Tarihte olaylar ve kahramanları arasında birebir mukabele yapmak gerçekten de zor ve belki de imkansızdır. Zira tarih tekerrür etse de, tarihi kahramanlar arasında benzerlikler olsa da bu benzerlikler aynileşmez. Bundan dolayı tarihten günümüze iz düşümde, kim kimdir sorusunun çok net cevapları yoktur veya bulmak da zordur. Türkiye’de kimin İttihatçıların kalıntısı olduğu güncel ve içinden çıkılmaz bir tartışmadır. Cengiz Çandar gibilerine göre, aşırı kalaycılıkla birlikte güncel İttihatçıların portreleri bellidir. Bunlar olsa olsa darbecilerin soy ağacının son kalıntıları ve türevleri olan Ulusalcılardır! Acaba?
Zaman zaman insan da bu tarz eğilimler içine girmiyor değil. Lakin kanaatime göre mesele bu kadar basit ve yalın değil. Karmaşık. Beşinci asırda yok olan Mutezile gibi anlayışların küllenerek başka anlayışlar içine gizlenerek yaşaması gibi esasında İttihatçılık da farklı kılıklarda ve tali damar olarak başka düşünce ve örgütlenmeler arasında yaşamaktadırlar. İttihatçılık bir parti değil, zihniyet ve gelenektir. Türkçülük üzerine modernizmi bina etmiş pratik bir akımdır. Başlangıçta elbette ki İttihatçıların idealleri ve ideolojileri vardır. Lakin iktidar, ideallerini ve ideolojilerini eritmiş ve tüketmiştir. Bir zaman sonra ise İttihatçılar ideolojilerini kaybetmişler ve sadece bir örgüt yapısı ve asabiyet olarak varlıklarını ve yollarını devam ettirebilmişlerdir. Erik Jan Zürcher’in analizi aslında İttihatçıların değişen yapısını anlamamızı kolaylaştırıyor. Buna göre, 1913 yılına kadar İttihatçıların belirgin bir ideolojileri ve bu ideolojiye bağlı sloganları da vardır. Cumhuriyet Halk Partisinin 6 okuna karşı İttihatçıların da üçlü bir sloganı var. Müsavat, hürriyet ve uhuvvet.
1913- (1919) 1923 arasında ise İttihatçılar pusulalarını ve ideolojilerini tamamen kaybetmişlerdir. Artık ideolojik iddialarına veda ederler. Kendilerini zamanın akışına kaptırarak; günlük ve güncel yaşamakta ve gündelik olarak hareket etmektedirler. Birinci kuşak İttihatçılar ideolojiyi rehber edinirken ikinciler tamamen pragmatik hale gelmişlerdir. Üçüncü kuşakları ise cumhuriyet rejiminin gübresi, yakıtı ve toprağı olmuştur.
*
Erik Jan Zürcher’in tarihi argümanlarından birisi, 1913-1923 yılları arasında İttihat ve Terakki Partisi’nin yönetici kadrosunun ne Türkçü, ne İslamcı, ne de Osmanlıcı olduğudur. İttihat ve Terakki liderliğinin ilk kuşağından ciddi şekilde farklı olarak, onlar ideoloji değil, pragmatizm kaygısındaydılar. Zürcher de Cumhuriyet döneminde Türk milliyetçiliğine evrilecek muğlak bir Müslüman Osmanlı milliyetçiliğinin varlığına işaret ediyor. Yazar, eski tezini de tekrarlayarak, İttihat ve Terakki’nin İmparatorluğun son on yılındaki faaliyetlerinin Kurtuluş Savaşı’nın omurgasını oluşturduğunu söylüyor.
Demek ki, İttihatçılar ideolojik gömleklerini 1913 yılında çıkarıyorlar. Bu bize bir şeyler hatırlatmıyor mu? Günümüzdeki İslami kökenli bir parti de 90 yıl sonra 2003 yılında İslamcı gömleğini çıkardığını muştuluyor ve eski gömleği yerine yenisini ve pragmatizm gömleğini giydiğini haber veriyordu. Demek ki, 90-100 yıl içinde az gittik uz gittik ancak bir arpa boyu mesafe kat edebildik. Hep televvün hali yaşıyoruz. Zoru görünce kadrolarımız gömlek değiştiriyor; halk da buna alkış tutuyor.
*
İttihatçılardan günümüze iz düşümler babında, İttihatçılarla kimilerince siyasal İslamcı sayılan Milli Görüş çizgisi arasında bir karşılaştırma yapabiliriz. Erbakan ve kadrosu ilk İttihatçı kadrolar gibi ideolojik vurguya önem verirken kısa dönemli iktidar denemelerinden sonra darbe geleneğinin hışmına uğramışlar ve iktidardan el çektirilmişlerdir. Buna mukabil, Erbakan sonrasında hareketin veya tabanın bir biçimde Yenilikçilerin eline geçmesi ve onların yeni bir yapıyla iktidara gelmeleri 1913 sonrası İttihatçı sendromunu hatırlatmıştır. İkinci kuşak Milli Görüş çizgisi böylece evrilme suretiyle gömlek değiştirirken pragmatik bir zemine kaymıştır. Dolayısıyla İttihatçılarla Milli Görüş arasında bir devamlılık yoksa bile bir benzerliğin olduğu muhakkaktır. Bundan dolayı siyasi hareketleri analiz ederken sadece bir tek cepheden analiz etmek yanıltıcı olacaktır. İkincisi, harfiyen İttihatçılarla Ulusalcıları karşılaştırmak da mümkün değildir. Evet, Ulusalcıların kare kökünde İttihatçılar vardır lakin pekala başka hareketler de dönüşüm ve başkalaşım geçirerek aynı kareye girebilirler. İttihatçı triumviraya mümasil olarak, 2003 sonrasında iktidara gelen partinin de böyle bir yapıda olduğunu hatırlatmaya gerek yok sanırım. Sadece bu da değil. İttihatçılar 1913 sonrasında ideolojiye veda ederken, 2003 sonrasında da yine aynı şey yaşanmış ve tarih tekerrür etmiştir. Bundan dolayı İttihatçıları bir camiaya hasretmek meseleyi sulandırmak olur. Onların kimler üzerinde emeği yok ki?