Benim paşam 'Ne duruyorsunuz, darbe yapsanıza…' mealindeki taleplerin Ergenekon operasyonundan sonra bıçak gibi kesildiğini ifade ediyor; bundan siz ne çıkarıyorsunuz?!
Lafın sonuna kulak asmamak hakkaniyete sığar mı?
Niçin şappadak hüküm veriyor; vefasızlıktan yakındığı sonucuna varıyorsunuz?
Tamam, Ergenekon operasyonundan önce her gün 100'den fazla maille 'darbe yapın' diyenlerin şimdi sustuğunu dillendiriyor.
Tamam, "Herkes sustu, kimse sesini çıkarmıyor…" şeklinde dert yanıyor.
Ama hele bir dinleyin…
Emekli Korgeneral ve aynı zamanda İP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Müjdeci Paşa'm kimden, kimlerden dert yanıyor?
Öyle "Müjdeci şimdi dertli…" demek kolay; kendi verdiğin habere ters takla attırırsın, olur biter!
Yanlış anlaşılmasın, benim paşam dertli olmasına dertli. Bunu inkâr edemeyiz. Lakin kimden dertli, önemli olan bu?
Ergenekon operasyonundan dertli…
Nurseli İdiz'den, Mustafa Balbay'a kadar birçok vatan evladının sindirilmesinden dertli.( Fakirin notu: Sisi'yi unutmayalım paşam! )
En çok da dinlemelerden dertli…
Diyor ki:
"Herkes ben dinleniyorum diyor. Mesela en azından bana günde 100'den fazla 'Ya bu memleketin hali ne olacak, daha ne duruyorsunuz, bir darbe yapsanıza' diye arayanlardan bir tane kalmadı arkadaşlar. Herkes sustu…"
Bu satırlardan "Eskiden darbe yapın diye zırt pırt arıyorlardı, Ergenekon'dan sonra aramaz oldular…" yollu vefasızlığı anıştıran bir sitem çıkarmak mümkün mü?
Paşamın derdi başka; görmüyor musunuz: Darbe isteyenlerden değil, darbe 'istetmeyen' ortamdan şekvacı.
Sorarım size: Dert çarpıtmak ayıp, günah değil mi?
Benim paşamın açıklamasından ne sizin öne çıkardığınız başlık, ne "Vurulduk ey halkım unutma bizi" manifestosu, ne de "Bu pahalı dükkanı tutturdular bana, şimdi de uğramıyorlar…" ağlaklığı çıkar.
İllaki ağlaklık arıyorsanız bi zahmet eski defterleri karıştıracak; mesela, Evren Paşa'nın "Darbe yapın diye kuyruğa girmiş, gece gündüz kapımızın önünde yatıyordunuz; şimdi n'oldu da birdenbire darbe düşmanı kesildiniz…" demeye getirdiğini hatırlayacaksınız.
İllaki yanardönerlik arıyorsanız benim paşama değil, günümüz demokrat köşe yazarlarının 28 Şubat'taki gevşekliklerine bakacak; bugün "yandaş medya" diye eleştiri yapanların "postmodern darbe"nin paşalarına nasıl "biat" ettiklerini göreceksiniz.
Yanardönerlikte daha yakın tarihli bir örnek isterseniz; "411 el kaosa kalktı" manşetini atan Ertuğrul Bey'ciğimin filozof tesmiye ettiği İsmet Berkan gibileri aklınıza getireceksiniz.
Hani, kendisine filozofluk payesi veren meslektaşına, Edward Munch'un "Skrik" tablosuna türban geçirip "Korku Cumhuriyeti" manşetiyle 'entelektüel' destek çıkmıştı.
Hani, Cumhuriyet mitinglerini, "Deniz mavi yer kırmızı" coşkusuyla karşıladığı manşetlerin mürekkebi kurumadan, (mezkur mitinglerden murat edilenin hasıl olmaması nedeniyle) anında dümen kırmış, Cumhuriyet mitingleriyle demokratik normale müdahale edilmek istendiği üzerine yazı dizisi döşenmişti.
Demem o ki; benim paşam dün ne ise, bugün de o. Kimse öküzün altında buzağı aramasın.
Neyse, lafı daha fazla uzatırsak, baştan beri kafama takılan soruya yer kalmayacak.
Soru şu:
Benim paşamı her Allah'ın günü arayıp darbe isteyenler nasıl bir darbe 'siparişi' veriyorlardı acaba?
Klasik mi, modern mi yoksa postmodern mi?
Mesela ne söylüyorlardı; "Paşam bir darbe yapın ama 27 Mayıs gibi kallavi olsun…" falan mı?
12 Eylül gibi mi, 28 Şubat gibi mi, nasıl bir darbe istiyorlardı?
Yoksa "Ortaya bir darbe yapın paşam kafanıza göre olsun…" mu diyorlardı?
Kaynak: Yeni Şafak