PKK'ya yönelik olarak sınır ötesi operasyon etrafında yapılan tartışmalara bakacak olursak herşey hükümetle ordunun anlaşıp, bir avuç teröristi yok etmek, kuzey Irak'taki Kürt yapılanmasına haddini bildirip Amerika'ya göz dağı vermekten ibaret. Askeri ve diplomatik olarak bu sonuca ulaşmanın ne kadar imkan dahilinde olduğu tartışmasına bile girmeye gerek yok. "Bir avuç terörist" retorinin perdelediği gerçeklerle yüzleşmeden 25. sınır ötesi operasyonun muhtemel sonuçlarını tartışarak pek anlamlı değil. Olsa olsa bölgeye tüşen ateşi biraz daha körüklemiş oluruz.

Meseleyi sınır-ötesinin dışında ele almanın Kürtlük, Türklük, terör parçalanma, milli bütünlük, ihanet gibi ithamlara kurban edildiği dar bir siyaset ufkunun kıskacına girmiş bir ülkedeyiz. Tezkere ve sınır-ötesi harekat karşısında nasıl tavır alırsak alalım, Türkiye'de her siyasi akıl denilen derinlikten eser kalmamış bazı tüyleri konuşarak, hatırlatmak için fazla vaktimizin olmadığını fark etmek zorundayız.

Terör, Kürt sorunu, Kuzey Irak'taki yapılanma gibi ülkenin gündemini rehin alan sorunlar dair geliştirilen dil bizzat sorunun kavranmasını, çözümünü engelleyici bir işlev gördüğünü, bu ufuksuz tarzı siyasetin ve siyaset dilinin değiştirilmediği sürece de kaostan çıkılmasının mümkün olmayacağı anlaşılmalıdır.

Hem Kürt halkı adına konuşan aydın ve siyasiler, PKK gibi kan dökerek Kürtleri rehin alanlar, hem de Türkler adına bunlara karşı çıkanların gerçekte, sorunun çözümü bir yana anlaşılmasının önünde perde olduklarını konuşmamız gerekiyor. Kürt meselesine yönelik resmi söylemi eleştirerek geliştirilen Kürt gerçeği söylemi bir o kadar yabancılaştırıcı bir dile sahip.

Resmi söylem, yıllarca tarihten ve gelenekten, medeniyetimizin dilinden kopuk yabancılaştırıcı bir dil kullandı. Bu dildeki yabancılaştırıcı içerik sadece Kürtleri inkar etmesiyle sınırlı değildi. Kürtleri de Türk kabul eden bu söylemdeki Türk tanımı da Türke o kadar uzak, Türkü ötekileştiren bir muhtevaya sahip. Bu nedenle inkar ederken de kabul ederken de geliştirdiği "Kürt realitesi" söylemi hala Türkle barışık değil. Çünkü resmi söylemin Türkü tarihinden, geleneğinden, medeniyetinden koparılmış kendi muhtevasına yabancılaştırılmış bir Türk tanımıdır, tıpkı yapılmak istenen yeni Kürt tanımı gibi.

Türk ve Kürte yönelik kullanılan bu yabancılaştırıcı dil, PKK gibi kanlı örgütün taban bulmasına katkıda bulunabiliyor. ABD ve İsrail güdümünde oluşturulan Kuzey Irak'taki yapılanmaya karşı çıkarken, PKK'ya karşı güvenlik tedbirleri alınırken kullanılan dil kendi vatandaşını rencide eden, iteleyen bir dil. Irak meselesini Türkmen sorununa indirgeyen resmi politika Irak'tan önce kendi topraklarından Kürt vatandaşlarının var olduğunu görmezden gelmiştir. Kürt ve Türk ve de dihrlerinin bu topraklarda yaşamasının ancak birinin yok sayılmasıyla mümkün olacağını düşünen bir söylem gleip tıkanmıştır, sank i bu toplum birbiriyle ilk defa karşılaşıyor, sanki hiçbir ortak tarihi hafızası, kültürel birliği yok. Tehdit algısı, askeri olmaktan önce zihinsel olarak çözülmedikçe sınır-ötesi iç politika malzemesi olmaktan ileriye gidemez.

Resmi söylemi eleştirerek kendisine meşuiyet sağlamaya çalışan Kürt'çü söylem de bir o kadar Kürt gerçeğine yabancı ve yabancılaştırıcı işlev görüyor. Sadece yabancılaşmakla kalmıyor, gerçeğin anlaşılmasının önünde daha kalın perde geriyor. Kürdü de kendine yabancılaştırıyor. Resmi söylem Kürdü Türkten uzaklaştırırken, Kürtçü söylem Kürdü Kürtlüğünden uzaklaştırıyor. Bu kürdü aslına yabancılaştıran bu dil, yöntem olarak PKK karşıtı olsa bile, kültürel anlamda modernlaik bir ulus çıkarmak anlamında paradigmatik olarak Türkçü söylemle aynı kökten beslenir.

Türkiye gittikçe dil, anlam ve söylem tartışmalarının yersiz kaçacağı bir zemine sürükleniyor. Vakit geçmeden anlam dünyamıza dönmeli. Kürtle türkü birbirine karşı ve kendi köklerine karşı yabancılaştıran söylemin yerine sahih bir millet/toplum tanımına dönmeli.

Kaynak: Yeni Şafak