Kürt sorunu çözülebilecek mi? Bunun cevabı henüz net değil. Ama Türkiye'nin en büyük toplumsal sorunlarının başında farklı kavrayışlara sahip tarafların asgari müşterekler ya da ortak çıkar temelinde uzlaşabilme, iletişim kurma eksikliğinin geldiği net.

Bunun arka planında güçlü önyargılar, birbirini "hasım" ya da "öteki" olarak konumlama refleksi yatıyor. Elbette bu refleksi çözüp kendi siyasal ve sosyal amaçları adına istismar etmekten kaçınmayan kanaat ve siyaset önderlerinin "değerli" mühendislik çalışmaları da zikredilmelidir. Bu çalışmaların başörtüsü ile eğitim hakkının girdiği açmazdan, azınlıkların ülkemizden ayrılışına değin çeşitli dönemlerde yarattığı sayısız trajedilerse herkesin malumudur. Bugün de hükümetin demokratik açılım projesi olarak adlandırılan, tek tipçilikten vazgeçip kültürel çoğulculuğu sahiplenen bir yaklaşımla, toplumsal barışı sağlamlaştırma girişimi aynı yöntemlerle akim kılınmak isteniyor.

SEÇMEN ODAKLI İLETİŞİM SAVAŞLARI

Türkiye bu hamleyle, "eğer başarılırsa", Anayasa'da yazdığı gibi laik, sosyal, demokratik bir hukuk devleti olma adına çağ atlayacak, Cumhuriyet'in modern bir devlet olma hedefine 'gerçek' anlamda ulaşabilecektir. AK Parti hükümeti bu anlamda ülkenin ilerlemesi kadar siyasal konumlanışını tahkim etmek adına da büyük bir fırsat yakalamış, bir o kadar da büyük risk almıştır. Binlerce vatandaşını terör eylemlerinde toprağa veren bir ülkede yürütülecek bir toplumsal uzlaşma projesinin başarısı bıçak sırtı dengelere dayanarak ve iletişim yönetiminin sıfır hatayla yürütülmesiyle mümkündür. Aynı durum, muhalefet partilerinin konumlanışı açısından da geçerlidir. Ancak bugün gelinen noktada yukarıda zikredilen nedenler çerçevesinde müzakere süreçleri değil, seçmen temayülleri odaklı iletişim savaşları yaşanmaktadır. Peki kim galip olacaktır?

Politik pazarlama ilkeleriyle baktığımızda AK Parti'nin siyasal ve sosyal paydaşların tepki ve taleplerini alma ve değerlendirme, ortaya koyacağı çıktıyı bu doğrultuda oluşturma yönünde tutum aldığını görüyoruz. İletişime açık bir tavır sergileyerek tepkilerin dozunu azaltma, muhalif unsurları tırnak içinde "açık pozisyona" düşürme ve gündem yönetme adına hatadan uzak duran bir performans sergileniyor. İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın parti temsilcileriyle birlikte şehit ailelerinden entelektüellere, sivil toplum kuruluşlarından muhalefet partilerine değin geniş bir skalada yürüttüğü iletişim çabaları dikkate değer bir hassasiyetin ürünü. Doğu ve Güneydoğu bölgelerine yapılacak ekonomik yatırımlara yönelik ilk açıklamalarla konunun somut açılımlarının sunulmaya başlanması, Sayın Başbakan'ın DTP ile gerçekleştirdiği görüşme, geçtiğimiz hafta AK Parti grup toplantısındaki toplumun tüm kesimlerinin yüreğine hitap eden konuşması ve muhalif unsurların katkılarına kapılarını kapatmayan tavrı, AK Parti'nin önündeki mayınların patlamamasını sağlıyor. Diğer bir ifadeyle iktidar partisi açısından demokratik açılım projesinin stratejik iletişim planlamasının ön hazırlık safhası iletişim kazası yapılmaksızın yürüyor.

Muhalefet partilerini değerlendirdiğimizde ise çok farklı yaklaşımlar mevcut. Kamuoyu nezdinde etnik temelli bir parti algısına sahip olan DTP, iktidar partisince uzatılan eli sıkarak tabanına olduğu kadar, tabanı dışında kalan kitlelere de çözümsüzlükten beslenen bir yapı olmadığı mesajını veriyor. Diğer muhalefet partileri ve liderlerine yönelik de uzlaşmacı bir tutum tercih edilerek DTP'nin toplum nezdinde daha ılımlı algılanmasını sağlayacak bir siyasal iletişim yönetimi tercih ediliyor. Bu yaklaşımda sebat edilerek, ekim ayındaki olağanüstü kongrede karar alıcı pozisyonlarda daha ılımlı ve Doğu ve Güneydoğu halkının değerler hiyerarşisi ile örtüşen isimlere yer verilirse DTP'nin sadece kâğıt üzerinde değil, zihinlerde de meşru bir konuma evrilmesi güçlü bir olasılıktır.

Çözüme yönelik öneri getirmeyen, ikili görüşme taleplerini reddeden, sürece katkı sağlama adına proaktif tutumun uzağında kalan yaklaşımıyla CHP ise sol görüşlü ve Kürt meselesinde çözüm arayan seçmenlerini kaybetme riskini üstlenerek, ulusalcı ve AK Parti'ye keskin muhalif seçmenlerini elde tutacak bir strateji izliyor. Genel Başkan Deniz Baykal "sorunu çözerken Türkiye'yi çözmeyin" sekansında salınırken İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin "Kürt sorununu çözen tarihe geçer" yaklaşımında. Ankara Milletvekili Eşref Erdem ise kendi partisini şovenist, aşırı milliyetçi, içine kapanık çevrelerin sözcüsü olarak konumluyor. Bu durum, partili seçmenin bir kısmında oluşması muhtemel tepkiselliğin parti temsilcileri üzerinden de yansıma bulduğunu ortaya koyarken, partiye yönelik strateji değişimi yönündeki talepleri de gözler önüne seriyor. Bir başka ifadeyle CHP, yeni bir uzlaşı manevrasıyla sürece eklemlenmeyi tercih etmediği takdirde, siyaset pastasında olması gerekenin gerisindeki payını dahi koruyamama olasılığı ile karşı karşıya kalacaktır. Ancak demokratikleşme açılımına karşı tepki geliştirmede en sorunlu siyasal parti PKK terörünü politik söyleminin merkezine oturtmuş olan MHP'dir. MHP Genel Başkanı'nın "PKK terör örgütü 25 yılda başaramadığını siyasallaşarak bugünkü AK Parti iktidarıyla başarmaktadır", "İstanbul tabelasının yerine Konstantinopolis mi yazacaksınız?" ifadeleriyle belirginleşen 'saldırgan üslubun', iktidar partisinin görüşme taleplerine kapılarını kapatarak somutlaşan 'dışlayıcı üslubun' arka planına bakılmalıdır. MHP, Kürt sorununun özellikle terör ayağında yakalanacak bir uzlaşının tırnak içinde "milliyetçi" bir partiye yönelen seçmen tercihlerini azaltacağı endişesini yaşamaktadır. Şehit cenazelerinin olmadığı bir Türkiye'de milliyetçi vurgu aksiyon ayağını yitirecek ve partinin başka bir vizyon boyutuna geçerek kendini yeniden kurgulaması gerekecektir. Diğer taraftan teşkilattaki Kürt alerjisi -kongre süreci çerçevesinde- Devlet Bahçeli'ye yönelik desteği güçlendirme adına bir "iç iletişim stratejisi" olarak kullanılmaktadır. Ancak kongre sonrasında MHP'nin demokratik açılım sürecini "ihanet" söylemine hapsetmeyen değerlendirmelere yönelerek yeni bir evreye geçebileceği ihtimali de mevcuttur. MHP için bu tercih çözüm isteyen sağ seçmenleri de kazanacak bir büyüme stratejisine yönelme ihtimali ya da kemik seçmenleri ile radikal bir kimliğe bürünmenin seçimi olacaktır.

SİYASET PASTASINDAN PAY ALAMAMAK

Ancak turpun büyüğü halen heybededir. Şu anda yaşanan, siyasal iletişim savaşlarının ısınma turlarıdır. Açılım paketinde yer alacak unsurların açıklanmasından sonra AK Parti cesur ancak rasyonel hedefler belirleyerek yola devam edebilirse seçmenin sırat köprüsünü geçecek, Türkiye tarihinin en büyük uzlaşmasını gerçekleştirebilecektir. AK Parti'nin 8. kuruluş yıldönümü esnasında Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından deklare edilen şekliyle demokratik açılımın kısa, orta, uzun vadeli açılımlarla gerçekleştirileceğinin belirtilmesi, bu kavrayışın varlığını işaret etmektedir. Tarihin gongu, baltaları ve acıları toprağa gömme vaktinin geldiğini duyururken, muhalefet partileri ve tüm sosyal paydaşlara da bu büyük sorumluluğun bilincine vararak katkı sunma çağrısı yapmaktadır. Bu çağrıya kulak verenler ile kulak tıpası kullananlarsa ayrımlaşarak tarihin onur sayfalarına ya da çöplüğüne kaydolacaklardır.

YRD. DOÇ. DR. ZEYNEP KARAHAN USLU (TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi)

Kaynak: Zaman