90’lı  yılların başlarından itibaren reformist dini aydınların dergi ve gazete sayfalarındaki yazılarında ele aldığı konuların geniş çevrelere açılmasından ileri gelen canlı (eytişimsel) bir kültürel atmosfer hakimdi İran’a. Mütercim-yazar Haşiyar Deyhemi’ye göre, 90’lı yıllarda hareketli bir düşünsel faaliyet sergileyen reformistler, içinde bulunduğumuz yıllarda sessizleşmişlerdir. Reformist dini aydınlar, içinde bulunduğumuz yıllarda eski tartışma başlıklarını açmaktan öte gidememektedir. Bunun nedeni ise bu aydınların fikriyatlarını geliştirecek antitezle karşılaşma ortamlarından yoksun bulunmalarıdır. “Düşünce hayatının canlanması için gerekli unsurlardan biri, karşıtların varlığıdır ve bugün biz bu karşıtlardan yoksun durumdayız” diye açıyor düşüncelerini, Deyhemi.  (Etemad-ı Milli, 10 Mayıs 2009)

Modern çağda yaşayan müslümanlara özgü meselelerinin tartışıldığı  zemin daha ziyade reformist aydınların çıkarttığı gazete ve dergilerdir. Bu dergi ve gazeteler ise bir sürekliliğe sahip olamıyor. Bu konu üzerine konuştuğum yazar arkadaşlarım, reformist aydınların gündemlerindeki çeşitli meseleleri artık daha ziyade ev toplantılarında tartıştığını dile getiriyorlar. Bir diğer yayın ve tartışma alanı ise internet siteleri. Ev toplantılarının gündemi, siyasal alandaki hayal kırıklıklarının etkisiyle daha ziyade çağdaş meselelerin dini esaslar etrafında yeni baştan ele alınmasını mümkün kılacak şekilde biçimleniyor. Bir yazar arkadaşım reformist dini aydınlar için böyle bir muhasebe döneminin çok da geliştirici olduğunu ifade etti.

Bu süreçte reformist dini aydınlar kendi üslup ve yöntemlerini de enine boyuna eleştirmekten geri durmuyorlar çünkü. Nerede hata yaptık, diye soruluyor elbette. Zincirleme reformist gazetelerin editörlerinden Şemsilvaizin, dini aydınların toplumdaki etkisinin asıl reformist hükümetler döneminde bir hayli azaldığını savunuyor. Dini aydınların da içinde bulunduğu reformist aktörler neredeyse on yılı bulan bir süre içinde gerek fikir üretimi, gerekse üstlendikleri yönetsel mesuliyetler alanında başarılı olamadıkları gibi, toplumda sorumluluk üstlenme yetenekleri konusunda dayanıksız oldukları izlenimini uyandırmışlardır.

Reformist aydınlar, daha özgür bir aydın kamusunun oluşumu konusunda 2002 yılında yapılan belediye meclisi seçimlerine kadar, gerek entellektüel olarak gerekse siyasal açıdan büyük bir özgüven duygusuna sahiplerdi. 2002 yılında yapılan belediye meclisi seçimlerine katılımda halkın gösterdiği isteksizlik, reformist aydınları gerek yöntemleri, gerekse söylemleri bağlamında ciddi bir özeleştiriye gitmeye mecbur etti. Bu eleştirilerden başlıcası, reformistlerin eylemlerinin sınırlarını ve içeriğini muhafazakarlara göre oluşturma alışkanlığının yol açtığı zihinsel ve eylemsel tembellik olarak gösterilebilir. Bu tembellik nedeniyle dinsel konularda kayıtsızlaşan genç kuşaklar, reform hareketine umut duymaktan da vazgeçmeye başlamışlardır. Reformistler, muhafazakarların sahiplendiği geleneksel kurum ve törenlere mesafeli durmalarına karşılık, modern hayatın icap ve şartlarını gözeten kurumların ve törenlerin üretimi konusunda da önemli bir ilerleme sağlayamamışlardır. Kuşkusuz bunun bir nedeni, özellikle taşrada etkinliklerini geleneksel alışkanlıkların dışına çıkarmaya pek hevesli olmayan halkın bu alandaki çabalara yeteri kadar destek olmamasıdır.

Siyasal hedefler için verilen mücadelenin hayal kırıklığıyla sonuçlanması, uzun vadede kamusal alandan geriye çekilme ve özel alana yoğunlaşma şeklinde bir sonuç verecektir. Kişiyi bütün enerjisini kendi varlığı ve gündelik hayatı üzerine yoğunlaştırmaya sevkeden türde bir bireycilik, içinde bulunduğu şartların hiç bir şekilde değişemeyeceğine dair yargısından da doğar ve zaman içinde kişisel varlığa fazlasıyla yoğunlaşma nedeniyle, toplumsal derinliğe zarar vermeye başlar. Sosyolog Emin Bözörgyan’a göre reformist hareketi tehdit eden en önemli oluşumlardan biri, toplumsallığın işte bu şekilde Heideggerize olmasıdır. Toplumsal varlığın Heideggerize olması, her türlü gerçek yüceliğin reddi ve gündelik hayatın aşırı bir şekilde önemsenmesidir: Gündelik hayatın olaylarına ve bu hayatın belli başlı sorunlarına aşırı bir dikkati getiren bu yönelim, hem siyasal ve toplumsal atmosferin felce uğramasının bir sonucudur hem de bu atmosferi destekler; çünkü, kamusal alanın yeniden canlanması ve sivil toplumun güçlenmesine ilişkin imkanları arka arkaya ortadan kaldırır. (Emin Bözörgyan, ‘Gündelik Hayatın Ötesi’, Şark, Nevruz Özel Sayısı, 2003)

Sosyolog Hamid Rıza Celayipor bu konuyu irdelerken reformist dini aydınların içinde bulundukları durumu, “bir dinlenme dönemi” olarak adlandırıyor.  Bu aydınlar son on beş yıl içinde köklü bir değişim yaşadılar. Dolayısıyla yaşadıkları değişim üzerine düşünme, bu değişimin sebepleri ve sonuçları etrafında çıkarımlarda bulunmaları gerekiyor.

Celayipor sözünü ettiği değişimi şu şekilde özetliyor: “Bu değişim bağlamında en azından üç belirgin özellik öne çıkıyor. Öncelikle reformist dini aydınlar arasında devrim yıllarında olduğu gibi Şeriati misali tek yıldız değil, birkaç yıldız birden rol oynuyor. Ayrıca dini aydınlar okuluna ilgi duyanlar geçmişte olduğu gibi moderniteyi bu yıldızlar kanalıyla tanımıyor. Onlar artık modernitenin farklı alanlardaki birincil kaynaklarına kendi imkanlarıyla ulaşabiliyor. Bizler halihazırda  dini aydınların yıldızlarına başvurmaksızın otuz yıl içinde siyasal modernite tecrübesini yansıtan eserlere doğrudan doğruya ulaşabiliyor, o tecrübelerden yararlanabiliyor ve dini aydınların yıldızlarından  daha farklı çıkarımlarda bulunabiliyoruz.”

Celayipor’a göre dini aydınların yaşadığı değişimde öne çıkan üçüncü  hususiyet, bu aydınların dini düşüncenin geleneksel üretim çizgisi içinde medreselerde ortaya konulmakta olan eserlere (buna ilaveten geleneksel dini mirasa da) yönelik olarak yeni bir dikkat geliştirmiş olmalarıdır. Şimdilerde dini aydınların geleneğe eskisine göre daha farklı bir kavrayışla bakmaya başladıkları söylenilebilir. Büyük ölçüde tepkisel olan bir yaklaşım yerini anlamaya ve tecrübeden yararlanmaya dönük ölçülü bir bakışa bırakmaya başlamıştır. Dini aydınlar üzerine yapılacak değişmelerde, onların bünyelerinde yaşanmakta olan bu değişikliklerin dikkate alınması zorunludur. (Endişe-i Nov, 13 Mayıs 2009)