'Dost ve kardeş ülke' Pakistan'da kıyametler kopuyor, buradan pek duyulmuyor. Bari Cumhurbaşkanı Gül'ün geçen haftaki ziyaretini vesile edip biraz Pakistan üzerine konuşsaydık.

Her şeyden önce, bu kardeşlik nereden geliyor hatırlayalım. İsterseniz ben hatırlatayım, bu kardeşlik, Soğuk Savaş döneminde, Sovyetleri kuşatma stratejisi çerçevesinde ve Eisenhower Doktrini uyarınca oluşturulan 'Jeopolitik Kurumlar'dan biri olan Bağdat Paktı (1957) ile başladı. Pakt, bölgede ABD müttefiki devletlerden oluşuyordu. Sonra, Irak'ta darbe ardından bu ülke çekilince Pakt, İran, Pakistan, Türkiye, İngiltere ve ABD arasında güvenlik anlaşmaları çatısı olan CENTO'ya dönüştü. Daha sonra, Soğuk Savaş'ın son perdesinde, yani 80'li yıllarda, Afganistan'da Sovyetler'e karşı İslamcı cihat, Ortadoğu'da İran devrimine karşı ılımlı İslam'ın desteklenmesi yönündeki ABD dış politikasında Pakistan ve Türkiye yine aktif roller üstlendi. Türkiye'de Evren ve Pakistan'da Zia Ül Hak arasındaki dost ve kardeşlik bu çerçevede gelişti.

Malum, o zamandan bu zamana, çok şeyler değişti. Sovyetler çözüldü. İslamcı cihat müttefik güç iken küresel tehlike ilan edildi. Pakistan'da darbe ile yönetimi ele geçiren Pervez Müşerref'e de, zamanında Pakistan'da, ABD tarafından desteklenen İslami cihat merkezlerini dağıtmak ve Afganistan'da ABD'ye karşı savaşan İslamcı güçlerle çatışmak işi yüklendi. Takdir edersiniz ki, bu fevkalade zor bir işti ve nitekim Müşerref'i siyasi olarak fazlasıyla yıprattı. Şimdilerde, 'Pakistan'a demokrasi lazım' diye piyasaya sürülen söylem bu yıpranmanın sonucu oldu. Önce, sürgündeki eski politikacılardan Benezir Butto ülkeye geri çağrıldı, sonra diğer muhalif Navaz Şerif geri döndü. Bu iki politikacının yolsuzluk dosyaları bir yana, demokrasi sicilleri hiç de parlak değil. Birincisi muhalifi olan erkek kardeşini öldürtmekle suçlanıyor. İkincisi, muhalifi Butto'yu köşeye sıkıştırmak için yargıya baskı yapmakla sabıkalı. Dahası, Şerif başarısız bir darbe girişiminde bulunmuş bir politikacı. Bu nedenle Müreşşef'in elinden ABD ve Suudi Arabistan tarafından zor kurtarılıp, pazarlıkla Suudi Arabistan'a sürgüne gönderilmişti. Bu sürgün pazarlığında şimdi Lübnan'da iktidar cephesinin lideri olan (Refik Hariri'nin oğlu) Saad Hariri'nin de aracılık yaptığı söylenir.

Bu heyetten nasıl bir demokrasi tablosu oartaya çıkacak belli değil. Üst düzey bir ABD yetkilisi, doksanların sonunda Butto'ya, 'gerekirse sizi 24 saatte temize çıkarırız' (Seumas Milne, The Guardian, 15 Kasım 2007) demiş. Şimdi, belli ki, hem Butto, hem Şerif'in temize çıkarılma gereği hasıl olmuş. Pakistan'da demokratikleşme denilen şey bundan ibaret.

Dahası, Müşerref'in karşılaştığı tepki, çok kısıtlı bir çevre dışında, daha fazla demokrasi isteyenlerden değil, İslamcı radikal çevrelerden geliyor. Bu Pakistan'da zaten bu yöndeki baskıları siyasete çevirme yarışında olan siyasetçilerin, giderek daha fazla, din ağırlıklı siyasete soyunacağını gösteriyor. Butto, bu istikamette babasının izinden çoktan uzaklaşmıştı. O kadar ki, otobiyografisinde, 'partisinin İslama bağlılığının kesin, babasının 1973'te ülkeye ilk İslami anayasayı kazandırmış ve ilk din işleri bakanlığını kurmuş kişi olduğunu' özellikle vurguluyordu (Benazir Bhutto Daughter of the East, 2007, s.82) Diğer taraftan, diğer muhalif lider Navaz Şerif zaten muhafazakârlığı, din ağırlıklı siyaseti ile tanınan bir siyasetçi.

Pervez Müşerref kendi anılarında (In the Line of Fire, 2006) istediği kadar, ülkesinin, Ziya Ül Hak'tan başlayarak nasıl İslami açıdan radikalleştiğinden şikâyet etsin, yıprandığı ölçüde, Batılı güçler tarafından gözden çıkarılmış gözüküyor. ABD dış politikası, bir yandan radikal İslam'ı düşman ilan ederken, Pakistan gibi muhafazakâr toplumlarda, ABD karşıtı İslamcı radikalizme karşı mücadeleyi, ABD yanlısı İslamcı güçler, çevreler ve politikacılarla sürdürme yoluna gidiyor. Bu açıdan en şanslı aday Navaz Şerif gibi görünüyor. Pakistan'daki demokrasiye geçiş aynı zamanda böyle bir geçiş. En önemlisi, bu politika değişikliği sadece Pakistan'a özgü olmayacak, önümüzdeki dönem bunun başka örnekleri ile de karşılaşacağız gibi gözüküyor.

Kaynak: Radikal