Bölgenin bir türlü çözemediği dört temel sorunundan söz edilebilir. Bunlar da,

1) Hızla iç dinamiklerin harekete geçirilmesiyle demokratikleşmenin sağlanması, halkın karar mekanizmaları ve karar süreçleri üzerinde daha etkin hale getirilmesi.

2) Ekonomik kaynakların heder edilmekten kurtarılması ve her gün biraz daha büyümekte olan gelir bölüşümündeki eşitsizlik ve adaletsizliğin giderilmesi.

3) Bölgenin ana karakteristik vasfı olan İslamiyet'in ve Müslümanların küresel sistem tarafından dışlanıp kenara itilmesi, ötekileştirilmesi. Müslümanlardan istenen eğer modern hayata uyum göstereceklerse, Batılı hayat tarzına hiçbir itirazları olmayacak; kendi geleneklerine savaş açacak ve devamlı dinlerini suçlayacaklar. Bu kültürel sömürgeciliktir, arkasından askeri, politik ve ekonomik sömürüyü getirecektir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, geçen hafta Suudi Arabistanı ziyareti sırasında "Batı'da gizli bir İslam düşmanlığı"ndan söz etti. Bunu yabana atmamak lazım. Küresel sistem, Sovyetlerin dağılmasından sonra kendine bir "öteki" ararken, İslamiyet'i ve Müslümanları "Deccal" olarak tanımladı, Müslümanları ötekileştirip şeytanlaştırdı. Tarih boyunca da Batı'nın bilinçaltında Müslümanlar ve onların peygamberi "Deccal" olarak tanıtılıyordu. Batı, iki yüzlülük yaparak İslamiyet'i bilinçli bir biçimde sisteme dahil etmek istemiyor. Çünkü İslamiyet "içeri"ye alınırsa "dış tehdit", kendisine karşı mücadele edilecek "şeytan" politik sistemin dışına çıkmış olacak.

4) Sorunların anası olan Filistin sorunun hakkaniyete ve adalete göre çözülmesi. Bu sorun çözülmedikçe ne bölgesel huzur ve istikrar sağlanır ne dünya üzerinde güven tesis edilir. Bunun da tek yolu, İsrail'in BM'nin 242. kararına uyup işgal ettiği toprakları boşaltması; bölge ülkeleriyle iyi ve dostane ilişkiler kurmasıdır.

İsrail'in bilmesi gereken bir gerçek var: Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakub'a –Allah'ın selamı hepsinin üzerinde olsun-, yani 4750 yıllık bir tarihe göndermelerde bulunarak işgal ettiği toprakları elinde tutamaz; dahası Nil'den Fırat'a kadar uzattığı toprakları Arz-ı Mev'ud diye temellük etmeye kalkışamaz. Bu kıyamete kadar savaş ve çatışmaların bu bölgeden eksik olmayacağı anlamına gelir

Gözardı edilen bir diğer nokta var ki, o da, bölge üzerinde hakimiyet kuran sömürgeci güçlerin bölgeden çekilirken, her noktada mutlaka potansiyel bir kriz bırakmaları; bilerek ve sistemli bir biçimde coğrafi, etnik ve siyasi hiçbir konuyu tam ve kalıcı çözüme kavuşturmadan, adeta gelecek zamanlara kriz ve çatışma sipariş etmeleridir.

Bölgede komşularıyla şu veya bu çerçevede ihtilafı olmayan tek bir ülke yok; en azından bir iki konuda ihtilaflar kalıcı kılınmıştır. Dışarıdan bize dayatılacak yeni çözümler ve projeler aramızda yeni ihtilafların ve çatışma potansiyellerinin doğmasına sebebiyet verecektir.

Görülüyor ki, bölgenin içinde debelenmekte olduğu sorunların büyük bir bölümü, en can yakıcı olanları "Ortadoğu" tanımlaması gibi Batı tarafından bölgeye empoze edilmiştir. Ortadoğu'nun siyasi haritası, baskıcı rejimleri ve patolojik sorunları bize ait değildir; ne İslam'ın malıdır ne İslam tarihinden miras alınmıştır; Batılılarca getirilip kucağımıza bırakılmıştır. Bu çerçevedeki "Ortadoğu" eskisi ve yenisiyle İslam dünyasına Batı tarafından giydirilmiş bir deli gömleğidir. Özgürleşmenin ilk adımı bu gömleği üzerimizden, ama önce zihin dünyamızdan çıkarıp atmak olmalıdır.

Son bir nokta: Her platformda dile getiriyoruz:

Bölgemiz tarih boynuca büyük devletler ve imparatorluklar tarafından yönetilmiş; bu büyük devletlerin veya imparatorlukların açtıkları geniş şemsiyenin altında dinler, mezhepler, etnik gruplar bir arada yaşamışlardır. Bölgemizde hala farklı dinden, mezhepten ve etnik gruplardan olan insanlar sırt sırta, yan yana yaşamaktadırlar. Saf etnik veya mezhebi galaksiler yaratmak büyük acılara yol açabilir.

Öyle kritik bir dönemden geçiyoruz ki, bölge yeniden şekillenirken ve eğer bölgeyi şekillendirecek olan biz bölge halkları olacaksak, bilmemiz gereken temel bir gerçek var: tek bir ulus devlet, tek bir etnik grup veya tek bir mezhep kendi çıkarını koruyarak bu krizin içinden çıkamaz.

Geçmişte bazı etnik gruplar haksızlığa uğradıysa –ki bunların başında Kürt halkı geliyor; ben burada Enfal baskınında ve Halepçe'de hayatını kaybeden binlerce masum Kürt kardeşimizi rahmetle ve saygıyla anıyorum- bunun bir daha tekerrür etmesi gerekmez.

Türkler ve Kürtler, Araplar, Türkmenler ve Farslar; Sünniler ve Şiiler yeni bir dünyanın kurulması için çok daha zengin bir muhayyileye sahip olmalıyız. Birbirimize emretmeden, birbirimizin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlamadan, kimliğimizi inkar etmeden karşılıklı diyalog, hoşgörü, dayanışma ve ortak çıkarla acılara son verebiliriz. 

Ortadoğu'yu kendi irademiz, kaynaklarımız ve zengin mirasımızla üzerimize giydirilmiş bir deli gömleğinden, her biri ayrı dilden konuşan bir Babil Kulesi olmaktan çıkarıp hepimizin evi yapabiliriz.

Osmanlı Devleti'nin dağılması sırasında dilden dile dolaşan bir şiir vardı. Şairi bilinmediği için buna "Laedri" diyoruz. Laedri şöyle diyordu:

Turanla beraber

İran'la beraber

Urbanla beraber

Hep beraber

Allah'la beraber!..

Ben Laedri'nin şiirinin üçüncü mısraına şu ilavede bulunarak hepimizin her fırsatta tekrar etmemiz gerektiğini düşünüyorum:

Turanla beraber

İran'la beraber

Küddan-u Urbanla beraber

Hep beraber

Allah'la beraber!..

Endülüs'ün trajik yıkılışı sırasında da bir şair şöyle diyordu:

"Maza't-takatuu beyneküm ya ibadallahi ve entüm ihvanun"

Ey Allah'ın kulları nedir bu aranızdaki bölünme ve parçalanma, siz kardeşsiniz!..

Bu iki şiir, dağılma ve çöküş sırasında yazılmışlardı. Bugün toparlanma, bir araya gelme ve yeniden dirilme zamanıdır. Bugüne de birebir uymaktadırlar. Bir araya gelmek zorundayız, çünkü ya birleşerek büyüyeceğiz veya çatışarak boyun eğeceğiz.

Sözlerimi Türkiye'de milyonlarca bağlısı olan büyük Kürt İslam alimi ve entelektüeli Bediüzzaman Said Nursi'nin bir sözüyle bitiriyorum:

"Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal!.."

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim… 


(15 Şubat 2009  Erbil'de Abant'ın düzenlediği "Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak" toplantısında sunulan tebliğ metni.)


Yazının birinci bölümü için tıklayınız