DTP'ye dava açılması, Erdoğan'ın Kürt sorununa kapsamlı çözüm çağrısıyla çelişiyor. Sorunun kimlikle ilgisi tanınmadıkça çözüm sağlanmaz

Türkiye'de PKK sorununun 'sonlandırılma' olasılığına dair ümit verici bir atmosfer hâkim. Çabalar iç ve dış hatlarda ilerliyor. Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Bush'la buluşması, PKK'nın Kuzey Irak'taki hareket alanını sınırladı ve Türkiye'nin gerektiğinde PKK liderlerini hedef alan sınırlı operasyonlar yapmasını öngörüyor. Türk gazeteleri ve
köşe yazıları, bazı PKK liderlerinin Türkiye'ye iade edilip ve yargılanmasının gündemde olduğuna dair bilgilerle dolu.
Ankara bir süredir, PKK'nın yuvalarına yardımı kesen Kürt Peşmergelere övgü yağdırıyor. Medya da, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani'nin Türkiye'nin tutumunu anlayışla karşılayıp sivillerin hedef alınmaması şartıyla askeri operasyonu destekleyen üslup değişikliğine dikkat çekiyor.
İç düzlemdeyse işler iki farklı hatta yürüyor ve her taraf kendi bakışının Kürt sorununu çözmek için en iyisi olduğu görüşünde.
Siyasi otorite-ordu anlaşmazlığı bu çözüm yöntemine yansıyor. Zira Erdoğan bütün siyasi, ekonomik ve sosyal etkenlerle güvenliğin iç içe geçtiği kapsamlı bir çözümü ifade ediyor. PKK savaşçılarına ve özellikle de Türk güçleriyle savaşmayanlara genel veya kısmi af çıkarılma ihtimaline dair söylentiler de bu kapsamlı çözümden kaynaklanıyor.
Fakat askeri kurumla bağlantılı veya onun etkisi altında olan güçler çözümün klasik zihniyetle sağlanabileceği düşüncesinde. Buna göre, Kürtler ancak 'sopadan anlıyor'. Bu nedenle DTP hakkında PKK'yla bağlantılı olduğu ve tutuklu Öcalan'dan doğrudan talimat aldığı suçlamasıyla dava açıldı. Başsavcı da partinin kapatılması, 21 milletvekilinden ve liderlerinden bazılarının hapse atılmasını istedi.
Partiye yöneltilen suçlamalardan birinin, üç vekilinin Kuzey Irak'ta PKK liderleriyle bir araya gelmesiyle ilgili olması ironikti. Oysa vekiller oraya, PKK'nın 1.5 ay önce esir aldığı sekiz Türk askerinin serbest bırakılması için aracılık yapmak amacıyla gitmişti.
DTP'ye kapatma davası açılması, Erdoğan'ın Kürt sorununa 'kapsamlı çözüm' çabalarıyla çelişiyor. Zira partinin kapatılması başbakanın deyişiyle 'sorunu kesinlikle çözmez'. Aksine, deneyimler yasaklamanın Kürt 'terörünün' artmasına yol açtığını teyit ediyor.
Birçokları kapatma davasının, demokrasiyi lekelemek ve Erdoğan hükümetine gölge düşürmekten başka hedefi olmadığı görüşünde. Bu nedenle Erdoğan ABD'yle işbirliği yaparak temel cephede, yani PKK cephesinde başarı elde etmeye çalışıyor. Bu işbirliğinin yokluğunda, başbakan barışçıl bir hareketlenme gerçekleştiremeyecek ve kendisini içerideki girişimlerini zayıflatan askeri seçeneğin kucağında bulacak. Askeri seçenekse, ABD'yle ilişkileri gerginleştirecek, kapsamlı bir askeri operasyonda somut sonuçları da garanti etmeyecektir.
Türkiye Kürt sorununa köklü çözümlerin ele alınmamasının ve benzeri görülmemiş insanlık dışı uygulamalara maruz kalan bir milletin kimliğiyle ilgili olan sorunu bir terörden ibaret görmesinin bedelini ödüyor, gelecekte de ödeyecek. Bu gerçek görülmedikçe, ne bir partinin kapatılması, ne liderlerinin tutuklanması, ne de askeri operasyonlar fayda verir.

Kaynak: Radikal