Türkiye'nin üst düzey savcılarından biri tarafından geçen hafta Anayasa Mahkemesi'nden ülkenin en büyük politik partisini kapatması istemiyle açtığı dava; Türkiye'nin politik ve ekonomik istikrarını ve Ankara'nın uluslararası itibarını tehdit etmektedir.

"ANTİ DEMOKRATİ YASA İPTAL EDİLMELİ"

İddianame, Adalet ve Kalkınma Partisi'ni "laiklik karşıtı faaliyetlerde" bulunmakla suçluyor ve aynı zamanda yüksek mahkemeden, aralarında başbakan Recep Tayip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de bulunduğu 71 parti üyesine beş yıllık siyaset yasağı getirmesini istiyor. Anayasa mahkemesi şu an davanın kabul veya reddedilmesine karar vermek zorundadır. Ve Türkiye parlamentosu iddialara dayanak olan ve demokrasiye uymayan kanunu fesh etmelidir.

İddianame, modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ilerletici ilkelerini savunduğunu iddia ediyor. Aslında bu değerleri aşağılıyor. Demokrasiye yönelik hoşgörüsüzlük ve aşağılama artan bir şekilde Türkiye'nin eski politik kurumlarının; ülkenin Müslüman çoğunluğunda destek bulan, modern, yüzü batıya dönük ve demokratik bir politik partinin yükselişine cevap verme tarzlarını karakterize ediyor.  

Üst düzey generallerle birlikte Türkiye'nin mahkemeleri ve savcıları kendilerini, Atatürk'ün mirasının bu dar ve kendinden menkul yorumunun anayasal savunucuları olarak görüyorlar.  

Fakat daha derin olan problem; "laiklik" ve "Türklük" gibi belirgin olmayan soyutlamalar adına seçici davalara izin veren sert ve ideolojik kanunlardır. Bu kanunlar sadece politik partilere karşı değil aynı zamanda Türkiye'nin bazı öncü yazar ve entelektüellerine karşı da kullanıldı.  

MANEVRALAR SADECE PARTİYE OLAN DESTEĞİ ARTIRIYOR

Adalet ve Kalkınma Partisi, kaygı verici bir şekilde sık sık şahit olunan tavrın şu anki hedefidir. Parti, Erdoğan'ın başbakan olmasını engelleyen legal bir yasağı aştı, parlamentonun Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı olarak seçmesini engellemek için askeri darbe tehdidi savruldu ve başarısız bir girişimde bulunuldu. Bu ümitsiz manevralar, sadece partiye verilen desteği arttırdı. Fakat kendini halka kapatmış politik kurumlar mesajı almış gibi görünmüyorlar.  

Son hukuki darbeyi görünüşte provoke eden şey; hükümetin üniversitelerde dindar kadınların dikkat çeken başörtüsü takmalarına izin vermesiydi. Eğer Anayasa Mahkemesi davayı kabul ederse ve parlamento kanunu değiştirmezse Türk siyaseti önümüzde yıllarda kaosla karşı karşıya kalacaktır. Ekonomiyi güçlendirmek için ihtiyaç duyulan reformları gerçekleştirme ve AB'ye girişi için gereken şartları yerine getirme isteği zayıflayacaktır.  

Bu tip kanunlar, onları geride bırakan Türkiye'nin modern ve demokratik toplumu için bir utanç ve tehlike kaynağıdırlar. Adalet ve Kalkınma Partisi onları yürürlükten kaldırmak için meclis çoğunluğunu kullanmalıdır ve gerçekten demokrasiye inanan laik parti temsilcileri bu çabayı desteklemelidirler.