Rus gazetesi Kommersant İsrail’de sandığa gidilen günün ertesinde seçimlerin beklendiği gibi çıktığını söyledi: Sağcılar etkileyici bir netice elde ettiler ve Başbakan Benjamin Netanyahu’nun daha geniş bir hareket alanı oldu. Dünyanın geri kalanı ise sağcıların şaşırtıcı derecede zayıf performansından ve Netanyahu’nun kendisini müşkül bir durumda bulduğundan bahsediyordu.
İzahı basit. Rus basınının baskı vakti diğer ülkelerdeki yayınlardan daha erken; zaman farkından dolayı da diğer ülkelerdeki seçim sonuçları daha geç gelir ve sonraki gün yayınlanır. Seçim hakkında yapılan her tahmin Netanyahu ve Lieberman’ın tatmin edici bir zaferini beklediğinden dolayı da Kommersant’taki gazeteciler yayını geciktirmek yerine dünyadaki meslektaşlarına haber atlatmaya karar verdiler. Ortaya çıkan mahcubiyet ise oldukça sembolik.
Rusya’nın İsrail siyasetine karşı tutumu eşsizdir. Bir yanda güçlü olmayı sürdüren Sovyet geleneği Arap dünyasına özellikle de Filistin halkına meyletmektedir. Henry Kissinger’ın Rus muadili Yevgeny Primakov’un gurusu olduğu bu düşünce ekolü Rus diplomasi çevrelerinde etkilidir. Primakov büyük zamanların Ortadoğu siyasetinin emektarıdır. İsrail’in komşularına karşı saldırgan olduğu görüşü sağ medyada yaygındır. Sağ medyanın temsilcileri ise kamusal tartışmalarda başlıca rolü oynamaktadırlar. Rus Müslümanların İsrail’e bakışı da olumsuzdur; hükümeti, Yahudi devletine uyumlu bir politika izlemekle suçlamaktadırlar. Müslüman câmia Rus dış politikasını çokça etkilemez ama etkisi artmaktadır. Muhafazakârlar ve Müslümanlar arasında İsrail’in gizli temsilcileri eliyle Rus siyasetinde nüfuz tasarruf ettiğine inanılmaktadır. Kamusal alanda muhafazakârlar gibi sayıca muhtelif liberal yorumcular da İsrail’in hareketlerini onaylama temayülündedirler. İsrail’i tarihi şartların kurbanı bir ulus olarak görmektedirler.
Vladimir Putin dönemindeki Rus rejiminin psikolojisini göz önüne alınca, Rus liderliği de İsrail’e akrabalık ruhuyla bakmaktadır. Putin’in Rusya’nın “patronluğu” mevkisine yükselişi Kafkasya’daki savaşla birlikte 1999’da başladı; kararlı başbakan, Çeçenya’daki ayrılıkçılara ve İslamcı radikallere sert bir tutum sergiledi ve hem uluslararası tepkilere hem de ülke içindeki protestolara kayıtsız kaldı. Teröristlere karşı yumuşaklığın veya esnekliğin şiddetti tırmandırmaktan başka işe yaramadığını gösteren İsrail’i model alarak hareket etti. 2000 yılında Moskova’daki bir tiyatro’nun ve Beslan’daki bir okulun teröristlerce ele geçirildiği zaman da aynı yaklaşımı kullandı. Putin, müzakereleri kategorik olarak reddetmiştir.
Altı Gün Savaşından dolayı 1967’de bozulan İsrail’le ilişkilerde buzların çözülmesi 1988’de bir hadiseyle başladı. Güney Rusya’da bir haydut grubu, öğrenci taşıyan otobüsü kaçırdı ve İsrail’e gitmek üzere uçak talep ettiler. Moskova’nın İsrail’le diplomatik ilişkisi yoktu ve Soğuk Savaşın “öteki tarafındaydı.” Teröristleri şaşırtan bir şey oldu. Otobüsü kaçırmaya dönük siyasi amaçlarına rağmen, İsrailli yetkililer haydutları Sovyet yönetimine geri gönderdi. Bu olay, iki ülke ilişkilerinin onarım sürecini hızlandırdı.
İki ülkenin yek diğerine göre konumlanması bir diğer etkendir. Rusya, tarihi geleneğine bakınca, dış dünyayı hasım ve tehlikeli görmeye meyillidir; Rusya’nın yalnızca kendisine ve kendi gücüne güvenebileceğine derinden ikna olmuştur. Benzer bir psikoloji İsrail’de de vardır. Rusya gibi dev bir nükleer güçten ziyade dostane olmayan bir muhite yerleşmiş cılız bir İsrail için bunun doğal olacağını düşünecektir pek çokları fakat bu algı zaten kısmen irrasyonel bir olgudur. Ne olduğunuz değil kendinizi nasıl hissettiğiniz meseledir: Savunmasızlık, maddi olmaktan ziyade psikolojiktir. İsrail’in kendi kendine yeterlik fikrine ve başkalarına güvensizliğine Rusya’daki pek çokları gıptayla bakmaktadır.
Kommensant’ın erkenden aşırı sağın zaferini ilan etmesi bu bakımdan tipik bir örnektir. Rusya’da insanlar, İsrail’e sağcı radikallerin hâkim olmasını içten içe arzulamaktadır. Yahudi devletine sempati duyanlar ile onun hakkında çok olumsuz bir kanaat sahibi olanların bakış açılarını aklayacaktır bu.
Rus Yahudileri arasında – Soldakiler hâriç - Filistin-İsrail barış sürecine destek veren “güvercinleri” bulmak zordur ancak içlerinden pek azı dış meselelere ilgi duymaktadır. Benzer bir eğilim, İsrail ve ABD’deki Rusça konuşan seçmenler arasında da hâkimdir; eski Sovyet ve Rus Yahudilerinin sağcılığa varmayan siyasi görüşleri vardır.
Rus liderler, İsrailli mevkidaşlarının “şahsi değil, iş gereği” diyen çetin stratejik mantığı anlama yeteneklerine kıymet vermektedirler. Fakat aşılmaması gereken kırmız çizgiler de var. 2006’da Güney Lübnan’daki savaş sırasında İsrail özel kuvvetleri Rus mevkidaşlarına Suriye’ye satılmış, oradan da Hizbullah’ın eline geçmiş Rus yapımı top mermilerini gösterdiler. Moskova soruşturma başlattı ve İsrail’le anlaşmasını geçici olarak askıya aldı. Rusya ve Gürcistan arasındaki savaş arefesinde Moskova İsrail’i uyararak Tiflis’le faal askeri işbirliğinin geri tepebileceğini bildirdi ve İsrail, dahlini perdeledi. Güvenlik ve stratejik çıkarların geçici avantajlardan çok daha önemli zamanların olduğuna dair Rusya ve İsrail’de bir anlayış vardır.
Arap Baharı ve Suriye’deki iç savaş paradoksal bir durum yarattı. Esad rejimine desteğinden dolayı Rusya’nın Arap yönetimlerinin çoğunluğuyla ilişkisi kötüleşirken İsrail’le ilişkisi istikrarlı olmayı sürdürdü. Putin Rusya’sı ile ABD-Avrupa arasındaki gerilimler artarken, İsrail, Rusya’nın modernizasyonuna yardım edebilen bir ülke olmayı sürdürmektedir özellikle de İsrailli entelektüellerin büyük bir kesiminin eski Sovyet veya Rus vatandaşı olmalarından dolayı.
Ancak İsrail oldukça karmaşıktır, en tepkici gelenekselcilerden ve dinci dogmacılardan aşırı liberal laik kuvvetlere kadar çeşitlilik sergileyen, herkes için bir hareket alanının olduğu bir toplumdur. Bir şekilde hepsi de tek bir ülkede yaşamaktadırlar her ne kadar ortak kimlik kapsamında bir denge arayışı hiç son bulmamışsa da. Bugün Rusya da aynı görevle karşı karşıyadır: Tastamam boşalmış Sovyet kimliğinin yerini alacak ortak bir kimlik geliştirmesi gerekiyor. Kulağa tuhaf gelebilir, Rusya ve İsrail’in pek çok müşterekleri vardır. Ortodoksluğu modern gelişimle uzlaştırma teşebbüsleri, yönetimin hamiliği ile küresel pazarların gerçekliği arasındaki çelişkiler, ulusçuluk ve artan çok-kültürlülük arasındaki gerilim, tüm bunlar, bilinen dünya un ufak olurken onların yerini almaktadır.
Rusya ve İsrail’i ciddi şekilde bölen tek mesele İran ve nükleer programıdır. Rusya, nükleer bir İran’ın nahoş olduğunu ama ölümcül de olmadığını düşünmektedir; İsrail ise onu varoluşsal bir tehdit olarak görmektedir. Tahran’ın durumunun o veya bu şekilde öne çıktığına dair pek çok işaret mevcut. Ortadoğu’nun şöyle bir şöhreti var: Her şey tekerrür eden bir modele göre gerçekleşir ta ki bir şeylerin o çerçeveyi paramparça ettiği ana dek. Rus diplomat Petry Stegniy’in not ettiği gibi “Ortadoğu sürecinde çığır açıcı fikirler genelde beklemedik bir zamanda, durduk yerde ortaya çıkar; en azından kamuoyu nazarında böyledir.” İran ve İsrail derin bir çıkmazdalar ki bu nevi beklenmedik bir hamle elzemdir. Ve Rusya bunu gerçekleştirmeye uygun bir durumdadır.
Kaynak: Russia in Global Affairs
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı