Kosova’nın bağımsızlık süreci zorlu doğum sancılarına sahne oldu. Uluslar arası camia nazlandı. Bunun birçok nedeni olabilir. Bunlardan birisi Sırpların arsızlık yapmaları ve az sayıda Sırp asıllıyı gerekçe göstererek Kosova’nın bağımsızlığına ipotek koymak ve şerh düşmek istemeleridir. Sancılı ve şartlı bir süreç yaşandı. Neredeyse bağımsızlık ilan etmek için Kosova, BM’nin ve ABD’nin vesayetini kabul etmek zorunda kaldı ve kendi kültürel dinamiklerine yabancılaştı. Bunlardan birisi başörtüsü meselesiydi. Tam da hasımları Sırpların siyasi patronu Putin’in istediği gibi okullarda amansız bir biçimde başörtüsü yasağı getirdi. Yeteri kadar laik olmalarına rağmen İslam dünyası da onlara duyarsız kaldı! Böyle bir derdi gerçekte hiç olmadı. Kıbrıs’ta Rumlarla Türkler arasındaki çatışmaya seyirci kalması ve Adayı kaderine terk etmesi gibi. Bulgaristan’da da isim değiştirme kampanyası sırasında olduğu gibi bugün de Myanmar’a yaban duruyor ve ve meseleye at gözlüğü ile bakıyor. Tabii ki mesele hiçbir zaman tek yönlü değil. En azından Kosova’da yaşanılanları kitap boyutunda takip edince işin seyri değişiyor. Kosova’da bağımsızlık sonrası Haşim Taci’nin iki dönem başbakanlığı sırasındaki gelişmelere ve toplumda mafyalaşma eğilimine ışık tutuyor. Kitabın adı ‘Tilkinin ayakları’ adını taşıyor. Kosova’nın önemli gazetelerinden Koha Ditore’de yazan Kosovalı siyasetçi Veton Surroi, Taci’nin mafya babası olduğuna dair genel kanıyı besleyen bir eser kaleme alıyor. Burada yolsuzluklarına ışık tutuyor ve ipliğini pazara çıkarıyor. Kitabın başlığı İngilizce olarak ‘The Legs of the Snake/Yılanın ayakları’ olarak ifade edilirken Arapçası ‘Tilkinin ayakları’ olarak yapılmıştır. Obama’nın hafif ve geveze yardımcısı Joe Biden, Taci hakkında ‘the George Washington of Kosovo/Kosova’nın George Washington’ı’ tabirini kullanmıştı.

*

Kitabın El Hayat gazetesinde tanıtımında, Haşim Taci ile ilgili mafya babası iddialarının ötesine geçilerek; siyasi çocukluk anlamına gelebilecek ayrıntılara da yer veriliyor.  Bunlardan birisi Kosova’nın tanıtılmasıyla alakalı ayrıntıda ortaya çıkıyor.  Uluslar arası mahfillerde Kosova’nın tanıtılması çaba ve tartışmaları hummalı bir biçimde devam ederken Haşim Taci herkesin ağzını açık bırakan bir teklifte bulunuyor.  İsrail’den yardım istemeyi öneriyor. Hatta Haşim Taci uluslar arası camiada Kosova’nın bağımsızlığının tanıtılması çabalarını İsrail’in Washington’daki elçiliğinin koordine etmesini istiyor.  Bu hiç beklenmedik teklifiyle Finlandiye eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari gibi arabulucuların ağzını açıkta bırakıyor! Kitapta yine Haşim Taci’nin İsrail’e hayran olduğu ve Gazze meselesinde de tutumunu anlayışla karşıladığı ifade ediliyor. Bu da seçimleri üçüncü kez kazanmasına mani oluyor.  İsrail dostluğu pahalıya mal oluyor! 

 Kosova’da milliyetçi damar daima baskın çıkmıştır.  Kosova daha milliyetçi ve daha laik Bosna ise daima daha dindar olmuştur.  Osmanlı sonu itibarıyla da tablo böyledir.  Kosova ve diğer Arnavut bölgelerinde Hıristiyanlar da dini kimlik yerine milli kimlik vurgusunu öne çıkarmıştır.  Bu nedenle, Bosna-Gazze benzerliği kurulurken Kosova-Gazze benzerliği kurulamamaktadır.  

*

 Kosova’nın bağımsızlık sürecine benzer bir durum Cezayir’in başına da gelmiştir. Lakin Cezayir devrimcileri sol olsalar da İsrail’in tanıma teklifini ellerinin tersiyle itmişlerdir.  Cezayir’de yayınlanan  Echorouk gazetesinde yazan Süheyl Halidi  ‘Maza Tuhbiu İsrail lilCezair/İsrail Cezayir için ne saklıyor? (http://www.echoroukonline.com/ara/articles/212622.html )’ başlıklı yazısında 1962 sonrasında yaşanan bu meseleye temas ediyor.  Cezayir’in bağımsızlığını ilan etmesinin hemen akabinde İsrailli yetkililer bir telgraf gönderiyor ve Cezayir’in bağımsızlığını tanıdıklarını ilan ediyorlar. Çiçeği burnunda Cezayir Cumhurbaşkanı Ahmet Bin Bella derhal bu telgrafı elinin tersiyle geri gönderiyor ve İsrail’in kendilerini tanısa da kendilerinin İsrail’i tanımayacaklarını söylüyor.  Varlığı gayri meşru olan İsrail’in kendilerini tanımasının bir anlam ifade etmeyeceğini söylüyorlar. İsrail’in derdi tanıyarak tanınmak!   Fransız Yahudi filozofu Bernard Henri Levy de Libyalılara da Kaddafi’ye karşı 17 Şubat devriminde böyle bir kur yapıyor ya da tuzak kuruyor. Bingazi’nin kurtarılması karşılığında devrimcilere gelecekte İsrail’i tanımalarını şart koşuyor.  Kaddafi devrilse de şart gerçekleşmiyor.

Lakin Kosova’nın tutumu IKYB meselesiyle benzerlik arz ediyor. Barzani’nin bağımsızlık ilan edebilecekleri sözleri ilk yankısını İsrail’de buluyor!  İsrail adeta teşvik edercesine Kürt devletini tanıyacağını ilan etti.  Adeta kardeş geliyor muamelesi yaptı.  Nedense her sıkıştığında Kürt yönetimine ilk destek hemen ABD ve İsrail’den geliyor.  Son olaylar bir kez daha bu gerçeği ortaya koymuştur.   Kosova ile Bosna veya Gazze arasında benzerlik kurmak yerine  IKYB ile arasında benzerlik kurmak daha isabetli olur sanırım.