Başbakan Erdoğan'ın 2011 Ağustosunda Somali'ye gerçekleştirdiği ziyaret pek çok ülke tarafından dikkatleri çekerken, Türkiye bakımından Afrika'daki etki sahası ve Somali'nin geleceği açısından büyük önem taşıyordu.
Somali'de 2011 yılında açlık- kuraklıktan etkilenen yaklaşık 260 bin kişinin hayatını kaybetmesi Afrika'nın bu yoksul ülkesinde neler olup bittiğine dair yeterince ipuçları veriyor. Bunların yarısının ise 0-7 yaş aralığında olması Somali dramında en çarpıcı detay olarak yer alıyor.
Türkiye'nin Somali'ye yönelik bu insani politikası, içine siyasi- arabulucu rolünü alarak genişliyor. Geçtiğimiz Nisan ayında Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud ve Somaliland Cumhurbaşkanı Ahmed Silanyo'yu Ankara'da bir araya getiren Türkiye, Afrika'daki çatışmanın durdurulmasına yönelik ciddi anlamda bir öncelik almış durumdadır. Görüşmenin hemen ardından gelen Ankara deklarasyonu, Türkiye'nin Somali'de kalıcı çözüm bulma konusundaki kararlı politikasını ortaya koyuyor.
Türk dış politikasının temel enstrümanlarından biri olan TİKA'nın (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) Somali'ye olan katkısı oldukça büyük. Somali'deki yol ve havaalanının yapımı konusunda ciddi görevler üstlenen TİKA'nın bölge halkıyla olan teması da Türkiye'ye olan bakış açısını değiştiriyor. Geçtiğimiz yıllarda Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group ICG) Türkiye'nin Somali siyaseti konusundaki raporu basında geniş bir yer almıştı. Rapor'da Türkiye'nin Afrika boynuzunun giriş kapısı olarak tanımlanan Somali'de insani yardımlarının arttığı, başta İHH (İnsani Yardım Vakfı), Kimse Yok Mu Derneği, Kızılay ve Diyanet gibi devlet/sivil toplum organlarının katkılarının Somali'de etkili birer unsur haline geldiğini anlatıyor.
Somalililer ise Türkiye'den gelenlerin diğer beyaz adamlardan öte; daha sevecen, yardımsever ve eşit-saygı içeren bir davranış sergilediklerini, yardımların direk olarak kendilerine aktarıldığını söylüyor. Bilinen o ki; BM, AMISOM gibi ulus/uluslararası kurumların paraları Nairobi, Mogadişu gibi kentlerde ofislere ya da kurumlara araç tahsis etme/ gider şeklinde harcanıyordu. Böylelikle buralara aktarılan fon desteği doğrudan halka ulaşmıyor, yine buralarda bulunan elit taban tarafından eritiliyor.
Türkiye'nin özellikle Doğu Afrika'ya olan ilgisi oldukça yeni görülüyor. Adalet, kardeşlik ve yardım temaları üzerinden işlenen siyaset, Türkiye'nin burada ayağa kalkmasına imkân tanıdığı gibi yürümesine engel oluşturabilir. Keza 1992 yılında BM tarafından yapılan sağlıksız müdahale; Somali- Etiyopya- Sudan- Kenya hattını içine alan kısımda ciddi sıkıntılara neden olmuştu. Saha bilgisinden yoksun, olayları- somut örnekleri iyi kavrayamayan Türkiye'nin Somali gibi eski sömürge bölgelerinde en büyük rakibi elbette İngiltere olacaktır. Türkiye, Afrika dinamiğinde yol almasını sağlayan enstrümanları bulurken, ilerleyen günlerde ciddi sıkıntılar ile baş başa kalabilir.
Bölge ülkelerinin entegrasyonu konusunda ciddi adımlar atan Ankara, bölgedeki çatışmalardan doğan tansiyonun yerine 'sessiz diplomasi' yöntemini tercih ediyor. Böylece bölge ülkelerinin kendi aralarında sorunları iletişim yoluyla çözmesine büyük önem veriyor. Ancak Mogadişu'ya 22 yıl sonra yeniden büyükelçilik açan İngiltere, Somali'yi dünya gündemine taşıyan Türkiye'den rol kapma çabası taşımaktadır. İngiltere'nin tekrar Somali siyasetine eğilmesiyle korku politikaları Mogadişu'da can buldu. BM ve Afrika Uluslar Birliği'nin 3 askerinin Mogadişu'da yol yapım çalışmalarını sürdüren İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) görevlilerine ateş açması bunu kanıtlar niteliktedir. Bu olay, bölgede bulunan Türk Kızılayı, Türk Okulları ve Somalili güvenlik görevlilerini eğiten TSK uzman subaylarını oldukça tedirgin ediyor.
TİKA tarafından onarılıp açılan Mogadişu havaalanının işletmesi bir Türk firmasına verilmişti. Ancak Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un İngiltere ziyareti sonrasında Türk firmalarına verilen işletme ruhsatı iptal edildi. Türk firmasının işlettiği Mogadişu Uluslararası Aden Abdulle Havaalanı'nın yer hizmeti İngiltere'nin SKA firmasına verilmesi bölgede faaliyette bulunan Türkleri şaşırttı. Türk firmalarının işçi ve işverenlerinin ülkeye giriş ve çıkışlarında yaşadıkları sıkıntılılar ise Somali konusunda Türkiye'yi hayal kırıklığına uğratıyor. Somali'de hem kara da hem de denizde korsanlık adı altında yaşanan olaylar ve ticari yansımalar, dolaylı da olsa uluslararası toplumun Türkiye'nin Somali'ye yönelik politikayı tek başına yönlendirmesine izin vermeyeceği izlenimi taşıyor.
Somali'nin içerisindeki bazı grupların da bu durumdan pek hoşnut olmadığını geçtiğimiz günlerde görmüştük. Afrika boynuzunda İngiltere'ye paralel politikalar üreten Katar heyeti, Somali'ye yaptığı ziyarette bombalı bir saldırıya maruz kalmıştı. Eritre, Etiyopya başta olmak üzere El- Şebab gibi örgütler üzerinde etkin- müzakere gücü olan Katar'ın gruplar arasında diyalogu bazı alt tabanda rahatsızlık uyandırmışa benzemektedir.
Dengelerin bu ölçüde değiştiği Somali'de Türkiye'nin yol alması gereken birçok konu var iken, İngiltere'nin entegre olma çabası Türkiye'ye rakip mi geliyor sorularını akıllara getirdi. Türkiye'nin Somali siyasetinde izlemesi gereken güncel politikası; Gruplar nezdindeki ağırlığı olan aktörlerle sağlıklı iletişime geçme, sivil toplum yoluyla yaptıkları yardımların Somali'nin geniş bir alanına yayma, Somali- Somaliland arasındaki bu çatışma çözümünü iyi algılama ve uygulama, AMISOM gibi kurumsal- ağırlığı aktörlerle gerekli görüldüğü her an iletişime geçme- işbirliği kurma olabilir. Bunları yapabilen Türkiye, Somali'deki hem yalnızlığına çare bulabileceği gibi hem de saha aktörlerini daha yakından analiz etme imkânı yakalayacaktır.