Bir yanda son derece sert görünen bir "terörle savaş" politikası yürütürken aynı zamanda geleceğini hangi ahlaki değerler üzerine bina edeceğini tartışıyor.

Başörtüsü tartışmaları toplumun vicdanında yankı bulan bir talebin normal hayatta meşrulaşıp meşrulaşmayacağı tartışmasından bağımsız değil. İster siyasi iste toplumsal ister şahsi olsun hiçbir oluşum kendini var kılan gerekçelere bigane kalarak geleceğini inşa edemez.

Başörtüsü üzerinden yapılan tartışmalar bu ülkenin geleceğinin şekillenmesinde; tarihine, kültürüne ve kendi toplumuna yabancılaşmasını daha ne kadar sürdüreceği, kendi varoluş şartlarına daha ne kadar ayak direyeceği meselesiyle alakalıdır.

Terörle mücadele parantezine alınarak " terörize edilen" sorun ise yine devlet aklının ülkenin zenginliğini ne kadar kuşatıp kuşatamayacağına karar vermesi gereken bir dönüm noktasına işaret etmektedir.Bu sorun, sadece kendi vatandaşı olan Kürtlerle ilişkisini ne düzeyde şekillendireceğiyle sınırlı olan bir karar vermeden ibaret olmadığı açıktır. Bölgesiyle kuracağı ilişki, kendi halkıyla kuracağı ilişki biçiminden bağımsız değil.

Bir yanda inanç, diğer tarafta dil gibi iki temel talebin çözülmesi için devletin vereceği karar, bu ülkenin geleceğini etkileyecektir. Bu nedenle atılan her adım geri dönüşü olmayan bir karar olabilir.