Ulusal program taslağında asker-sivil ilişkisi, ayrı bir başlık halinde düzenlenmiş durumda. AB'nin Türkiye İlerleme Raporlarında en fazla eleştirilen konunun bu olduğu düşünülürse, ayrı başlık altında ele alınmayı hak ettiği söylenebilir.
Bu çerçevede iki önemli konu üzerinde durulmuş. Bunlardan biri TSK'nın harcamalarının denetlenmesi. Harcamaların etkin denetimi için yeni Sayıştay kanununda değişiklik öngörülüyor; savunma ve güvenlik öncelikleri, temel stratejiler ve tehditlerle bunlar için gerekli mali profilin Meclis kapsamında karara bağlanması gereği ise vurgulanmıyor. Bununla birlikte, ikinci temel konu olan askeri mahkemeler meselesi üzerinde duruluyor ve askeri mahkemelerin demokratik hukuk devleti ölçülerinde düzenleneceği ifade ediliyor
Asker-sivil ilişkisine yönelik reformların içeriği zayıf gözükmekle birlikte, en temel konulara dikkat çekildiği ileri sürülebilir. Ayrıca, 'şeffaf ve etkin kamu yönetimi' ile kamu görevlileri etik kurulunun etkin çalışması ve kamu denetçiliği mekanizması kurulması konularının bir ayağının da asker-sivil ilişkisini kapsadığı söylenebilir.
Ulusal program taslağındaki en kapsamlı reform beklentisinin yargıya ilişkin olduğu anlaşılıyor. Hákimler ve Savcılar Birliği Kanunu, Hukuk Mahkemeleri Kanunu ve Sayıştay Kanunu'nda değişiklikler öngörülüyor, Hákimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun yeniden yapılandırılması planlanıyor. Hazırlanacak Yargı Reformu Stratejisi çerçevesinde yargı örgütü, yargıç eğitimi ile tarafsız ve bağımsız yargı sistemi dönüşümü hedefleniyor. 2011'e kadar yapılması planlanan değişikler içinde mahkemelerin yükünü azaltacak arabuluculuk ve uzlaştırma mekanizmaları oluşturulması ve savcılık ile savunma arasında 'silahların eşitliği'nin sağlanması gibi konular da yer alıyor.
Yargı reformu çerçevesinde yapılacak değişiklikler, farklı başlık ve vadelerde ayrıntılarıyla belirtilmiş ve alınacak önlemlerin maliyeti de hesaplanmış. Buna göre, 2009, en geç 2010'da yaşama geçirilecek yargı reformu için toplam yaklaşık 14 milyon Avro'ya ihtiyaç var. Bu miktarın yaklaşık yüzde 92'sinin AB katılım öncesi fonlarından karşılanması tasarlanmış. Kademeli ve farklı kalemlerde belirlenen ihtiyaç listelerine bakıldığında ise, en büyük ağırlığın eğitim ve personelde olduğu görülüyor. Eğite eğite bitiremediğimiz yargı çalışanlarının yeniden, ama artık farklı biçimde eğitilecekleri anlaşılıyor.
AB'nin temel korku ve duyarlılık konusu olan iltica, göç, toplu göç ve yasadışı göç konularına uzun uzun yer ayrılmış olan Ulusal program, bu yolla AB endişelerini gidermeye çalışırken, Türkiye'deki yaşam kalitesini de biraz daha artırmayı hedeflemiş görünüyor. Eğitim başlığında fazla ayrıntının bulunmaması, YÖK'ten bahsedilmemesi, Kürt sorunu lafının bile geçmemesi, ulusal program taslağında bir dizi eksik bulunduğunu söylemeyi olanaklı kılıyor.
Bununla birlikte, her şeyi bir kenara bırakıp sadece 'çevre' başlığına bakmak bile umut verici. Anayasa'nın tamamen değiştirilmesi ya da yeni bir Anayasa yapılması gündeme gelmedikçe, ancak bu kadar değişiklik önerilebildiği düşünülebilir. Tüm eksiklerine rağmen ulusal programda öngörülen değişikliklerin bir iki yıl içinde hayata geçmesi bile yeterince 'çok yol alma' anlamına gelir. Türkiye'deki tüm sorunların bir ulusal program kapsamında ele alınmasını beklemek de haksızlık olabilir. Zira reformların bir kısmı iktidarı, meclisi ve yargıyı ilgilendiriyorsa, diğer ve daha önemli ayağı vatandaşları ilgilendiriyor. Dolayısıyla programın kendisinden çok, yaşama geçiş biçimleri daha önemli bir hal alıyor.
Kaynak: Star