusya Şubat 2007?de bu hususta şu açıklamayı yapmıştı: ?Amerika?nın Polonya ve Tacikistan?a yerleştirmeyi düşündüğü füzelere karşılık olarak, Rusya da kıtalararası menzile sahip füze sistemini geliştirmeyi istiyor.? Stratejik Çıkarların Korunması Dünyadaki en önemli petrol pazarlarından biri olan Rusya, , OPEK örgütüne üye ülkelerin dışındaki en büyük petrol üreticisi ve yine dünyadaki en büyük doğalgaz üreticisidir. Bundan dolayı Rusya enerji piyasasındaki hareketler üzerinde çok büyük bir etkiye sahiptir. Suudi Arabistan?ın en önemli hedeflerinde biri ise, tıpkı güvenlik sahasında olduğu gibi, -yüksek stratejik bir çıkar olarak nitelediği- enerji sahasındaki çıkarlarını da korumaktır. Enerji meselesi Rusya için birinci derecede önemlidir ve Rusya enerji meselesinin şu anda dünyadaki mücadelelerin temel sebebi haline geldiğini görüyor. İşte bu durum, Ortadoğu?daki enerji kaynaklarının koruma altına alınması için Rusya?yı harekete geçiriyor. Çünkü Nato?nun doğu?ya doğru genişlemesinin en önemli hedeflerinden birinin, bu kaynakların kontrol altına alınması olduğunun farkındadır. Diğer taraftan Suudi Arabistan da, bu kaynağı garanti altına almak istemekte ve meydanda uluslararası tek bir tarafın değil, etkili bütün tarafların yer almasını hedeflemektedir. Nitekim Suudi Arabistan dışişleri bakanı Suud el-Faysal, Putin?in Arabistan?ı ziyaret etmesindeki hedeflerle ilgili sorulan bir soruya verdiği cevapta bunu ifade ediyor: ?Bu ziyaretin hedefi, uluslararası düzende yeni dengeler oluşturmak değildir. Çünkü Putin?in ziyaretinin uluslararası dengeler haritasında bir değişiklik meydana getirebilmesi mümkün değildir.? Ancak sözlerine şunları da ekliyor: ?Uluslararası ilişkilerde Rusya önemli bir devlet olmaya devam ediyor? Gelecekte de etkili bir role sahip olacaktır.? Enerji konusunda Suudi Arabistan ve Rusya arasındaki ilişkiler hakkında piyasada dolaşan konuşmalar iki meselede yoğunlaşmaktadır: Birincisi, bazı kaynakların dikkat çektiği gibi, iki taraf ortak bir noktada ittifak etmiştir. Buna göre, Rusya ham petrol üretim oranını düşürecek, buna karşılık Suudi Arabistan ise, ülke içinde Rus şirketlerinin petrol üretimiyle ilgili bazı projelerine izin verecek. Aslında bu, Suudi yönetiminin, 2004?ün son çeyreğinde Amerika, Avrupa ve Asya şirketleri arasında yaşanan kıyasıya bir rekabetten sonra, petrol arama hakkını Rus Lukoil M-Oil şirketine vermesinden beri devam eden bir yöneliştir. İkincisi, doğalgaz üreticisi ülkeler arasında OPEC benzeri bir yapılanmanın kurulması teklifi konusunda söylenenler. Rusya devlet başkanı da bunun, üzerinde çalışılmaya değer bir düşünce olduğunu ve doğalgaz üreticisi ülkeler arasında daha sıkı bir koordinasyon olmasının bir sakıncası bulunmadığını ifade etti. Yukarıdaki hususlara ek olarak Suudi Arabistan, dış ticaret ilişkilerini de geliştirmeye çalışıyor ve bu noktada Rus pazarını Suudi Arabistanlı iş adamları için en önemli hedeflerden biri olarak görüyor. Zaten Suudlu iş adamları da, ya bu pazar hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarından, ya bankalarla çalışma hususundaki yavaşlıklarından ya da gümrük engellerinden dolayı sürekli olarak Rus pazarına girememekten şikayet ediyorlar. Suudi Arabistan ziyaretinde Putin?e eşlik edenler arasında üst düzey bir Rus ekonomi heyetinin bulunması da herhalde bununla açıklanabilir. Diğer taraftan Rusya, Suudi Arabistan?da inşa etmeyi düşündüğü 2440 km uzunluğunda ve iki milyar dolar değerindeki demiryolu ağı projesine destek almayı hedefliyor. Aynı şekilde bu ziyaret, Suudlu işadamlarına Rus pazarını tanıma fırsatı vermiştir. Çünkü iki ülke arasındaki ticari ilişkilerde Rusya lehine büyük bir dengesizlik vardır. Her ne kadar 1999 yılında 332 milyon riyal olan iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2005 yılında 1,5 milyar riyale yükselmiş olsa da, ticari ilişkilerdeki Rusya lehine olan dengesizlik halen varlığını korumaktadır. Rusya, Suudi Arabistan?a 1,5 milyar riyal değerinde ihracat yaparken, bu ülkeden yaptığı ithalatın değeri 46 milyon riyaldır. Bölgesel İlişkiler Boyutu Suudi Arabistan, dış siyasetini belirlerken, halen bölgede yürürlükte olan ilişkileri ve gelişmeleri de dikkate almaktadır. Bölgedeki mevcut durum ise istikrarsızlık ve ortaya pek çok yeni anlaşmazlıkların çıkma imkanıdır. Bu durum bölgesel meselelerde, uluslararası taraflarla daha fazla koordinasyon içinde olmayı gerektiriyor. Çünkü bölgedeki güvenliği ortadan kaldıran bu meseleler aynı zamanda Suud ulusunun güvenliği içinde bir tehdit oluşturuyor. İşte bu noktada Suudi Arabistan, Rusya?nın rolünün önemini kavramıştır. Çünkü Rusya dörtlü barış komisyonunun uzuvlarından biridir. Yine Rusya?nın, barış için çalışan bölgesel taraflarla da ?genel olarak- ilişkileri vardır. Dolayısıyla Suudi Arabistan, Mekke buluşmasından olumlu sonuçlar elde etmek istemiştir. Nitekim bu buluşmada Filistinli taraflar bir araya gelmişler ve senelerdir barış çabalarında görülen tıkanıklığı aşmak için milli birlik hükümeti kurulması hususunda anlaşmaya varmışlardır. Bu tıkanıklıktan dolayı Batılılar şöyle diyorlardı: (Barışın önündeki) en önemli engel, Filistinlilerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklardır. Putin?in, Suudi Arabistan ziyareti için bu vaktin seçilmesindeki bir diğer önemli neden ise, her iki tarafın da, yani Suudi Arabistan?ın ve Rusya?nın, İran?ın nükleer programı meselesinde, daha fazla gerginlikten kaçınmaya çalışmalarıdır. Çünkü Suudi Arabistan, İran ile Rusya?yı birbirine bağlayan sağlam ilişkilerin varlığını kavramış durumdadır. Bu çerçevede, İran krizini sona erdirmek için, Rusya?nın, ulusal güvenlik konseyi sekreteri İgor İvanof?u Tahran?a göndermesine dikkat çekiliyor. Buna, bölgedeki meselelerle ilgili Suudi Arabistan ve İran arasında son zamanlarda ortaya çıkan koordinasyon ve işbirliği eklenirse, Suudi Arabistan-Rusya buluşması, bölgenin içinde bulunduğu gerginliklere çıkış yolu oluşturmak için, ufukta (Suudi Arabistan-Rusya-İran arasında) yeni bir koordinasyon ve işbirliği görüldüğü anlamına geliyor. Ayrıca İran, Rusya tarafından yapılan, uranyum zenginleştirme çalışmalarını Rusya topraklarında yürütme teklifini kabul ederse veya buna benzer kabul edilebilir herhangi bir neticeye ulaşılırsa, Rusya, Amerika?nın Güvenlik Konseyi?nde alacağı herhangi bir karara itiraz edebilir veya bu kararı engelleyebilir. Böyle bir şey ise, gelecekte İran?la askerî anlamda ilgilenme işinin uluslararası bir görüşmede ele alınması sonucunu doğurur. Hem Rusya, hem de Suudi Arabistan, bölgede dördüncü bir savaşa davetiye çıkarmanın, bölgesel ve uluslararası boyutta tam bir felaket olacağını kavramış durumdalar. Suudi Arabistan?ın, İslâm âlemindeki rolü çerçevesinde, Rusya?nın İslâm dünyasıyla olan ilişkilerini güçlendirmeye katkıda bulunduğunu görmezden gelmek mümkün değildir. 2006 yılında Rus-İslam Dünyası Stratejik Vizyon Grubu 'nun kurulmuş olması da bunu açıkça ortaya koyuyor. Bu grup bölgedeki krizlerin çözümü için ortak bir vizyon geliştirmeyi ve 2005 yılında İslam Konferansı Örgütü?nün toplantısına gözlemci sıfatıyla katılmış olan Rusya?nın üyeliğe kabul edilmesini hedefliyor. Rus heyeti ilk kez İslam Konferansı Örgütü?ne üye ülkelerin dışişleri bakanlarının Bakü?de yapılan 33. toplantısına katıldı. Ayrıca Rusya 2007?nin başında İslamî Kültür, İlim ve Eğitim Örgütü?nde gözlemci sıfatını kazandı. Bu yardımlaşmalar, her şeyden önce Rusya?daki Müslümanların durumlarının iyileşmesini ve Rusya?nın, genel olarak, uluslararası mahfillerde, Müslümanların meselelerini desteklemesini sağladı. Abdullah bin Abdulaziz, şu sözleriyle bu durumu açıkça ifade ediyor: ?İki taraf arasındaki buluşmalar, her iki tarafın da mevcut ve gelecekteki çıkarlarına hizmet eden stratejik bir bakış açısına uygun olarak, bütün alanlarda yardımlaşmanın gelişmesine katkıda bulunuyor.? Eğer Putin?in Suudi Arabistan ziyareti, Rusya?nın sıcak denizlere ulaşması amacına yönelik yeni bir gayret olarak yorumlanırsa, buna karşılık Suudi Arabistan?ın da uluslararası ilişkiler dairesine girmesindeki başarıyı kabul etmek gerekiyor. Çünkü bu daire, değişik eksenlerdeki sistemleri çizginin dışında bırakabiliyor. Bu başarı, Suudi Arabistan?ın bölgesel meselelerde sergilediği bölgesel rolünün mantıki neticesinden başka bir şey değildir. Bununla birlikte, Rusya?nın yeni rolü ve Suudi Arabistan?ın yeni yönelişi, Ortadoğu?daki problemleri büyük ölçüde kontrol altına alma gücü anlamına gelmiyor. Sonuçta Rusya?nın, bölgedeki düzensizliği ıslah etme yolunda karşılaştığı problemleri çözmek için belirli bir etkisi bulunuyor. Nitekim Rusya devlet başkanı Putin?in müsteşarı da şu sözleriyle bu durum ifade ediyor: ?Moskova, bölgenin güvenliğini garanti altına almak ve bölgedeki durumu iyileştirmek için aşılması gereken engellerin ve zorlukların hangi çapta olduğunun farkındadır.? Diğer taraftan Rusya?nın bu hareketliliği karşısında Amerika?nın duyduğu endişeyi görmezden gelmek de imkânsızdır. Belki de bu durum, Amerika savunma bakanı Robert Gates?in çağrıda bulunduğu Rusya-Batı yakınlaşması sonucunu doğuracaktır. Robert Gates, uluslararası güvenlik meselelerinde NATO ülkeleri ile Rusya arasında işbirliği yapılmasının zorunlu olduğunu vurguluyor. Bu makale Halil Kendir tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.