Bu bekleniyordu. Rusya, bir komşu halkı kontrol altına almak istediğinde denenmiş bir yol izliyor. Keşfediyor, cesaretlendiriyor ve bu halk içinde Rus yanlısı bir parti tertip ediyor. Bu partinin ezildiğini ileri sürüyor. Böylece “kardeş desteği” sağlamak ve özgürlüğüne kavuşturmak üzere buraya asker gönderiyor.

Aynı şeyi on sekizinci yüzyılda Polonya’da da yapmış ve planını aşama aşama sahneye koymuştu. “Polonyalıların özgürlüklerini savunuyordu” ve Katolikliğin zulmüne karşı Ortodoks nüfusu koruyordu. Fransız aydınların desteğini böyle kazanmıştı. 1848’de Kutsal İttifak ve 1956’da proleter Enternasyonal kapsamında Macaristan’ı işgal etti. Daha sonra, 1968’de Çekoslovakya’yı.

Rusya kendini bir imparatorluk gibi görüyor

Aynı yöntemleri 1920’li yıllarda da uyguladı ve dış Moğolistan, Gürcistan ve Ermenistan’ı işgal etti. Bugün Ukrayna’yı işgal ediyor ve Kırım’a kardeş desteği sağlıyor. Bu genişlemenin sınırı yok. Rusya bir ulus değil. Hiçbir zaman doğal sınırları olmadı. Kendini bir imparatorluk görüyor. Hatta bir tür Kilise.

Korkunç İvan zamanında yani Rusya henüz gelişmemiş ve son derece yoksul olduğu zamanlarda bile Ortodoks krallığını tüm Avrupa’ya yaymayı amaç edinmişti. Hatta kendisini tek Hıristiyan ülkeymiş gibi görüyordu. Büyük imparatorluğunu daha da büyütmeyi düşünen Büyük Petro, bu genişleme eğiliminin kanıtıydı.

1917’de iktidarı ele geçiren Leninist grubun da dünya çapında devrim projesi vardı ve bu düşüşüne kadar devam etti. Bütün komünist ülkelerin Sovyet modeline dönüşmeleri gerekiyordu. Rusya fethetmiyordu. Rusya’ya katılmaya yazgılı veya Sovyetler Birliği’ne sevgiyle bağlı toprakları birleştiriyordu sadece.

Tropizm haklarla taşınıyor

Bu büyük amaç Fransızların aklını çeldi. Komünistlerimiz manevi olarak “Sovyet ülkeleri”ne taşındılar. Kamusal ve özel yaşamlarında onları taklit ettiler. Bugün, Rusya’ya yönelim hakların dolaşımı gibi görünüyor.Peki, bu Rus’a müptela olma sevgisi, nereden kaynaklanıyor?

Rusya’yı ve 1853 propagandasını kaleme alan büyük tarihçimiz Michelet, “Rusya’nın, doğası ve aynı şekilde asılsız olan yerel yaşamı gereği, dış politikası ve Avrupa karşıtı ordusu zorunlu olarak asılsızdır.” demişti. Fakat bu palavraya [Rusya’ya] dünya çapında dini –bugün “Hıristiyan” başka bir gün seküler fakat daima dini– bir cazibe taşıdığı için inanılıyor.

Yine Michelet’nin ifadesiyle Rusya, “Dün, ben Hristiyanlığım, diyordu.” Yarın “Sosyalizmim.” diyecek. Aslında 1917’den 1989’a kadar yaptığı buydu. Bugün, yeni kubbelerini ve haçlarını parlatıyor. Sempatimizi kazanmak istiyor. Fransa da bu nevi şahsına münhasır ikinci manevi vatanın tutumunu her koşulda hoş görmeye hazır olarak, bir “Rus partisi”ni öteden beri himaye ediyor.

Kaynak: Le Monde, Alain Besançon (Tarihçi – EHESS Öğretim Üyesi)
Dünya Bülteni için çeviren: Muhsin Korkut