80 kusur yıldan beri Arap dünyasıyla Türkiye arasındaki yabancılaşma 1 Mart Tezkeresi ve ardından Başbakan Erdoğan'ın Gazze ve ardından Davos çıkışlarıyla birlikte aşıldı, sona erdi ve tarihin derinliklerinde kaldı. Buzlanma dönemi bitti. Önemli bir dönüm noktasında bulunuyoruz. Tarihi bağlar yeniden diriliyor. Bu bağlamda, IHH davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Hamas Sözcüsü Sami Ebu Zühri'nin sözleri hala ulaklarımızda çınlıyor :" Keşke sınırımızda Türkiye olsaydı…" Bu önemli bir temenni. Neden? Çünkü, İsrail, emperyalizmin ileri karakolu olarak kurulmuş ve son sömürge devlet olarak Ortadoğu'daki varlığını devam ettiriyor. Buna mukabil, civarında yer alan ülkeler ise Kelim Sıddıki'nin ifadesiyle zamanla İsrail ile çıkar birliği içine girmişler (Mısır'ın İsrail'le barış üzerinden her yıl Amerikan hazinesinden yardım alması gibi) ve kimyaları bozulmuş ve kendilerine yabancılaşarak İsrail'in zırhı ve peyki haline gelmişlerdir. Türkiye'nin farkını bir mukayesede görmek mümkün. İşte bu fark da Türkiye'deki pro-İsrail yani İsrail yanlılarının hop otorup hop kalkmasına neden oluyor. Arap'tan çok Arapçı olmuşuz. Yeri geldikçe onların acziyetleriyle alay ederler, dalga geçerler yeri gelince de onların pasif politikalarını bize realpolitik diye yutturmaya kalkışırlar. Ezher Şeyhi Tantavi ile Erdoğan'ın yaklaşımlarını nazara verdiğimizde neden Arap sokağının Erdoğan'ın çıkışlarını daha haysiyetli ve kendilerine yakın bulduğunu anlıyoruz. Ezher Şeyhi bundan bir iki ay önce New York'ta yapılan dinler arası diyalog toplantısından birine katılmış ve burada Şimon Peres'le el sıkışmıştı. Döndüğünde ortak fotoğraf kareleri üzerine sıkıştırıldığında ise inkar yoluna sapmış ve tokalaştığı kişinin Şimon Peres olduğunu bilmediğini söylemiştir. Ardından da daha fazla pervasızlaşmış ve Şimon Peres'i Ezher'de ağırlayabileceğini bile söylemiştir. Muhalifler istifasını isteseler de arkasında kaya gibi Mübarek rejimi durmaktadır. Böyle kimselerin olduğu yerde elbetteki Erdoğan farkı anlaşılıyor. Ezher'i bu hale getiren ve şahsiyetsizleştiren ve iğdiş eden de siyasetçilerdir. Nasır döneminde Ezher, hocaların tepkilerine rağmen Makaryos'u ağırlıyordu. Mübarek döneminde de Sarkozy ve benzerlerini ağırlıyor. Şimon Peres gelmese bile davetli. Bu şahsiyet fodulluğundan ve erimesinden başka nedir ki? Bundan olayı haftalık tefsir derslerine kimse gelmeyince Ezher'deki yatılı öğrencileri (Mdinetü'l Buus) zorla Şeyh Tantavi'nin derslerine götürüyorlarmış. Dostlar derste görsün. Kepazeliğe bakın..
*
Buna mukabil, Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e yönelik sert eleştirileri ve basın toplantısını terk etmesi Arap dünyasında büyük bir yankı buluyor. El Cezire tepiyi rest çekme olarak nitelendirdi. Şimon Peres Davos'ta yaptığı kabalıklardan ötürü Erdoğan'dan özür dilerken ve bu suretle Türkiye'yi karşısına almamaya özen gösterirken içerdeki İsrail yandaşları onun namına saldırıya geçtiler. Dert değil. Buradakileri değiştirmek mümkün değil ama Araplar değişiyor ve Türkiye'ye kucak açıyor. Önemli olan da budur. Televizyonlar ve gazeteler, Erdoğan'ın açıklamalarını son dakika olarak verirken, entelektüeller de Erdoğan'a destek veren görüşler bildiriyor. Bunlardan birisi olan ve el Misruyyun'da yazan Muhammed Umura, Erdoğan farkının açık rejim farkı olduğunu ve halkına karşı sorumlu olan Erdoğan'ın bölgesine karşı da sorumlu davrandığını beyan ediyor.
Londra'da yayınlanan El Kuds el Arabi gazetesi genel yayın yönetmeni Abdulbari Atwan da bu minvalde, Peres'in tavrının çok çirkin olduğunu, Erdoğan'ın verdiği cevabın ise takdirle karşılanması gerektiğini ifade ediyor. Erdoğan'ın tavrının Arap dünyası tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanacağını da vurgulayan Atwan, Başbakan'ın Hamas politikalarını desteklediği yönünde de herhangi bir açıklamada bulunmadığının altını çizdi. Arap Birliği Genel Sekreteri de aynı şekilde Erdoğan'ı tebrik etmişti.
*
Merkezi Kahire'de bulunan Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden Amr Şubki ise Erdoğan'ın hareketenin Arap dünyasında çok büyük yansımaları olacağını belirtti. Adeta bunlar yeniden tarihi kaynaşmanın önünü açıyor. Bir ülkenin hem demokratik, hem ılımlı ve hem de İsrail'i eleştirebileceğinin bu hareketle ortaya çıktığını vurgulayan Şubki, Türkiye'nin bu son tavrıyla bölgedeki etkisini daha da hissettireceğinin altını çiziyor. Birkaç defa ekran partneri olduğumuz Bölgesel ve Stratejik Araştırmalar Doğu Merkezi Direktörü Dr. Mustafa el Labbad ise Erdoğan'ın son açıklaması karşısında bir entelektüel olarak çok duygulandığını ve "Türkiye bölgeye tekrar hoşgeldin" dediğini ifade ediyor. Bu hoş geldin ifadesi de Zühri'nin temennisini pekiştiriyor. Türkiye'nin bir yumuşak güç olarak bölgede etkinliğini daha da artıracağını ortaya koyduğunu vurgulayan el Labbad, özellikle de herhangi bir ideolojik doktrin peşinde koşmamasının Ankara'yı bölgenin yıldızı haline getirdiğini ve bu yıldızın daha da parlayacağına işaret ediyor. Erdoğan'ı "barış adamı" olarak da adlandıran el Lebbed, Türkiye'nin bölge ülkeleri üzerinde çok büyük bir etki bırakacağına kuşku duymadığını da sözlerine ekliyor. Filistin Yönetimi eski Dışişleri Bakanı ve efsanevi lider Yaser Arafat'ın sağ kolu Nebil Şaas da Türkiye'nin bölgenin parlayan yıldızı olduğunu vurguluyor. Türkiye'nin izlediği politikanın özellikle Hamas yanlısı gösterilmesinin kabul edilemez olduğunun altını çizen Şaas, tüm Filistinli grupların Türkiye'ye büyük bir sempati beslediğini ifade ediyor.
Velhasıl Erdoğan Davos'ta Şimon Peres'in ve onun üzerinden İsrail'in karizmasını çizmiştir. Kur'an-ı Kerim'in haber verdiği gibi büyüklenen, üstten bakan ve kimseyi tanımayan İsrail'in kibir tılsımı bozuluyor. Milletin sevinci buna. ABD ve İsrail'in karizmaları 2008 ve 2009'da çizilirken bu süreçte Türkiye şarkın yeniden parlayan yıldızı haline geldi.