Amerikan askerlerinin Irak'a kuzeyden cephe açmasına izin veren 1 Mart tezkeresiyle, sınır ötesi harekete izin veren tezkere arasındaki fark nedir?

Eğer uzun vadeli sonuçları itibariyle iki tezkere arasında ciddi bir fark görmüyorsanız, kapıdan kovduğumuz "tezkere", bacadan girdi demektir.

Hatırlarsanız, 1 Mart tezkeresine karşı çıkanlar, bölge ülkeleriyle dostluk ve dayanışma eksenli strateji gözetiyor; husumete yol açan politikaların Türkiye'ye, "cinayet komisyonculuğu"ndan öte yararı olmayacağını dillendiriyorlardı.

Doğrusu, ABD'nin Irak işgaline katılmak, her şeyden evvel, Türkiye'yi, komşularını arkadan 'hançerleyen' duruma düşürecekti.

Türkiye hiçbir zaman böylesi bir hıyaneti kaldıramazdı.

Çünkü, Kurtuluş Savaşı vererek küllerinden yeniden doğan, bir 'alınyazısı' gibi taşıdığı Osmanlının 'mirasından' kaçmak istese de kaçamayan bir ülkedir Türkiye.

Dolayısıyla, petrol kuyularına bekçilik yapsın diye kurdurulan 'emanetçi' bir devlet gibi davranmaz; her şeyden evvel, milletinin tertemiz alnına, "Şerif Hüseyin ihaneti"ne benzer, yüzyıllarca silinemeyecek işbirlikçi bir "leke" süremezdi.

TBMM'nin, 1 Mart tezkeresini reddetmesi, tastamam bunun ispatıdır.

O vakitler, ABD Genelkurmay Başkanı da dahil olmak üzere bir çok Amerikalı yetkili, tezkere konusunda 'çekimser' davranan komutanlarımıza demediğini bırakmamıştı.

Savaşmayan asker paslanır, yollu değerlendirmeler yapan Ertuğrul Özkök de, avazı çıktığı kadar bağırıyor; 1 Mart tezkeresinin reddedilmesine ateş püskürüyordu.

Dahası, "Eyvah, Amerika bizi çizdi!.." gibilerinden lakırdılarla, siyasi iradeden hesap soruyordu.

Şimdilerde, "Aslan Asker Şvayk" havasında döktürdüğü yazılarda, Amerika dahil her ülkeye 'posta koyuyor'; "Bana Barzani'nin kellesini getirin!.." yollu naralar atıyor!..

Bir de, Kürtlere tavsiyede bulunuyor ki, olursa o kadar olur!

Vietnam filmleri izlemelerini önerdiği Kürtlere, Amerika'nın bir gün çekip gideceği uyarısını yaptıktan sonra, akıl almaz 'tehditler' savuruyor.

Yahu bu bizim Ertuğrul Özkök, 1 Mart tezkeresi döneminde, bölge ülkelerinin 'hancı' özelliğinden hareketle, 'yolcunun' iğvâsına karşı duranlara, en sert eleştirileri yöneltmemiş miydi?

Şimdi ne değişti de, Kürtlere, "Amerika yolcu bizler hancıyız" demeye getiriyor?

Bu hali, kendisi hakkında söylediği iddia edilen, "Beni izlerken yılanın bile beli kırılır." sözü açıklayamaz.

Çünkü, mesele, Özkök tarzı alelâde bir 'oynaklıktan' ibaret değildir. Tam aksine, bu konuda o, 1 Mart tezkeresinde nerde duruyorsa, aynı yerde duruyor.

Uzun lafın kısası; bölge ülke ve halklarıyla 'kapışmaktan' kaçınmak ve ABD'nin bölgedeki 'kaos' politikalarının piyonu olmamak için reddettiğimiz 1 Mart tezkeresi, (üç buçuk PKK'lı teröristin tahrikiyle) yeni bir maske altında sahne almak istiyor.

Gelgelelim, Sayın Başbakan, tezkereyi çıkarmakla, oluşturulan negatif enerjiyi kontrol altına almış, "Bin düşünür, pîr yaparız…" açıklamasıyla da söz konusu ettiğimiz endişelerin ziyadesiyle farkında olduğunu ortaya koymuştur.

Ertuğrul Özkök'ün, "cebimizde celp var" coşkusu, sınır ötesi hareket tezkeresinde, 1 Mart tezkeresini görmesinden kaynaklanmış olabilir mi acaba?

Bir de, siyasi iradeyi kadük bırakmak maksadıyla, Konya'daki hasta çocuğun testislerinden, 'Malezyalaşmak' tezviratına kadar denemediği yol kalmayan Ertuğrul Özkök, bu puslu havalardan yararlanmanın yollarına 'hamaset' taşları döşüyor olmasın?!

Onun her vaziyeti 'değerlendiren', her duruma müsait yeteneğinden sizi bilmem ama ben korktum!

Kaynak: Yeni Şafak