AK Parti’nin zaferi ve anayasa hakkındaki belirsizlikler Türk dış politikasının amaçlarını veya Karadeniz ve Doğu Akdeniz’e jeopolitik bakış açısını değiştirmeyecektir. Bununla birlikte NATO ve AB‘nin çıkarları üzerinde sonuçları olacak yeni bir aksan ve nüans söz konusu olabilir.
12 Haziran Meclis seçimlerinin sonuçları – Kemalist ve İslamcı unsurların meydan okumalarına rağmen - Adalet ve Kalkınma Partisine bir sonraki seçimlere kadar (hatta belki onun da ötesine doğru) dış politika amaçlarının ve jeopolitik emellerinin peşinden gitme şansını tekrar sundu.
Önümüzdeki yıllar, Türkiye’nin 1959’dan beri üyelik arayışında olduğu AB için büyük meydan okumalarla dolu. Fakat tıpkı “Arap Baharı’ndan” sâdır olan pek çok demokrasinin model olarak Türkiye’ye bakacağı büyük Ortadoğu gibi Türkiye’nin başlıca üyesi olduğu NATO da engellerle karşılaşacak.
Erdoğan hükümeti son altı yıl zarfında bahse değer başarılara imza attı.
Birincisi, ekonomisini desteklemek, kilit bir bölgesel enerji gücü olmak ve küresel sahnede gerçek bir oyuncu olarak tanınmak üzere tedricen ilerlemek amacıyla Türkiye’nin eşsiz jeoekonomik ve jeostratejik konumunu kullandı.
İkincisi, Türkiye’nin AB üyeliğini elde edemeyişini siyasi bir yenilgi olarak kabul etmeyi reddetti. Tam aksine, Türkiye bizzat AB üyeliği kriterlerini karşılamayı kıymetli bir gâye olarak görüyor ve bu esnada AB ile imtiyazlı ortaklık şıkkını açık tutuyor ve AB üyesi olmamanın Türkiye’yi Avrupalılıktan edeceği fikrini reddediyor.
Üçüncüsü, belki gerçekçi olmasa da AB üyeliği emelleri olan fakat küresel önemde siyasi oyun oynamaya yeter derecede güçlü, saygıya değer bölgesel bir güç imajını Türkiye’ye kazandırdı. Bu imaj, AB üyesi Kıbrıs’a yönelik yeni bir yaklaşım çağrılarının önünü alırken Türkiye’ye itibar katmaktadır. Türkiye, her ne kadar 10.000’den fazla mülteci akınından dolayı Suriye ile arasında gerilim oluşsa da, doğusundaki ve güneyindeki komşularıyla normal ilişkilerini muhafaza etti aynı zamanda.
Dördüncüsü, son aylarda Ortadoğu’daki gelişmeler transatlantik ortak olarak Türkiye’nin öneminin altını çizmiştir. Tunus’tan Türkiye’nin güney sınırına kadar Ortadoğu’da eksen değiştiren gün dengesi otokratik rejimlerin demokratik rejimlere dönüşeceğini vaad ediyor; yeni bir bölgesel istikrarın yükseleceği ve Batı’da İslamcı tehdit algısının azalacağı beklentisini ve mahalli yönetimlerin, sivil toplumun radikal dinci unsurları denetim altına alacağı yeni fırsatlar doğuruyor.
Ortadoğu’daki pek çokları nazarında Türkiye demokratik siyasi bir sistemin, pazar ekonomisinin ve özgür bir toplumun standardıdır. Muzaffer AK Parti, bir Avrupa ve transatlantik müttefiği olarak Türkiye’nin potansiyelinin “yeni” Ortadoğu ve genel olarak İslam dünyası için eşsiz fırsatlar sağlayan bu “yumuşak güç” yönünü ortaya çıkarmakta genelde eli çabuktur. Ancak Türkiye böylesi vaatkâr bir zamanda eski otokratik alışkanlıklara sapma işaretleri de veriyor ve son seçim, bu endişeyi ortadan kaldırmış değil. İnsan hakları ihlallerine karşı protestolar sürüyor; son aylarda Türkiye gazetecileri susturmaktan ve internet erişimi üzerinde kısıtlamaktan dolayı da kabahatli.
Türkiye, bölgeye bir model olmak için, dışarıda desteklediği ilkelere çok daha berrak bir bağlılık sergilemelidir. Gerek dışarının gerekse içerinin ve bölgenin bakış açısından, yeni AK Parti hükümeti için büyük bir meydan okumadır bu. Ankara, Batı’nın mühim bir müttefikidir ve Batı, bir dost olarak Türkiye’yi kaybetme korkusunu yüreğinde taşımaktadır. Türkiye’nin batılı müttefikleri ve ortakları ülkenin ümit ettikleri “vaka model” olup olamayacağı hakkında kararsız kalmayı sürdüreceklerdir.
Yazar hakkında: Sofya Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Profesörü; Güvenlik ve Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü (ISIS), (Sofya) kurucusu ve direktörü.
Kaynak: ISN Insights
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı