Suudi Arabistan ve Körfez'deki bazı komşuları, Mısır'da daha önceleri gizli olan ancak iktidarı ele geçirmesinden sonra yaydığı tehlike! nedeniyle açık düşman ilan edilen İhvan'a karşı net bir zafer kazandıklarını düşünüyorlar. Zafer mutluluğu içinde olan bu ülkeler Mısır'dan Sonra ise yönlerini hızlı bir şekilde Suriye'ye çevirdiler. İki yıldan fazladır yanan ateşi söndürmek için hiçbir mantıklı girişimin yapılmadığı Suriye'de, Amerika'nın müdahale ihtimaliyle ateşin daha da büyümeye başladı. Uluslararası destek alarak bölgeye askeri operasyon yapmayı planlayan Obama'nın, Kongre'ye sunduğu taslakta yalnızca Suriye'deki askeri noktalar hedef alınıyor ve ikinci bir Irak yaşamamak için Amerikan askerinin karadan ülkeye girmesine gerek kalmayacak şekilde bir dizayn oluşturuyor. Projenin onay almasıyla harekete geçeceği günü bekleyen Arap ülkeleri tetikte bekliyorlar.
Suriye operasyonu ilgili ülkelerin çıkarlarına uygun hedefler taşıdığı görülüyor. Bunların içinde belki de en önemlisi Suud- Amerika ekseni. Suudi Arabistan tarafında operasyona dair Amerika'dan beklenen bazı hedefler tahmin ediliyor:
1. Suudi Arabistan, Amerikan desteğiyle son verilecek olan Esad rejimiyle birlikte Tahran'dan Beyrut'a uzanan İran nüfuzunun da kırılmasını da arzuluyor. Suriye'yi bu nüfuzun önemli bir halkası olarak gören Suud'a göre, 2003'ten beri Irak'ta kurmaya çalıştığı egemenliğin önündeki en büyük engellerden biri Suriye- İran işbirliği. Suudi Arabistan'ın seksenlerde Irak'la yaşadığı iyi ilişkilere geri dönme çabaları başarısızlıkla sonuçlanmış, bu noktada Suriye, Suudi Arabistan'ın, Lübnan'da aşamalı olarak egemenliğini kaybetmesinden sonra Doğu Akdeniz'de etkisinin kırılması noktasında önemli bir eksene dönüşmüştü. Bu nedenle Suud yönetiminin Suriye devrimcilerine yaptığı muazzam yardımların aslında devrimcileri desteklemek veya taleplerini gerçekleştirme noktasında verdikleri mücadeleyi benimsemek için değil, kendi çıkarlarını korumak amacıyla yapıldığı sonucu da basitçe ortaya çıkıyor.
Arap baharı sürecinde Suudi Arabistan'ın kucakladığı ve arkasına bölgesel ve uluslar arası ağırlığını koyduğu tek devrim olan Suriye devriminin, Arabistan ve Arap devrimleri konusundaki paradoksunu da gün yüzüne çıkarıyor. Kuzey Afrika'da başlayan ilk devrime karşı Suud hükümeti olumsuz bir tavır sergilemiş, sonrasında karşı devrimin önemli sacayaklarından biri haline gelmiş ve Arap siyasi haritasındaki seyrin 2011'den öncesine dönmesi için gereken enerjiyi harcamış ve bunu büyük oranda Mısır'da başarmıştır. Tunus'ta ise durum belirsizliğini korumakla birlikte Suud'un Mısır'daki gibi bir zafer kazanabileceğinden kimse emin olamaz. Civar ülkelere gelince, Bahreyn'deki gösterilere ordunun müdahale etmesi, Yemen'de müzakere yoluyla devlet başkanının güvenli çıkış bulması, değişim rüzgârlarının Suudi Arabistan için bir tehlike olmadığı anlaşıldı. İşte bu yüzden Suriye devrimi, onun kucaklayan Suudi Arabistan için özel bir yere sahip. Esad rejiminin barışçıl başlayan gösterilere kurşun sıkması ve şiddetin giderek tırmanması, bölgesel müdahalenin de kapısını açtı. Bu durum, uzun zamandır İran'ı Suriye'den koparmayı arzu eden Suudi Arabistan için ise altın bir fırsat oldu.
2. Suudi Arabistan'ın Suriye'deki arzularından bir diğeri, ülkede Suud rejiminin vesayeti altında yeni bir diktatör yönetimin kurulması. Bu bağlamda Suud yönetimi Suriye'de demokrasi ve özgürlüğün hakim olduğu, seçim sandıklarında Suud yönetimini şaşırtacak veya kendi nüfuzuna izin vermeyecek bir devlet yapısını kesinlikle ön görmüyor. Çünkü farklı yönelimleri ve ideolojileri benimseyen çeşitli güçlerin son üç yıldır ülkede askeri sistemini kurmak ve Esad'ın bıraktıklarından hakkını almak için başvuracakları seçim sandıklarının, Suud kraliyetine hiçbir şekilde hizmet etmeyeceği biliniyor.
Suriye'de seçimleri bekleyen gruplardan biri de şüphesiz İhvan'ın Suriye kolu. Mısır'da İhvan'ın alanını daralsa da, Suriye topraklarında geniş bir ağa sahip olan Suriye İhvan'ı karşısında henüz son aşamasına gelmemiş olan savaştan sonra Suud'un alacağı pozisyon, endişe verecek gibi gözüküyor. Bundan daha da kötüsü, Suriye'nin çeşitli federal bölgelere bölünmesi ihtimali, yaşam koşullarını düzenleyen bir merkezi otoritenin olmayışı, ülkedeki krizin on yıllar daha sürmesine neden olabilir. Bunun etkisi ise yalnızca Suriye toplumuna değil tüm bölge halklarına kadar uzanabilir.
3. Suudi Arabistan, Suriye devrimini sahiplenmesinin bir diğer nedeni ise Suriye üzerinden kendi halkını sakinleştirmek. Bu şekilde Arap devrimleri süresince kendi sokaklarında başlayan, Mısır'daki darbeye destek verilmesiyle toplumda zirveye ulaşan öfke ve huzursuzluğu, cüzi de olsa emme amacı taşıyor. Mısırda Mursi'nin görevden uzaklaştırılmasıyla sosyal medyada başlayan ve tanınmış İslami şahsiyetler tarafından yayınlanan beyanatlar öfkenin tırmanmasına yol açmıştı. İslam dünyasında yükselen bu sesler Suud'un meşruiyetini yeniden kazanmak ve politikasına karşı çıkan çatlak sesleri susturmak için dışarıya yönelmesine neden oldu. Suriye de bunun bir parçası oldu. Suudi Arabistan bunun aynısını daha önce de yapmış, 1979'da kendisi için tehlikeli gördüğü Cüheymanı ortadan kaldırdıktan sonra Afgan cihad hattına girerek, kendi toplumundaki tıkanıklığı gidermek için cihada destek verdiğini açıklamıştı. Bugün Suriye tecrübesinde de elde edilmek istenen şey, kendi toplumundaki tıkanıklığı gidermek ve ikinci bir emre kadar önceliklerini iç sorunlardan dışarıya yönlendirerek, var olan öfkeyi sindirmek. Dolayısıyla Suudi Arabistan'ın dış politikası kendi toplumuna fazlasıyla yansıdığı için hükümet içerdeki huzursuzluğu gidermek için Arap- İslam sorunlarına karşı daha fazla eğilmek ve doğru manevralar yapmak zorunda hissediyor.
Suriye devrimi uzun bir silsileden sonra patlak vermesiyle birlikte aslında, Suudi Arabistan için çok uygun bir zamanda başladı. Sayılan üç sebepten dolayı bundan büyük bir fırsat yakalayan ise Suudi Arabistan ve devrimden nemalanmaya çalışanlar arasında kalan ise yine Suriye halkı oldu. Bu yüzden yaşadığı krizle başa çıkmak için her türlü yola başvuran bu halkı ne olursa olsun suçlamamak gerek. Suriye sorununu iç meselesi haline getiren Suudi Arabistan için ise halkların kaderinden ziyade İran'a karşı kazanacağı zafer her şeyden önce geliyor. Çünkü normal şartlarda, Suud'un İran'a Amerika olmadan bırakın savaş açmayı, asgari düzeyde Tahran'ı diplomatik yolla veya başka bir şekilde taciz etmeye bile cesareti yok. Bu yüzden her ne kadar işin askeri yönü, Amerika'nın sorumluluğunda olsa bile savaşın faturasını bir şekilde kendisinin ödeyeceğini bilen Suud hükümeti, bu faturayı ödemeye çoktan hazır durumda.
Askeri teçhizatlara, savaş uçaklarına muazzam yatırımlar yapmasına rağmen Suudi Arabistan'ın tek başına bir savaşa katılabilecek gücü yok. Güneyinde başını ağrıtan Husiler'e karşı bile mücadele edememesi, yetersizliğinin en büyü örneği. Buradan Suud hükümetinin büyük bir zenginliği olmasına rağmen İran ve Türkiye gibi güçlü bir orduya sahip olamadığı görülüyor. Bu nedenle bölgede liderlik rolünü üstlenmeye çalışan Suud yönetimi, hayallerini gerçekleştirmek için sadece kendisine kesilen fahiş faturaları ödemekle yetiniyor.
Suudi Arabistan'ı hayallerine ulaşmada zorlayan sadece düşük askeri kapasitesi değil. Bundan daha büyük engel Suud rejiminin yapısı. Her ne kadar İslam şeriatını uyguladığını iddia etse de ve bu bazılarının duygularını okşasa da İslam'ın Suud usulü tatbiki hiçbir Arap- İslam ülkesini cezbetmiyor. Kaldı ki bu sistem ülkenin kendi içinde bile artık kabul edilir bir etkiye sahip değil. Bu yüzden Suud yönetimi sadece kategorik olarak işlev görürken, karar alma mekanizmalarının içinde hiç bir toplumsal yapının yer almaması, siyasi, sivil ve insani özgürlükler bağlamında toplumu kendi tekeli altında tutması, Suud'un Arap dünyasındaki liderlik hayallerinin sınırlı olacağına işaret ediyor.
Petrolü ve parayı suud denkleminden çıkardığımızda aslında perde kalkıyor ve madalyonun gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Suriye halkına sırf hedeflerini gerçekleştirmek için yardım etse de veya gündeme oturmak ve liderlik rolünü elde etmek için bu halkı bir araç olarak kullansa da Suriyeliler yutulması çok kolay lokma değiller. Çünkü halk her gün biraz daha fazla kurban verdikçe ve üçüncü tarafların sopası haline getirilmeye çalışıldıkça, devrimine biraz daha sarılıyor ve kendi projelerini gerçekleştirmek için daha fazla gayret ediyor.
Kaynak: Kudsül Arabi
Dünya bülteni için çeviren: Tuba Yıldız