İslam dünyasında sokaklara dökülen milyonlarca insan Chavez, Erdoğan ve Katar Şeyhi Tani'ye teşekkür ediyor. Chavez, İsrail Büyükelçisini ülkesinden kovdu, Katar Şeyhi Güvenlik Konseyi'nde etkin rol oynuyor, Moritanya ile beraber İsrail'le ilişkisini kesti.
Pekiyi, R. Tayyip Erdoğan ne yapıyor?
Kabul etmek lazım ki, hepimizin yüreğini serinleten konuşmalar yapıyor. Biri hariç, söylediklerinin tümü doğru, yerinde; hangisinin doğru olmadığını yazının sonunda belirteceğim. Ortaya koyduğu bu asil tavır kendisine ve Türkiye'ye onur ve itibar kazandırıyor. Sorumlu mevkide bir insan olarak haklı tepkilerini dile getirenleri antisemitizme karşı uyarıyor, bu arada İsrail'i sert bir biçimde eleştiriyor. Kendi ifadesiyle sarfettiği hiçbir söz "fosfor bambalarından daha sert değildir."
Belirtmek gerekir ki, Başbakan'ın dile getirdikleri Türkiye ve Müslüman dünya kamuoyu nezdinde "ideal politik"e işaret ediyor. Fakat işleyen mekanizma, olup biten ve anlaşıldığı kadarıyla devam edecek olan bu sözlerin çizdiği çerçevede vuku bulmayacaktır. Yazık ki, fiiliyatta hükmünü icra eden real politiktir. Esasında sahnede en yüksek perdeden dile getirilen ideal politik olmasa, hakikatte ve fiiliyatta real politik de hükmünü icra etmeyecektir. Ortada şaşırtıcı durum şu ki, Başbakanı en yüksek perdeden eleştiren Türkiye'nin İsrail'le olan ilişkilerinin gerçek mahiyetidir.
İsterseniz iki ülke arasındaki ilişkilere kısaca bir bakalım:
1) 1996'da iki ülke arasında Savunma İşbirliği Anlaşması (SİA) imzalandı. Uzmanlara göre bu bir "stratejik işbirliği" anlaşmasıdır ve her stratejik anlaşmada olduğu gibi taraflar karşılıklı olarak birbirlerinin çıkarını korumayı taahhüt ederler.
2) Bu hükümet döneminde iki ülke arasındaki askeri anlaşmalar 2 milyar dolara ulaşmış bulunuyor.
3) İsrail hava kuvvetlerine bağlı uçaklar ve pilotlar Konya başta olmak üzere Türkiye hava sahasında eğitim uçuşu yapıyorlar. Bugün Gazze'yi vuran uçaklar Türkiye'de uçuş eğitimini yapmış bulunuyorlar.
4) Her sene Türkiye, Amerika ve İsrail deniz kuvvetleri Akdeniz'de ortaklaşa tatbikat yapıyorlar.
5) İsrailli dağ komandoları Türkiye'de eğitim görüyor.
6) İki ülke arasında son 6 yılda keşif uçağı ve yerden kumanda istasyonu alımına ilişkin anlaşma imzalanmış bulunuyor. (Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün açıklaması için bkz., Zaman, 7 Ocak 2009).
Diğer ticari ve ekonomik anlaşmaları, mayın temizleme ihaleleri hesaba katmıyoruz. İlişkiler öylesine "derin mahiyet" kazanmış ki, Türkiye, neredeyse Amerika ile bile İsrail üzerinden ilişkilerini kurmaya başlamıştır. 1997'den sonra Türkiye, neredeyse 1979 İslam devrimi öncesi İran'ın yerini almış gibi.
Şimdi ister istemez herkesin aklına şu soru geliyor:
Türkiye, en yüksek perdeden İsrail'in katliamlarını kınıyor, pekiyi sonuç itibariyle bunlar ne işe yarıyor? Mesela bebek öldürmelerine; camii, okul, hastaneleri bombalamalarına mani olabildi mi? Hayır! İsrail, kendisiyle bu seviyelerde ilişki kurmaya değer bir ülke mi? Yine hayır! Bunu bizzat Başbakan Erdoğan'ın verdiği bilgilerden öğreniyoruz: Başbakan'ın ifadesiyle İsrail, Türkiye'ye karşı 'saygısızlık' yaptı. Düşünün koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı'nı sınırda araba içinde yarım saat bekletiyor; Ankara'ya gelen Başbakanları beş gün sonra Gazze'de sivillere karşı tarihin en acımasız katliamına girişecekken hiçbir şey olmayacakmış gibi davranıyor, teminatlar veriyor! İsrailli yetkililer değil kendileriyle stratejik ittifak kurulacak, ciddiye alınacak devlet adamları bile değil.
Muhalefet partileri fırsattan istifade ve elbette hiçbir samimiyet emaresi göstermeden hükümetten İsrail'le ilişkilerini kesmesini talep ediyorlar. Kendileri olsa kesmyecekleri açık. Bu hükümetin de böyle adım atmayacağı aşikar. Ama yine de iş fiili tutum ve tepki göstermeye gelince, esip gürleyen hükümet "Bekara karı boşamak kolay" deyip real politiğe sığınıyor.
Belki kimse hükümetten ilişkileri kesmesini beklemiyor. Ama hiç değilse bir iki anlaşmayı askıya alamaz mıydı? Mesela artık İsrail uçakları Türk hava sahasına gelmesin denemez miydi? Tabii ki denebilirdi ve denmeli de!..
Maalesef, İsrail, kendisinin tayin ettiği çerçevede oynuyor; bu tutumunu değiştirmeye niyati yok, devam ettirecek. Bizler de katliamları tarihe kadar seyretmekle yetineceğiz, Türkiye de birşeyler yapıyormuş gibi davranmayı sürdürecek.
Real politik böyle bir şey!..