Colum Lynch - Elias Groll

ABD başkanı Donald Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı olarak atadığı John Bolton savaş yanlısı olmasıyla bilinen birisi. Kuzey Kore’ye ve İran’a askeri müdaheleyi, Afganistan’da vâde sonu olmayan, yani ucu açık bir Amerikan askeri varlığı savunan; Çin’in büyümesi ve yayılmasına tedbir alınmasını ve bu uğurda Tayvan’da Amerikan askeri konuşlandırılmasını isteyen bir isim.

2003 yılında, o zamanki başkan George W. Bush’u, Irak’ın işgaline ve Saddam Hüseyin’in al aşağı edilmesine teşvik eden savaş çığırtkanı, cumhuriyetçi neo-con kampta yer alan isimlerden de biriydi. Bush hükümetleri zamanında dışişleri bakanlığında dört yıl çalışıp bir buçuk yıl da ABD’nin Birleşmiş Milletler büyükelçiliğini yaptı.

Bolton, mevzuubahis neo-con’lardan ise bir yönüyle ayrılıyor. Kendisi, demokrasi ve insan hakları gibi sözde “Amerikan değerlerini” dünyaya ihraç etmeye pek hevesli değil. Trump’la kendisini tencere kapak yapan başka vasıflarsa uluslararası antlaşmalara duyduğu umursamazlık, Avrupa Birliği ve BM gibi çok uluslu organizasyonları hafife alışı ve politikadaki düşmanları için hakaretamiz ifadeler kullanmaktan çekinmeyişi.

Herbert Raymond McMaster’ın yerine ulusal güvenlik danışmanı olarak atanması ise Washington’dan Berlin’e, diplomasi çevrelerini ABD’nin başlatacağı yeni savaşların habericisi olabileceği ihtimali sebebiyle endişeye sevk etti.*

Barack Obama’nın iktidarında ABD’nin Rusya büyükelçilerinden biri olan Michael McFaul, John Bolton için, “Cebrî diplomasiye (coercive diplomacy) inanan biri değil. Kendisi daha ziyade, bilhassa İran ve Kuzey Kore gibi yerlerde, rejim değişikliği ve askeri müdahaleyi savunan bir isim. Amerikan dış politikasına dair teorileri fazlasıyla sakat,” ifadelerini kullanıyor.

John Bolton ile selefi McMaster arasındaki devir teslimin nisan ayı başlarında olması bekleniyor. McMaster’ın ise teselli ikramiyesi olarak tevdi edilecek bir makamı kabul etmeyip emekliye ayrılacağı söyleniyor. Böylece Bolton, Trump’ın bir yıldan biraz fazla bir zaman zarfındaki üçüncü ulusal güvenlik danışmanı olacak.

Bolton’un, Senato tasdikine gerek olmayan tayini, yurt dışında Amerikan varlığını sınırlandırmayı vaat eden fakat ne var ki daha militarist bir karaktere bürünmüş olan Trump yönetimini askeri yönden daha da sivriltecektir.

Bolton’un yeni makamında, Amerikan dış politikasının yeniden şekillendiğini göreceğimiz sıcak noktalardan bazıları:

İran

Son atama kararıyla, uzun zamandır İran’a askeri müdahale taraftarı olan bir isim Trump’ın emrine girmiş oldu. Tıpkı, Rex Tillerson yerine yine İran’ın vurulmasını savunan CIA direktörü Mike Pompeo’nun ekibe dahil olması gibi…

Bolton, 2015 yılında New York Times için kaleme aldığı yazısında İran’a dair tavrını açıkça belirtmişti: “İran’ın (nükleer) bombalarını durdurmak için İran’ı bombalayalım!”

İran’da rejim değişikliğini de yüksek sesle savunan Bolton, ABD’nin terör örgütleri listesine aldığı “İran Halkının Mücahitleri Örgütü” gibi rejim karşıtı grupları desteklemekten bile geri durmadı. 2011’de Brüksel’de katıldığı bir etkinlikte grubun, İran’daki rejimi devirme hedefine destek olduğu ifade etti. New York eski belediye başkanlarından Rudolph Giuliani gibi cumhuriyetçiler veya Vermont eski valisi Howard Dean gibi demokratlar da grup lehine faaliyetlerde bulunmuştu.

Bolton 2009 yılında Chicago Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada ise “Şayet İsrail kendisi nükleer silah kullanıp İran’ı durdurmazsa İran’ın çok yakın bir gelecekte nükleer silahları olacak,” diyecek kadar ileri gidip İsrail’in bu uğurda nükleer silah kullanmasını meşru görmüştü.

Kuzey Kore

Bolton’un askeri olarak müdahale edilmesini istediği bir diğer ülke. Böylece K. Kore rejiminin nükleer silah kullanma riski elimine edilmiş olacak.

Henüz geçen ay Wall Street Journal’a yazdığı yazısında Bolton, K. Kore’nin artık tam bir tehdit teşkil ettiğini ve Pyongyang önce davranmadan Washington’un harekete geçmesi gerektiğini belirtmişti.

Ancak böyle bir saldırının, K. Kore’yi Güney Kore’ye ve bölgedeki Amerikan üslerine karşı bir misilleme saldırısı gerçekleştirmeye sevk edeceği aşikar. Amerikan askeri yetkilileri, böylesi bir misillemenin binlerce ABD askerinin ölmesine ve uzun zamandır görülmeyen bir savaşın başlamasına yol açacağı tehlikesine karşı ikazlarda bulunuyor. 

Fakat bu savaş çığırtkanlığının, başkan Trump’ın mayıs ayında K. Kore lideri Kim Jong Un’la Kore Yarımadası’nı nükleer silahlardan arındırmak için yapacağı görüşmeye nasıl etkileyeceği de merak konusu. Bolton, geçen yıl Pyongyang rejimiyle doğrudan müzakerelere “Obama politikalarının devamı” diyerek karşı çıkmıştı 

Çin

Çin’in, Bolton’a şüpheyle yaklaşacağı kesin. Tayvan’ın egemenliğini açıkça destekleyen Bolton, geçen yıl başkan Trump’a Washington’un “Tek Çin” politikasını artık gözden geçirmesi gerektiği ve Tayvan’a daha çok silah satması; hatta Tayvan’da Amerikan askerlerinin konuşlandırılması çağrısında bulunmuştu.

Pekin tarafı ise, geçmişi Richard Nixon hükümetine uzanan “Tek Çin” politikasının pazarlık dahi edilemeyeceği görüşünde.

Daha bu hafta Çin devlet başkanı Xi Jinping, icabında Çin’in her santimini müdafaa edeceklerini beyan ettiği bir konuşma yaptı. Buna Tayvan da dahil 

İsrail

Bolton’un İsrail’i kayıt şartsız destekleyeceğini bekleyebiliriz. Selefi McMaster, İsrail’e yeterince kol kanat germediği gerekçesiyle eleştirilerin hedefi olmuştu. İsrail’in eski BM büyükelçilerinden Dan Gillerman bir keresinde Bolton’u “İsrail’in gizli silahı” diye tarif etmişti.

Uluslararası Kuruluşlar

Çok uluslu yapılar dendi mi, Bolton ülkesinin önde gelen muhaliflerinden biri. Daha önce defalarca ülkesinin silahlanmayı kontrol altına alan yahut ABD’nin askeri yetkinliğini sınırlayan antlaşmaları tartışmaya açtı. Bir keresinde BM’den bahisle, birliğin “New York’taki sekreterlik binasının 38 katı olduğunu ve hemen şimdi 10 kat eksilse hiçbir şey değişmez,” demişti.

Kaynak: foreignpolicy

Dünya Bülteni için çeviren: Mustafa Doğan