Makul akıl insanı Ertuğrul Özkök, dünkü şirin yazısını şöyle bağlamış: "Zekâsından şüphe etmediğim yazar arkadaşlara da sesleniyorum. Hadi utanmıyorsanız beni yine darbeci ilan edin." İşte ilan ediyorum: Sen darbecinin önde gidenisin! Her fırsatta 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı savunduğun ve savunmaya devam edeceğini de ilan ettiğin için darbecisin. Üstelik, darbeciliğini yüzüne vuranları, utanmazlıkla suçlayabilecek kadar da 'aşmışsın'. Önüne çıkan bütün darbeleri desteklediğin halde, utanmadan, "sivil darbe" martavalından söz edebiliyorsun. Zekândan şüphe duymak istemediğim için de, şu sıralar, "mahalle iklimi", "mahalle baskısı" veya "sivil darbe" lakırdılarıyla, darbeye giden yollara taş döşemekten başka bir şey yapmadığını anlamanı bekliyorum. (Anlamana yardımcı olması bakımından, "darbe baskısı"nı da aklına düşürmeni öneriyorum.) Biz bu yolların, 28 Şubat'tan önceki Cezayir muhabbetini unutmadığımız için, şimdi dilinize doladığınız Malezya'dan muradınızın ne olduğunu tahmin etmekte hiç zorlanmıyoruz. Belki, konjonktür gereği, klasik bir darbe yaşanmayacaktır, ama, kesintisiz "darbe baskısı" atmosferi oluşturarak, siyasi iradenin ensesinde, "askeri darbenin" soğuk nefesi hissettirilecektir. Sayın Özkök, son günlerde yapmaya çalıştığın tastamam budur ve bu da, düpedüz darbeciliktir. 28 Şubat'ı, "Türkiye demokrasisinin gerçek bir balans ayarı…" olarak değerlendirebilen bir anlayışa sahip olduğun ve bu anlayışta ısrar ettiğin için darbecisin. 'Yüce Türk milletinin bağrından çıktığını' her vesileyle deklare eden Türk ordusunun, bağrından çıktığı millete karşı, "Topyekün savaş" pozisyonuna geçtiğini, sevinç tamtamlarıyla duyurduğun için darbecisin. Tayland'daki darbeye dünyanın ilgisizliğinden, "Önümüzdeki 10 yıl içinde, dünya demokrasiyi ciddi biçimde tartışacak" öngörüsünü çıkarabilen bir kafa yapısına sahip olduğun için darbecisin. Konya'daki hasta çocuğun testislerinden, "Tesettür faciası" üreten tezviratçı yanının, nihayetinde varacağı yerin neresi olduğunu birçok örnekle bildiğimiz için darbecisin. Öyle, "sosyolojik yanım" falan diyerek, darbeciliğini hiç gargaraya getiremezsin. Biz senin 'andıç yanını' da biliriz. Gerçekten de sicilin bozuk. Darbe görünce dayanamamış, alıp tuzunu (veya gazeteni) koşup gidecek kadar darbeleri desteklemişsin. Vaktiyle, tankların yollarına güller dökmek yerine üzerine çıkacaktın ki, 'sivil darbe' uyarının, en azından, demokratik bir karşılığı olsun. Senin gibilerin, sivil darbe' uyarısını (hak etmeyenlerin) dillendirmesi, ancak "askeri darbe" korkusunu sürgit devam ettirmekten menfaat temin etmelerine yarar. Hayatın darbeleri desteklemekle geçtiği halde, 'sivil darbe' uyarısını kime, hangi yüzle yapıyorsun? Bir de, "ulusalcı" çılgınlığın vardığı noktayı 'imlemen' yok mu! Hayret ki, ne hayret! Yahu, bu çocuklara anlayış gösterelim falan demiyor muydun? 'Yaşı küçültülmüş toplum' üzerine son derece entelektüel eleştirilerde bulunan Etyen Mahçupyan'a, o netameli günlerde neler yazdığını unutmadık daha! Lafın düzünü edelim: O çocukları besleyen 'fikriyattan' , payına düşeni almadan gitmek var mı Bay Özkök? Gerçekten, sen nasıl bir şeysin? Bir kere, 'sivil darbe' dediğin, bu ülkede dün olmadı, bugün olmadı yarın da olmayacak… Bu ülke, gencecik çocukların yaşının büyültülüp asıldığı, başbakanların darağacında sallandırıldığı o kadar "askeri darbe" görmüşken, utanmadan "sivil darbe" uyarısı yapman, nasıl bir duyarlıktır. Hiç olmamış şeyin, yani "sivil darbe" martavalının (askeri darbelerle karşılaştırıp) daha vahim olduğunu söylemek, yeri geldiği zaman, tercih edilmesi gerekeni de işaret etmek değil midir? İşin manyak tarafı; tercihlerden biri soyut. Yani, sadece "korkuya" dayanıyor. Diyelim ki; Ertuğrul Özkök, "Korkun!.." diyor, birileri de, anında korkmaya başlıyor. Mesela, dünkü Hürriyette mebzul miktarda Malezya'dan korkan köşe yazarı vardı. Kaynak: Yeni Şafak