Kavramsal-ideolojik darboğazlar, tarihsel sürecin sergilediği açmazlar, insanlığa yaşatılan felaketler, bir sistemin ve onun adına üretilen her çeşit ideoloji ve kavramsallaştırmaların çöküşüne yetseydi, her şeyden önce kapitalizm çökerdi.
Oysa, dünya çapında sol düşünce ve hareketlerin hiç de tamamını temsil etmeyen, tamamının sahip çıkmadığı Sovyet sisteminin çöküşü, solun iflası olarak ilan edildi. Ortadoks Marksizmin darboğazları 'hükmen mağlubiyet'in gerekçelerini tahkim etti. Bu konuda, sonsuza kadar tartışmak mümkün, ama ideolojilerin, siyasal akımların çöküşünün tarihin doğal seyri veya ideolojilerin kavramsal darboğazları ötesinde 'iktidar' meselesiyle açıklanması gerektiği bence tartışılmaz. Veya vazgeçtim, tartışılır. Hadi biraz da, bu çerçevede tartışılsın diyorum.
Tarih boyunca, her türden iktidar kurgusu, ezilenin, yoksulun, gücü yetmeyenin sesini her vesile ile susturmayı başardı. Son olarak, küresel kapitalizm,
ne kadar sorunlu biçimde olursa olsun bu sesi sahiplenen sol siyasetleri hükmen mağlup ederek tarih sahnesinden tümden silmenin yolunu buldu. Ne tüm dünya çapında, ne özellikle Türkiye örneğinde, 'sol' adına ortaya çıkan seslerin sorunsuz olduğunu söylemiyorum, ama ona bakarsanız, sağ adına veya kapitalizmin sesi olma adına ortaya çıkan sesler de, son derece sorunlu, ama hâlâ dedikleri dedik, çaldıkları düdük.
Batı'da sol, en son, 11 Eylül üzerine büyük bir tartışma ve bölünme yaşadı.
Ben bu tartışmanın, İngiltere örneğini yakından izledim. Bir taraf, diğerini emperyalizm olgusunu göz ardı edip,
'neo-con'larla ittifakla, diğerleri onları, İslami faşizmle işbirliği yapmakla suçladı. Bizde, son günlerde 'Ergenekon vakası' etrafında sol içinde bir büyük tartışma yaşanıyor. Birileri diğerlerini, 'dinci' iktidarla işbirliği yapmakla, onlar karşılarındakileri, 'darbeci', 'otoriter' zihniyete savrulmakla suçluyor.
Aslında, biraz daha makul ve serinkanlı bir zeminde kalsa, anlamlı ve zenginleştirici bir tartışma olabilirdi. Zira, bizim sol hareketlerin zihin haritasının demokrasi sorunu altı çizilmeye değer. Tabii, başka sorunlar da söz konusu ve bunların tartışma alanına çekilmesi bence son derece önemli. Ancak, gelinen nokta bu değil. İnsaf edelim, ne kadar sorunlu olduğunu düşünürsek düşünelim, sol söylemlerin 'ırkçılık' gibi bir sorunu olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu, 'Falan adam şunu söylemişti' diye tartışmanın merkezine alınacak bir konu olmamalıydı diye düşünüyorum.
Dahası, Ergenekon merkezli
başlayan sol tartışması, giderek çığrından çıkarak, kendi gibi düşünmeyen adamı 'faşist' olarak karalama noktasına geldi.
O da yetmedi, tartışma tüm sol siyasetin, gelmişini geçmişini, darbeci-otoriter zihniyetle karalamaya vardı. En son, geçmişte 'sola kızıp, derin devletin operasyonlarına alet olan sağcı hareketler' ibaresini gördüğümde gözlerime inanamadım. Demek, derin devlet-sağ siyaset ilişkisinin faturası bile sola çıkarılmaya başlanmış.
Bu durumda, sol, bir kez daha ve bu kez kökü kurutulup, gözden tümüyle düşecek bir hükmen mağlubiyet hedefi haline gelmiş vaziyette. Tartışma içindeki iki kanat arasında ısrarla, üçüncü bir alan açmak için çaba gösterenlere biraz olsun kulak vermek yerine, büyük bir öfke ile üzerlerine gitme tavrının başka türlü anlaşılır tarafı yok.
Yanlış anlaşılmasın, bu yönde akıl yürütenler, iktidar yandaşı falan demiyorum, herkesin kendince gerekçeleri olabilir, ama benim gözlemim, siyasal tartışmaların çerçevesini, bir kez daha, iktidar kurgusunun belirlediği.
Kaynak: Radikal