Seçim 22 Temmuz günü yapılacağına göre, şunun şurasında yalnızca bir ay –dört hafta veya 30 gün- kaldı... Anadolu'ya 'nabız tutmaya' giden meslektaşların yazdıklarına göz atıp çevremize kulak verince bu seçimin öncekilerden çok farklı olacağını anlayabiliyoruz. Kamuoyu yoklamalarına bakmaya bile gerek yok; halkın büyük bölümü oyunu nasıl kullanacağına çoktan karar vermiş görünüyor…

Kimse erken sevinmesin, otomatik bir taraf tutma tavrı değil halkın sergilediği… Şu son birkaç ayı gözünüzün önüne getirin, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Yaşanan hemen her olay toplumun bütün kesitlerini siyasetin içine çekti şu son birkaç ay boyunca; depolitize edilmesine çalışılmış bir toplum açısından müthiş bir dönüşüm bu… Kimi 'yaşam tarzı' ve lâiklik muhabbeti üzerinden Cumhuriyet kaygısına düştü, kimi ise demokrasinin tehlikede olduğundan hareketle kendi 'hayat tarzı' konusunda endişelenmeye başladı. 'Kutlu doğum haftası' gibi bir uygulamanın şikâyet konusu edilebildiği bir dönemin etkilerini üzerlerinde hissediyor bazı insanlar; onların karşısında da en ufak bir nemden hastalık kapanlar olduğunu biliyoruz.

Herkes Mehmet Ağar'ın önüne çıktığı cılız kalabalıkları heyecanlandıramadığından söz edip duruyor ve birleşememeyi suçluyor. İlgisizlikte birleşememenin büyük payı olduğu kesin, ancak bu noktaya gelinmenin sebebi farklı: Yaşanan süreç ara renkleri neredeyse bütünüyle ortadan kaldırdı; ANAP'la bütünleşmeyi başarsaydı bile, DP, ilgisizlik duvarına çarpacaktı. Anavatan'ın DP projesi dışında kalmasını bütünleşmenin mimarlarının son anda baskıyı liderlerin üzerinden çekmesi getirdi, bu açık; ancak onların ilgi yitirmesinde de ANAP'ın gönülsüzlüğünde de aynı sebep etkili: Birleşmenin yüzde 10 barajını aşmaya yetecek bir sinerji oluşturmayacağı gerçeği…

MHP'nin durumu da aynı... PKK terörünün azması ve şehit cenazelerinin artması MHP'yi gündemin ortasına taşıması gereken gelişmelerdi; ancak gördük, cenaze törenlerinde boy gösteren protestolar ters tepki doğurdu. Başka herhangi bir zamanda derhal oya tahvil olabilecek zehirli ortam bile, seçmenin çok önceden oluşmuş keskin tavrını bozmayacak gibi…

Sorun, Ak Parti karşısındaki oyların gideceği adresin henüz tam olarak belirgin hale gelmemiş olmasında. Adaylar belirlenirken yaptığı sağdan (İlhan kesici, Lütfullah Kayalar ve Yaşar Okuyan gibi) transferlerle, CHP, eli Ak Parti'ye oy vermeye gitmeyecek çok geniş bir kitlenin tercihi olabileceği mesajını iletmek istedi; ancak söylemini misyonuna uydurmada zorlandığı da aşikâr. MHP, DP, GP ve SP kadroları barajı aşmayı mümkün görebiliyor ve bunun için seçime asılıyorlarsa, bunun sebebi, CHP'nin henüz çözemediği 'söylem' sorunudur.

CHP'nin işini zorlaştıran en önemli unsur ise medya… CHP'li medya, tarafgir yayınlarıyla, Ak Parti'ye oy vermemeyi düşünen seçmeni “Acaba yanlış mı yapıyorum?” diye yeniden düşünmeye sevk ediyor. CHP'li yazarların tavrı, bu seçimde CHP'ye oy verebilecek CHP'li olmayan seçmenin kafasını karıştırıcı bir etkiye sahip.

Bir başka olumsuz etki de, Genelkurmay Başkanlığı'nın “Sivil toplum refleks göstersin” açıklamasına paralel düzenlenen mitinglerden geliyor CHP'ye. Sivil kılıklı örgütlerin siyasetteki uzantısı görünmek CHP'li olmayan seçmeni CHP'den uzaklaştırıyor. 'Yaşam tarzı' konusunda duyarlı insanların demokrasi konusunda duyarsız olması gerekmiyor çünkü.

Seçimlere bir ay kala manzara böyle. Sadece iki parti meydanları doldurup heyecanlandırabiliyor; sadece iki partinin seçmeni “Benim partim barajı aşar” diye güveniyor. Ancak yalnızca bir partinin seçmeni ve bu seçimde oyunu ilk kez o partiye kullanacak seçmen 'kararlı' görünüyor; ikinci parti, seçim tarihi yaklaştıkça, seçmenini başka partilere kaptıracak görüntüsü vermeye başladı.

Siyasî tarihimizin belki de en ilginç seçimi bu seçim olacak.


Kaynak:Yeni Şafak