AK Parti iktidarına kadar ''milli menfaat'' denilen konularda Türkiye'de tek hakim askeri bürokrasiydi.

Asker, dışişleri bürokrasisiyle birlikte milli menfaati belirler ve iktidarların bunun dışına çıkmasına izin vermezdi.

Bu uygulamanın ilk sonucu Avrupa Birliği'ne evet ama AB için gerekli reformları yapmaya hayırdı.
AK Parti iktidarının ilk döneminde bu ezberi bozdu.

Avrupa Birliği yolunda yaptığı reformlar sayesinde seçilmişlerin, atanmışlara karşı elini güçlendirdi.

Ergenekon davası askeri bürokrasinin en azından bir bölümünün içler acısı halini ortaya koyarak bu sürece destek verdi.

Ardından 27 Nisan muhtırası, 367 kararı ve AK Parti'ye karşı kapatma davası süreçleri yaşandı.

Doğal olarak seçilmişler bir savrulmadan geçti.

Bunun ardından Amerika'da Obama'nın seçimi dünya politikası gerçeklerini değiştirdiği gibi, AK Parti'nin elini güçlendirdi.

Başbakan Erdoğan dünyadaki değişimi doğru okuyarak açılım yağmurunu başlattı.

Suriye, Ermenistan ve demokrasi açılımı.

Türkiye'de bugün PKK kadroları silah bırakıp dağdan inme aşamasına gelmişse, bu sivil iradenin kararlı ve tutarlı tutumu sayesindedir. Siyasete ve ilişkilere dost-düşman olarak değil de, çözülmesi gereken sorunlar yumağı olarak bakmayı başaran sivil iradenin bu kararlı tutumu, uluslararası ortamın da desteğiyle şiddeti bitirme noktasına getirdi.

Dün tarihe tanıklık ettik.

Silahların susması için ilk adım atıldı.

Ne DTP'nin bu gelişmeyi şova çevirmesi, ne de devletin ''sona geldiler, teslim oluyorlar'' argümanını kullanması lazım.

Bunun doğrusu herkesin şiddetin bir çözüm yolu olmadığını görmesidir.

Az kaldı, Türkiye'nin şiddeti tasfiye edip savaşa harcadığı kaynakları kalkınmaya ayıracağı dönem başlıyor.

Anaların gözyaşları artık
dinecek.

Haydi hayırlısı.

Hani, Almanya'dan Ramazan'da Türkiye'ye gelirken yanında yemek yiyen Alman'a ''Dininin kıymetini bil'' demiş ya, o
hesap gerçek demokrasinin kıymetini bilin.

Kaynak: Star