Geçtiğimiz hafta Tunus'ta koalisyon hükümeti ile muhalifler arasında resmi görüşmeler başladı. Ülkenin son birkaç aydır içine düştüğü siyasi krizden kurtulmak için başlayan müzakerelerin tarihinin ise Tunus'ta Zeynel Abidin Bin Ali'nin gidişinden bu yana yapılan ilk özgür seçimlerin 2. yıl dönümüne denk gelmesi ise manidardı.
Tahammüllerin son noktaya ulaşmasından hemen sonra başlayan diyalog görüşmeleri, aslında Tunusluların geleceklerini çizmek için altın değerinde -ve belki de son- fırsat olarak değerlendirmek gerek. Ülkede son birkaç aydır yaşananlara göz atıldığında işlerin hiç de yolunda gitmediği belli. Özellikle Şubat ayında Şükrü Belayid'in, Temmuz ayında Ulusal Kurucu Meclis Üyesi ve muhalif lider Muhammed Brahmi'nin suikaste uğraması ve radikal dini örgütlerin terör eylemlerini artırması, Tunus halkının güvenlikleri konusunda büyük endişeler taşınmalarına ve daha da kötüsü her ne kadar yıllardır siyasi zorbalıklarla yönetilseler de eski rejimi arzulamalarına yol açtı.
Muhalefet ile hükümet arasında gerçekleşmeye başlayan görüşmelerden beklenen şey sadece toplumun kötümser havadan çıkıp iki yıl önceki gibi pozitif bir havaya bürünmesi değil. Görüşmelerin sonunda aynı zamanda ülkeye hakim olan yeni siyasi katmanın yeniden güven vermesi de gerekmektedir. Toplumun arzusunu yerine getirmede büyük başarısızlık gösteren ve halkı hayal kırıklığına sürükleyen bu siyasi tabaka ve onun sembollerinin en önemli ismi ise Nahda hareketi.
Muhalif cepheden gelen ilk söylemler üslup olarak sert gelebilir. Muhalefetin temsilcileri hükümet için " Bu iktidar döneminde Tunus terör, suikast, baskı, sefillik, açlık, işsizlik, yolsuzluk ve kötü yaşam koşullarından başka bir şey görmedi" şeklinde açıklamalarda bulundu. Ancak muhalefetin bu suçlamalarının Tunus halkının ruhuna yansıyan kasvetli havaya bakıldığında çok da yersiz olmadığını söylemek mümkün. Önemli olan Nahda'nın bu krizden çıkmak için üzerine düşen sorumluluğu nasıl ve ne şekilde yerine getireceği. Tabi bunu söylerken diğerlerini de göz ardı etmemek gerek. Her şeyi eleştiren muhalefet kanadı, siyasi, mali, idari güçler, iki yıldır ülkedeki demokratik değişimi desteklemek yerine gerilim yayan medya da bu sorumluğun diğer parçaları. Çünkü bu kurumlar yüzünden Tunus, nihayetinde ya bu baskılardan kurtulmak için ya duaya ya da kendi "Sisi"'sine ihtiyaç duyar oldu.
Diyalog süreci boyunca karşılaşılacak en büyük tehlike, ülkenin selameti için kişisel çıkarların öncelenmesi olacaktır. Nahda hareketi şu an iktidarın iplerini eline almış durumda ve bırakmaya da hiç niyeti yok. Olur da ipleri bırakmaya niyet ederse bunu da "güvenli çıkış" olmadan yapmayacağı kesin. Yani hareketin isimlerinin içinde bulunduğu siyasi ve mali dosyaların kendi aleyhine işlemeyeceğini garanti altına almadan adım atmaz. Buna karşılık, sendikal ve sosyal örgütler tarafından desteklenen diyalog sürecinin işlemesi için, herkesin içinde bulunduğu bir yol haritası gerekmekte. Ancak bu şekilde terörle mücadele edilebilir ve ülke net bir fotoğraf elde edebilir.
Toplumun tüm katmanları bir araya gelip ortak bir harita belirlemediği müddetçe halkın bitmek tükenmek bilmeyen istekleri yerini bulmayacak ve ülke girdiği dar boğazdan çıkamayacak. Çünkü ülkenin kurtuluşu sadece iktidar ve muhalefetin elinde değil. Bu aynı zamanda sürekli protesto gösterisi yapmaya alışan ancak kendisinden bekleneni bir kere bile yerine getirmeyen halkın da artık somut adımlar atması gerek. Bu da başka bir hikaye!
Kaynak: Muhammed Kerişan/ Kudsül Arabi
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız