Başbakan, dün grup toplantısında yeni bir kavram ve bununla irtibatlı olarak bir iddia ortaya attı; tahrik memurları... Erdoğan, bu tabiri, görsel ve yazılı basında terör ve sınır ötesi operasyon hakkında yorum yapanlar için kullandı.
Şu sözler o konuşmadan; 'İster emekli isterse muvazzaf olsun bunların yaptığı ülkenin birliğine, beraberliğine saldırmaktan başka bir şey değildir. Acaba biz hükümeti nasıl sıkıştırırız, yaptıkları iş budur.' dedi.
Başbakan'ın kastettiği daha çok ekranlardan inmeyen emekli paşalar... Emekli askerlerin konuşmalarından sadece siyasetçiler değil Genelkurmay'ın da öteden beri rahatsız olduğu biliniyor. Çünkü ortaya koydukları görüş ve düşünceler ister istemez eski kurumlarıyla irtibatlandırılıyor. Askerin nabzını iyi tutan bir gazeteci dostumun 'Türkiye'de, hemen her alanda görüş belirten emekli paşalar sorunu var' dediğini unutamam.
Televizyon ekranlarında emekli askerlerin terörle mücadele ve Kuzey Irak'a harekât konusunda halkı tahrik eden, toplumu kışkırtan keskin görüşleri dile getirmekten kaçınmadıkları malum. Bazı hassas bilgiler, sözgelimi savaş planları, muhtemel bir kara veya hava operasyonunun ayrıntıları kamuoyunun önünde konuşulmaz. Bu tip programlarda maalesef her türlü özel bilginin havada uçuştuğuna tanık oluyoruz. Herhalde terör örgütü bu bilgilerden yararlanıyordur.
Erdoğan'ın emekli paşaların yorumlarını eleştirirken 'hükümeti sıkıştırmayı hedefledikleri' tezi ilginç, üzerinde durulmaya değer... Çünkü bazı isimlerin terörle mücadeleyi sadece ve sadece siyasetle ilişkilendirdikleri gözlerden kaçmıyor. Oysa mücadele tek yanlı değil, tüm boyutlarıyla bir bütün olarak ele alınmalı. Siyasî iradenin yapacakları ayrı, sahada mücadele eden güvenlik birimlerinin yapacakları ise ayrı... Terörle mücadele, ekranlarda veya bunun uzantısı olarak sokakta yürütülmez. Meydanlarda yalnızca belli bir hassasiyet yansıtılabilir. Mücadele güvenlik kuvvetlerinin işidir. Ve sahibine bırakılmalıdır. Siyasî irade terörle mücadele için gerekli donanımı sağlamak ve her türlü ihtiyacı karşılamakla mükelleftir. Ayrıca diplomasi kanalıyla uluslararası alanda gerekli zemini oluşturması gerekir. Bugün donanım olarak güvenlik birimlerinin bir eksiği yok.
Dağlıca olayının üzerinden 10 gün geçti; ancak ülkenin üzerine kâbus gibi çöken ağır hava dağılmadı. Kısa sürede dağılacak gibi de değil. Terör, Cumhuriyet Bayramı'nın etkinliklerine de damgasını vurdu. Devlet erkânının bütün mesajları tepkiyi yansıtıyordu. Ellerinde bayraklarla acı içinde stadyumlara koşan milyonlar, terörü telin etti. İlk günkü kadar olmasa da sokaklar hâlâ hareketli. Kimi taşkınlıklara rağmen sokaklara sağduyu egemen... Provokatörler hedefine ulaşamadı, toplum serinkanlılığını korudu, sağlı sollu kışkırtmalara gelmedi, tahrike kapılmadı. Erdoğan'ın sözleri, bir süredir siyasî kulislerde dillendirilen, 'bazı odakların sokağın tepkisini siyasete kanalize etme düşüncesinde olduğu' yorumlarını destekliyor. Kulislerde, toplumun kabaran öfkesini doğrudan hükümete yönlendirmeyi amaçlayan çevrelerden söz ediliyordu.
Terör gibi nazik bir konunun iç politikada iktidar mücadelesine alet edilmesi asla kabul edilemez. Hiç kuşkusuz bölücü teröre karşı yürütülen mücadelenin sonuçlarından iç siyaset etkilenebilir. Sergilediği performansa göre hükümet bedel de ödeyebilir. Ödemelidir de. Bu ayrı bir konu. 'Tahrik memurlarının' yapmaya çalıştığı bu değil, terörü kullanarak doğrudan siyaseti yönlendirmeye çalışmak...
Ülkeyi maceraya sürüklemeyi hedefleyen, sokağı kışkırtan 'tahrik memurlarının' oyununa gelmemek lazım...
Kaynak: Zaman