Terörle savaşı birbirine karıştırmamak lazım. Hiçbir mücadele terörle kazanılmaz. Çünkü terör, mücadele ya da savaşın bir parçası olmaktan ziyade silahlı propaganda aracıdır.... Teröre başvuranlar şiddet ve korku ile mücadeleyi kazanmaktan çok mesaj vermek ve propaganda yapmak amacındadırlar.
En son Ankara'da yaşanan kanlı saldırı tüm Türkiye'nin vicdanını ayağa kaldırdı. Bombalı saldırının hedefinin sadece canice kan dökmekten ibaret olmadığı çok açık.
Terör eylemlerinden maksat propaganda olduğu kadar bir mesaj vermek ise bu mesajın doğru algılanıp iyi okunması gerekir.
Hem zamanlama, hem seçilen hedef ve hem saldırının geçekleştirildiği mekan göz önüne alındığında soğukkanlılıkla analiz etmeyi gerektiriyor. men herkesin infiale kapılıp heyecanlı tepki verdiği kanlı saldırı, özellikle Suriye meselesi üzerinden gelinen durum açısından son derece ciddi sonuçları olabilecek bir aşamaya işaret ediyor.
Olayın Türkiye'nin başkentinde, askeri komutanlıkların tam merkezinde ve askeri personele yönelik yapılmış olması sıradan bir örgüt terörünü de aşıyor. Aşıyor çünkü hedefe doğrudan yapılan saldırının hem bir gözdağı, meydan okuma hem de bir tuzak olma özelliği fazlasıyla aşikar.
Bu tür saldırılara bunca yıldır Kandil merkezli PKK'nın bile pek başvurmadığını düşünecek olursak Suriye'deki aktörler ve Suriye'de gelinen kritik eşikle birlikte ele alındığında daha tehlikeli bir boyut arz ediyor.
Türkiye'nin şu veya bu sebeplerden özellikle Suriye konusunda içine girdiği iç ve dış kuşatma, kıskaç karşısında adeta sıfır çözümnoktasına itilmesi riski büyüyor. Hatta manevra alanı daraldıkça en son başvurması gereken yönteme zorlanıyor ki bu da Ankara saldırısının Türkiye'yi çekmek istediği tuzağı gösterir.
Suriye'de Türkiye'nin tutumunu ve bunun sonuçlarını ister beğenelim ister beğenmeyelim şu anda içine girilen süreçten hep birlikte sağ salim çıkmanın mücadelesini vermek gerekiyor. Yaşanan acılı gelişmeler ve sıcak çatışmalara rağmen aklıselimle ince bir diplomasi ile süreci atlatmak lazım. Türkiye hem tuzağa çekiliyor hem de uluslararası alanda adeta sıkıştırılarak edilgenleştirilmek, ehlîleştirilmek, hatta iç politikaya müdahale edilmek isteniyor. Gerekirse ağır bir bedel ödetilmek istendiği mesajları veriliyor.
Diplomasi her zaman hissiyattan çok alabildiğine rasyonalitenin, ince planlamanın sanatıdır. Savaş da zaten bu imkanın tükendiği durumlarda ortaya çıkar. Gelinen noktaya bakıldığında Esad rejimi açısından dengeleri değiştiren unsur olarak devreye giren Rusya ile doğrudan karşı karşıya gelmiş durumdayız. Esad rejimi ile ittifakı ve sahadaki pozisyonu itibariyle İran'ı da bu bloka dahil görüyor Türkiye. Özellikle Rusya'nın devreye girmesiyle askeri ve ekonomik olarak ancak uluslararası destekle dengelenebilecek yeni bir hasım kazanılmış oldu. Sahada ise hem ABD gibi Esad karşıtlarının hem Rusya gibi müttefiklerinin desteklediği PYD kartı Türkiye'de karar vericilerin tüm ezberlerini bozuyor. Burada sorulması gereken soru hem ABD, hem Rusya ve Esad nasıl ve hangi sebeplerle PYD'yi desteklemekte olduğudur. PKK faktörüne rağmen PYD'ye verilen Amerikan desteği, Kürt kartını her bölge içi dengede farklı kullanışlı unsur görmesiyle alakalıdır. Bunun yanısıra önümüzdeki dönemdeşekillenecek bölge denkleminde Amerika'nın hangi unsurlara yatırım yapacağının ipuçlarını göstermektedir.
Bu sıkışmışlık döneminde ve üstelik ölümlerin peş peşe geldiği ortamda şöyle bir tablo çıkıyor. Eğer PYD güney sınırını tamamen kapatacak olursa Türkiye'nin Ortadoğu'daki Arap unsurlarla karada hiçbir doğrudan bağı kalmayacak. Sadece bununla sınırlı kalmayıp Güneydoğu'da başlayan yeni süreçle PKK çatışmayı farklı bir aşamaya taşınacak demektir. Buna bağlı olarak Türkiye, muhalifler sahada kaybederse Suriye masasında en büyük kaybeden durumuna düşecek.
Esad rejimi, Rusya, İran, PKK ve PYD ittifakı yanısıra Amerika ve mülteci krizinden dolayı da Avrupa Birliği'ni karşısına almış bir Türkiye resmi çiziliyor.
Kanlı terör saldırıları ve diplomatik anlamda kuşatılmışlık Türkiye'yi savaş tuzağına çekme riski taşıyor. Savaş ihtimalini bertaraf etse bile bu kez alternatif ittifak olarak kalıcı bir yanlışa itilme riski vardır.
Bu kuşatılmışlık durumu daha doğrusu çoğaltılmış düşmanlık durumu karşısında Türkiye'yi İsrail eksenli yeni denkleme itme riski her daim mevcuttur. Baas rejimine karşı olmakla İsrail'in Suriye karşıtı olması mahiyeti itibariyle tamamen zıt pozisyondur. İsrail'in Suriye karşıtlığı tam bugün yaşanan parçalanmış, zayıflatılmış bir Suriye hedefine matuftur.
Çoğaltılmış düşmanlıklarla cepheyi genişletmek, sıfır çözüm durumuna itilerek diplomatik manevra imkânlarını kaybetmenin alternatifi İsrail eksenine kayan politikalar olamaz.
Bu durumda;
-En kısa zamanda bölgede kim neler yapmak istiyor bunu çok iyi okumak,
-Türkiye nerede yanlış yaptı, bunu soğukkanlılıkla sorgulamak,
-Türkiye'nin içine çekilmek istendiği gerek sıcak savaş gerekse eksen kayması tuzaklarına karşı her türlü tedbiri almak zorundadır. DEVAMI>>>