Liderler Beşşar Esad, Nikolas Sarkozy, Recep Tayyip Erdoğan ve Katar Emiri Hamd Bin Halife Al Sani'nin katılacağı ve Şam'da gerçekleşmesi beklenen dörtlü zirve, Şam'a yakınlaşma yönündeki uluslar arası dönüşümlere ve Suriye siyasetindeki değişime önemli bir göstergedir. Özellikle de bu zirve bölgesel ve uluslar arası etkileşim ve gelişmelerin sonucu gerçekleşecekken...  
  
Her katılımcının zirveden bir hedefi ve Şam'a yakınlaşmasının haklı gerekçesi var. Lübnan politikası ve arkadaşı Refik Hariri'ye suikast düzenlemekle suçlanması sebebiyle Suriye rejimine düşman selefi Jacguas Chirac'tan mirası alan Sarkozy, tarihi bir başarı elde ettiğini ifade ediyor. Zira Sarkozy, Esad'tan ömrü iki ülkenin Paris'ten ayrılıp bağımsız olduğu geçen yüzyılın kırklı yılları kadar olan bir Lübnan-Fransa talebini yani Beyrut ile Şam arasında karşılıklı diplomatik ilişkilerin kurulması talebini elde etmişti. Fransa cumhurbaşkanı ülkesinin Ortadoğu'daki rolünü yeniden kazandırmaya çalışıyor ve bunun Suriye rejiminin düşmesine bel bağlamaktan uzaklaşmayı gerektirdiğini biliyor. 'Haddini bilmez' rejimleri devirme çağrısının sahibi ABD, bir kısmı kurulu rejime alternatif rejim düşünmekten aciz kalmakla ve bir kısmı da savaşmayarak rejimleri değiştirme gücüyle alakalı birçok yaklaşımdan dolayı bu seçeneği gerçekleştirmeye çalışmadı.

Bunun yanı sıra Ortadoğu'da etkin rolün tekrar kazanılması, bölgedeki bütün ilgili çevrelerle ilişkiyi gerekli görmektedir. Sarkozy, geçen hafta Fransız diplomatlarının yıllık kongresindeki konuşmasında bunu açıkça ifade etti: 'Arzulanan barışta 'öteki ortakla' temeli atılan güven ilişkisi, Suriye'yi bizim İsrail ve ABD ile en iyi ilişkilere sahip olduğumuza ikna etmekte esaslı rol oynadı ve Suriye uygun zaman geldiğinde barışı gözetme sorumluluğunu Fransa'ya vermek istedi.'

Fransa cumhurbaşkanının sözleri gayet açık. Chirac'ın düğümünden kurtulması sonrası Şam'a açılmadan önce Washington ve Telaviv'le eşgüdüm sergiliyor veya Suriye-İran koalisyonunu zayıflatmak için- tabi Batılı ülkelerin hedefi buysa- bu açılımın önemine her iki ülkeyi ikna etmeye bel bağlıyor.

Buna karşın Esad, Fransız açılımında kendisine dayatılan uluslar arası ve Arap tecritten çıkmak için paha biçilmez bir fırsat gördü. Hiçbir Suriye yetkilisinin Paris'e vermediğini Sarkozy'e verdi. Lübnan'la ilişkileri ona hediye etti. Kendisi açısından bu çok basitti. Zira iki ülke kırklı yıllardan beri bağımsızlar ve aralarındaki ilişkiler diplomatik şekillerden daha derin. Şam'ın Lübnan siyasi eğilimlerini etkilemesi, birbirine geçmiş sosyal ve coğrafik dokuya dayanıyor. Hizbullah'la ilişkisi ise bu etkinin olgularından biri.

Geriye Katar Emiri ve Türkiye başbakanının Şam'daki dörtlü zirvedeki hedefi kalıyor. İktidara geldiğinden bu yana Erdoğan, Ankara'nın kendi Asya ve Arap bölgesindeki rolünü tekrar kazandırmaya çalışıyor. Suriye'nin tecritten çıkma ihtiyacını kullandı ve askeri-silahlanma yönlerini istisna tutarsak Şam'ın İran'la ilişkilerinin üstünde bir ilişki kurdu Suriye ile. Suriye-İsrail müzakerelerini yürütmekte bu fırsatı gördü. Zira taleplerinin gerçekleşmesinin en önemli yolu bu ve Erdoğan görevinde başarıya bel bağlıyor. Fakat Sarkozy gibi Ortadoğu'da barış için daha fazla istekli olacak ve İsrail'e bu barışa girmesi için yeşil ışık yakacak yeni Amerikan yönetimiyle birlikte gelecek uygun zamanı bekliyor.

Katar Emiri Şeyh Hamd'ın zirvedeki hedefi ise küçük ülkesinin büyük ülkelerle oyundaki rolünü derinleştirmek. Büyük ülkelerle birçok görevde işbirliğinde başarılı oldu. En yenileri Lübnan'daki iç krizin çözümü için Doha anlaşmasına imza atması ve Fransızları Suriye'ye açılmaları yönde ikna etmesi.

Şam'daki dörtlü zirve dönüşümün başlangıcı veya gerçekçi yoldaki ilk adım. Bu zirve herkesi eksen ve can sıkıcı siyasetlerden kurtaracak Arap-Arap görüşmeleriyle devam etmedikçe eksik kalacaktır.

 

 

Kaynak: Zaman