Son günlerde türban sorunu üzerinde yoğunlaşan tartışmalar, acaba yeni anayasa projesi konusunu gündemde daha alt sıralara itti mi? Türbana ilişkin anayasa ve kanun değişikliği kesinleşinceye kadar AK Parti'nin kendi taslağını kamuoyuna açıklamayacağı tahmin edilebilir.
Bir bakıma, türban konusunun yeni anayasa üzerindeki tartışmalardan ayrılarak öncelikli olarak çözüme kavuşturulmasının yararlı olduğu söylenebilir. Çünkü her iki tarafta duyguların çok yoğun olduğu ve ciddî bir kamplaşma yaratan bir sorunun, şu veya bu şekilde bir çözüme bağlanmasıyla, yeni anayasa üzerindeki tartışmaların nisbeten daha rasyonel ve daha serinkanlı biçimde sürdürülebileceği düşünülebilir. Gerçekten de bilim kurulunun hazırladığı anayasa taslağının kamuoyuna açıklandığı ağustos sonundan bu yana, tartışmaların büyük bölümü, türban ve genel anlamda lâiklik sorunu üzerinde cereyan etmiştir. Bu, bir yandan esef verici bir durum olmakla birlikte, bir yandan da toplumun ve siyaset kurumunun bu sorun üzerinde ne derece kutuplaşmış olduğunun bir göstergesidir. Buna karşılık, türban sorununun tek başına değil, çok daha geniş bir hürriyetler paketi, tercihan yeni anayasa projesi içinde takdim edilmesinin, toplumda daha az kutuplaşmaya meydan vereceği yolundaki görüşlerin de ciddi bir ağırlık payına sahip olduğu inkâr edilemez.
Aslında öyle görünüyor ki, kutuplaşma toplum içinde olmaktan çok, siyaset ve devlet kurumları düzeyindedir. Çeşitli sosyolojik araştırmalar, Türk toplumunun yüzde 70'i aşkın bir çoğunluğunun, üniversitelerde kıyafet yasağının kalkmasına taraftar olduğunu; fakat aynı zamanda örtünmenin bir bireysel tercih meselesi olduğuna inandığını göstermektedir. 2006 yılında gerçekleştirilen bir araştırmaya göre deneklerin yüzde 79,9'u, bir kadının, Allah'a ve Peygamber'e inanıyorsa, başını örtmese bile Müslüman olduğu kanısındadır. Bu soruya "hayır" cevabı verenlerin oranı yüzde 12,1'den ibarettir. (Ali Çarkoğlu ve Binnaz Toprak, Değişen Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset (İstanbul: TESEV, Kasım 2006, s. 71) Gene aynı araştırmaya göre başını "siyasî bir harekete dahil olmak anlamına geldiği" için (yani bir "siyasal simge" olarak) örttüğünü söyleyen kadınların oranı ancak yüzde 0,4'tür. (s. 62) Bu bulgular ışığında büyük fakat nisbeten sessiz çoğunluğun, TBMM'de varılan uzlaşmayı tatmin edici bulduğu düşünülebilir. Türk toplumunun büyük çoğunluğunun, muhafazakâr sosyal değerlere sahip olmakla birlikte, demokrasi ve lâiklikle bir sorunlarının olmadığını gösteren daha pek çok sosyolojik bulgu vardır.
Buna karşılık, küçük fakat vokal azınlıklar bakımından tablo çok farklıdır. Bir yandan, üniversitelerde bu yasağın kaldırılmasının yeterli olmadığı, aynı serbestinin kamu yönetimine ve ortaöğretim kurumlarına teşmil edilmesi isteği dile getirilirken, öte yandan bazı çevreler, önerilen anayasa değişikliğini lâik Cumhuriyet'in sonu ve bir karşı-devrim olarak nitelendirmektedirler. Birinci grup türban yasağını bir ayrımcılık, dışlanma ve baskıcılık olarak görürken, ikinci grup bu yasağın kaldırılmasını kendi lâik hayat tarzlarına karşı bir tehdit olarak algılamaktadır.
Bu kutuplaşma ortamında yeni anayasa tartışmalarının rasyonel, objektif ve önyargısız biçimde yürütülebileceğini ve gerçek anlamda oydaşmacı (consensual) bir anayasanın kabulü ile sonuçlanacağını ümit etmek aşırı bir iyimserlik olacaktır. Buna rağmen yeni anayasa projesi kararlılıkla sürdürülmelidir. Çünkü, kısa vâdede bu siyasal kutuplaşmayı yumuşatabilecek tek şey, daha az değil, daha çok demokrasidir. Şu anda toplumca en büyük ihtiyacımız, daha güçlü bir tolerans duygusu ve daha güçlü bir empati (kendisini öteki yerine koyabilme) yeteneğidir. Farklı inançların ve farklı hayat tarzlarının saygı ile karşılanıp kabullenilmediği bir toplumda, pekişmiş bir demokrasiyi yerleştirmek çok güç olacaktır. Çatışmayı yumuşatabilecek bir yaklaşım da türban sorununu tek başına değil, genel hürriyetler sorununun bir parçası olarak düşünmektir. Bu adımı, ayrımcılığa ve baskıya mâruz olduklarını düşünen diğer toplum kesimlerinin (Aleviler, Kürtler, gayrımüslim azınlıklar, ifade hürriyeti üzerindeki kısıtlamalardan muzdarip olan aydınlar) durumlarını iyileştirecek başka adımlar izlediği takdirde, farklılıklara saygı ve barış içinde bir arada yaşama duyguları güçlenmiş olacaktır. AK Parti kendi anayasa taslağını fazla gecikmeden ve hürriyetçi içeriğine dokunmadan kamuoyuna sunarsa, bu partinin en önemli önceliğinin türban sorununu çözmek olduğu yolundaki iddialar, büyük ölçüde temelsiz kalacaktır.
Kaynak: Zaman