İtalyan hükümetinin yasadışı göçle mücadele adına Romanları neredeyse fişlemesi kabul edilemez. Göçle başa çıkmanın sırrı önyargıları ateşlemek değil
İtalyan yönetimi yasadışı göçteki keskin artışa tepki olarak geçen ay, ülke genelinde sıkıyönetim ilan etti. Bundan önce de, çocuklar dahil Romanların parmak izlerini alma ve mülteci kamplarında yasadışı göçmenleri tespit etmek için sayım yapma gibi bir plan açıklamıştı. İçişleri bakanı İtalyan vatandaşı olmayan ve ülkede kalma kriterlerine uymayan
'göçebelerin' sınırdışı edileceğini açıkladı.
Bu tedbirler yetmezmiş gibi, Berlusconi hükümeti 'kamu güvenliğini' sağlamak için dokuz büyük şehre 3 bin silahlı ve üniformalı asker saldı. Bunlar merkez sağ hükümetin vatandaşlara, çoğunlukla yabancılara atfedilen sokak suçları dalgasıyla başa çıktığı izlenimini vermek için uygulamaya başladığı asayiş ve güvenlik paketinin sadece görünen kısmı. Sorun şu ki ortada böyle bir suç dalgası olduğuna dair kanıt yok, sadece bir algı var. Yönetimin tedbirleri, bilhassa birçoğu İtalyan vatandaşı olan çingeneleri seçip ayırmakla, bu algıyı koyulaştırma tehdidini taşıyor. Herşeyiyle yasal olan mültecilere, hatta her türlü yabancı kökenliye karşı bir yabancı düşmanlığı körüklenebilir.
Bu tedbirler Avrupa Konseyi İnsan Haklarından Sorumlu Komiseri ve BM Mülteciler Yüksek Komiseri tarafından sertçe eleştirildi. Papa 16. Benediktus bile 'son dönemdeki ırkçılık örnekleri' konusunda uyarıda bulundu. Roman Katoliklere, diğer vatandaşları 'ırkçılık, hoşgörüsüzlük ve dışlama' yolundan farklı yönlere çevirmenin bizzat görevleri olduğunu hatırlattı. Papa İtalya'nın adını vermese de bu kaygılı sözleri, 'faşizmin başka bir maske altında su yüzüne çıktığı'nı iddia etme cüretinde bulunarak hükümeti öfkeden deliye çeviren tanınmış bir Roman Katolik dergisinin başyazısının ardından geldi. Vatikan derginin kendi görüşlerini temsil etmediğinde ısrar etse de, Papa'nın müdahalesi kaygıların en üst düzeye çıktığını gösteriyor.
Çıksın da zaten. Faşizm suçlaması biraz abartılı olsa da, hükümet üyelerinin yangına körükle giden konuşma tarzının ve çingeneler gibi belirli etnik grupları hedef alan tedbirlerin tüyler ürpertici bir örneğini tarihte yaşadık. Avrupa'da İspanya gibi ülkeler, göçmen oranları çok daha yüksek olsa da bu gibi tedbirlere başvurmadan da meseleyle başa çıkabiliyor. Göç bugün Avrupa'da hayatın bir gerçeği, hatta ekonomik bir ihtiyaç. İşin sırrı entegrasyonu yönetebilmekte yatıyor, korunmasız insanlara karşı önyargıları ateşlemekte değil.
Kaynak: Radikal