Türkiye, demokratikleşmesini tamamlayabilmek için, hem sembolik olarak ve hem de muhteva itibarıyla 12 Eylül askerî darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası'nı tümüyle yeni bir anayasa ile değiştirmelidir. 12 Eylül rejiminin ve asker-siyaset ilişkisinde yaşaya geldiğimiz antidemokratik tüm geçmişin tasfiyesi için zorunlu olan bu anayasal yenilenme yapılamıyorsa, o zaman aşağıdaki konulara odaklanan bir kısmî anayasal reforma yönelinmelidir.
 
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, tercihen "Başlangıç" bölümünde, kültürel farklılıkları, toplumsal varlığın eşit saygı gören zenginlik unsurları olarak kabul ettiğini ifâde etmelidir.

Temel hak ve özgürlükler bağlamında, Anayasa'da yapılması gereken reformların başında, siyasî partilerin kapatılması meselesi gelmektedir. AİHM nezdindeki davalarda gayet kötü bir sicili bulunan Türkiye'nin bu meseleyi halletmesinin en köklü yolu, siyasî parti kapatmayı Anayasa'dan ve buna paralel olarak Siyasî Partiler Kanunu'ndan çıkarmaktır. Türkiye'nin yargı pratiği ve kültürü, "Venedik Kriterleri"ne uygun ve dolayısıyla çok sınırlı ve istisnaî hallerde parti kapatmaya imkân veren düzenlemeler, uygulamada ters sonuçlar verebileceğini göstermektedir.

Temel haklar ile ilgili bir diğer mesele, Türkçe dışındaki dillerde eğitimle ilgilidir. Anayasa'nın "Türkçeden başka hiçbir dil okullarda anadil olarak okutulamaz" düzenlemesi yerine "Türkçeden başka dillerde yapılacak eğitimin esasları kanunla düzenlenir" diye değiştirilmeli, böylece Türkçeden başka dillerin anadil sayılmadığı gibi temel haklarla bağdaşması mümkün olmayan bir yorum imkânından Anayasa'nın ve konuyla ilgili diğer mevzuatın arındırılması mümkün olacaktır.

İdarenin tüm eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu kuralının bütün istisnaları kaldırılmalıdır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, tam anlamıyla özerkleştirilmelidir.

Yerel yönetimlerin özerkliği Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın tüm hükümleriyle paralel yasal düzenlemelere imkân verecek biçimde yeniden düzenlenmelidir.

Sendikal örgütlenme, toplu iş sözleşmesi ve grev konularında, kamu çalışanları da dahil olmak üzere, mevcut kısıtlamalar kaldırılmalı, tercihen 1961 Anayasası'nın 12 Mart 1971 rejiminden önceki ilk hali örnek alınarak yeniden düzenlenmelidir.

Bütün bunların ve burada yer veremediğimiz başka reformların gerçekleşebilmesi, Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişiklikleri üzerinde tesis ettiği demokratik olmayan vesayet yetkisine son verilmesine bağlıdır. Bu nedenle, bir anayasa reformunun, sadece bu nedenle değil, başka pratik nedenlerle de, anayasa yargısının yeniden düzenlenmesini içereceği açıktır.
PROF. DR. LEVENT KÖKER

Kaynak: Zaman