Irak savaşı, Fransa’da resmi olarak tamamen gündemden çıkarıldı. Merkez medyadan ve gece haberlerinden tümüyle silindi. Ulaşılması zor olan bu başarı bütünüyle yaz mevsiminin ölü dönemine—özellikle insanların çoğunun en azından 36 günlük ücretli yıllık izine ayrıldığı bir ülkede (Amerikalılar çoğunlukla bir haftadan az veya bir hafta kadar izin alıyorlar) izafe edilemez. Bir kez daha, adrenalin bağımlısı, kısa, yeni başkan Nicolas Sarkozy, La Fayette’den (Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın ve Fransız İhtilali’nin öncülerinden olan bir Fransız yetkili) bu yana ABD’de en çok sevilen bir Fransız oldu.

Berbat havanın ötesine gidiş, küresel ısınmayla ilgili ek bir haber selini provoke ederken, göreve gelen Sarkozy, emekliliğe ayrılmak üzere olan George W Bush’u babasının Maine’deki rahat inziva köşesinde ziyaret ederek Irak savaşına yönelik olan Fransa’nın sert muhalefetini gömmede başarılı oldu. Somurtkan “yaşlı Avrupa”, “Irak halkına”, “özgürlüğü” getirmeye kararlı bu savaş meraklısı özgürlükçülere karşıyken, eski başbakan Dominique de Villepin’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ABD dışişleri bakanı Colin Powell’ı aşağıladığı (ve beş dakika ayakta alkışlandığı) Şubat 2003’ten bu yana çok uzun süre geçti.

Bush-Sarko ızgarası—resmi olmayan burgerler ve kızarmış patatesler tarafından (“özgürlük” değil) harekete geçirilen— “yaşlı Avrupa”ya son verebilir fakat uyanıklıkla adı çıkmış Fransa’da gerçek şehir (ve sokak pazarları) muhabbeti şudur; şık giyimli Sarko’nun neden eski bir Elsa Schiaparelli modeli olan karısı Cecilia’ya katılmadığıdır. Kütüphaneci Laura ile iç dekorasyonunu konuşmak için Bushlara katılmak yerine Cecilia ünlü İtalyan moda şirketinin iletişim başkanı ve Sarko’nun Vanity Fair tarafından dünyada en iyi giyinen on erkekten biri olarak seçilmesinin nedeni olan yakın arkadaşı Mathilde Agostinelli’ye takılmayı tercih etti. First Lady, bronzlaşma üzerinde çalışıyordu ve Wolfeboro’nun New Hampshire tatil kasabasında şortlar içinde geziniyordu fakat tam olarak Bush’un burger eğlencesi gününe yakın bir zamanda kendini hasta hissetti.

Çok fazla Lacanian (Jacques-Marie-Émile Lacan; Nisan 13, 1901Eylül 9, 1981’ arasında yaşamış fransız bir psikanalist, psikiyatrist ve doktordur) yapı bozumundan sonra dalkavuk Fransız medyası hala bir anlayış üretemedi. Olay basittir: yüksek moda bilincine sahip—Trablusşam’da bir grup Bulgar hemşireyi özgürleştirme ile ilgili çekici albay Muammer Kaddafi ile yüz yüze bir görüşmeden taze çıkmış—Cecilia, mutlu Bush klanı ile birlikte aynı fotoğrafta ölü bir görüntü vermeyecekti.

George W, modaya uygun bazı Avrupalı dostlara şiddetle ihtiyaç duyabilir fakat Cecilia (Fransız) kapitalizminin dehasıyla tamamen uyum içinde olmasının dışında kesinlikle önceliklerinin farkındadır. Eski “şeytan imparatorluğu” SSCB’nin son başkanı efsanevi Mikhail Gorbachev son demlerinde, etkili TV reklâmının gerçek yıldızı bir Louis Vuitton marka çanta ile bir limuzinin arka koltuğunda yan yana duran bir darağacı platformu ile karşılaşan Marie Antoinette kadar üzgün olarak tekrar göründü. Limo füzeleri Berlin Duvarı’ndan kalan şeyi geçti. Gorby bunu sadece para için yaptı, tabi ki: Gorby, Al Gore’un çevre fonuna desteğini sundu. Cecilia’ya gelince o Barbara Bush ile sohbet etmektense sessiz bir Prada çantası ile sohbet ederdi.

Ve sonra sarı tehlike var…


Küreselleşmeye Çinli yaklaşımı, tam olarak Eiffel Kulesi’nin önünde anlaşılabilir. Bunu anlamak için herhangi biri sadece kayıt dışı ekonomiye katılarak Senegal’den, Mali’den veya Burkina Faso’dan yeni gelmiş ince siyah bir çocukla kulenin pilli çok renkli plastik bir minyatürü için pazarlık etmelidir. Mini kule tabi ki Çin ürünüdür. Resmi olarak 5 eurodan satılmaktadır (fakat patlayan arz dolayısıyla herhangi biri yaklaşık 5 dolara tekabül eden 3 eurodan onu edinebilir). Çin’deki üretim maliyeti parça başı 10 ABD sentidir. Brüksel’deki Avrupa Komisyonu’ndaki bürokrat yığınının, Madagaskar’daki denizaltı dalışlarını kısa kesip bu görüngüyü önleme (düzenleme) yolları üzerinde çalıştıklarından şüphe yok.

Çin sadece mini kule işini ele geçirmiyor aynı zamanda etraftaki bütün markalı malları dahi tehdit ediyor. Meskûnlar çılgınca bir tarzda yerel güçlere, Çinlilerin bir şekilde Kule’nin kendisinin bulunduğu Paris’in 15. mahallesinde bir tek işe bile sahip olmalarının engellenmesi için dilekçe yağdırıyorlar; sadece Paris’in içinde dört ayrı Çin kasabası (ve nüfusu) olduğundan oyun kaybedilmiştir. Eğer onları yenemiyorsanız onlara katılın: Bu güçlü Barselona futbol takımının müthiş saldırı üçlüsünü (Brezilyalı Ronaldinho, Kamerunlu Samuel Eto ve Fransız Thierry Henry) parlak bir Çin gösteri turuna çıkararak yaptığı şeydir. Eiffel Kulesi’de Guangdong ve Sichuan’da markasının yayılmasını finanse edebilir.

Geçen hafta yumuşakça bir imayla, Washington’un kotalarda ısrar etmesi “Çin merkez bankasını, doların değer kaybetmesine öncülük edecek şekilde, dolar satmak zorunda bırakacaktır” diyen iki üst düzey Çinli hükümet sözcüsünün küçük gerçeği; tamamen Avrupalıların ölü mevsimine yukarıdan bakmaktadır. Kalabalık sahillerin ve bir espressoya 10 euro fiyat biçen restoranların tepesinde de durabilir fakat bu; Londra, Paris, Frankfurt ve Brüksel’deki finansal çevrelerde gök gürültülü bir fırtına olarak kaydedildi. Ağır bir Mandarin (resmi konuşma dili olarak kullanılan geleneksel Çince) aksanıyla Pekin’in söylediği şey şudur: “Uyan dostum yoksa itibarın iflas edecektir.” Çaresizlikten deliye dönmüş Amerikan lejyonları taşralılara bir pasaport edinmelerini ve biraz nakit biriktirmelerini çılgınca tavsiye ediyorlar.

Yabancı hükümetler, enstitüler ve şahıslar—bunların çoğu Asyalı, Avrupalı ve Arap’tır—2 trilyon dolardan daha fazla Amerikan senedi ellerinde tutuyorlar. Bu miktar kabaca Amerikan hükümetinin sahip olduğunun %25’ine tekabül etmektedir. Çin Merkez Bankası 1 trilyon dolarlık dev rezervini altın ve petrole karşılık elinden çıkarmaya başladı.

Bush’a dost olan taze Sarkozy-Merkel ikilisinin “yeni Avrupa”sı tabiî ki doymak bilmez ABD borçlanma kâğıtlarının alıcısı Çin’in fiili olarak ABD faiz oranlarını kontrol ettiğini biliyor, dolayısıyla Çin tam olarak Bush’un Irak savaşı için ödeme yapıyor. “Yeni Avrupa” aynı zamanda Çin’in, Asya’ya doğrudan bir saldırı anlamına gelecek olan İran’a karşı bir Bush savaşını finanse edecek gibi görünmediğini de biliyor. Bu yüzden İran nükleer dosyasına Avrupa’nın sürdürdüğü görüşmelerden bir çözüm çıkarılması isteniyor.

Son bir çözüm mü?

Bütün mesele Ortadoğu ile ilgilidir. Asıl plan özetle Irak’ı istila ve işgal etmek için Çin’den hareketle oluşturuldu. Petrolün hayati bir kaynağını kontrol ederek Washington, Pekin boğasını boynuzlarla kontrol edecekti. Problem şudur; Çin her zaman ihtiyaç duyduğu petrolü başka yerlerden (İran’dan, Kazakistan’dan, Venezüella’dan, Afrika’nın herhangi bir yerinden) karşılayabiliyorken, Bush yönetiminin Irak’ta nerdeyse hiçbir şeyi kontrol etmeyi başaramamasıdır. Dolayısıyla Irak savaşının tek galibi… Halliburton’dur.


Bu arada İran halkla ilişkilerini geliştirmek için herhangi bir şey yapmamakta ısrar ediyor. Bu zorunlu olarak molla sınıfından kaynaklanmıyor olabilir: Bu durum açıkça başkan Mahmut Ahmedinecat ve onun kilit bakanlıklara kurulmuş Cumhuriyetçi muhafız çetesiyle bağlantılıdır. Aralarında keyfi öğrenci ve sendika işçileri tutuklamalarının, devlet televizyonundan yapılan kasvetli uyarıların ve bir zina olayıyla ilgili bir taşlamanın da olduğu yeni ve sert bir iç baskı dalgası yaşatılıyor.

Batının zararlı etkisine karşı alınan şimdiki sert önlem kadınların bisikletlere binmelerini yasaklıyor. Çok ciddi olarak Emadeddin Baghi—çok büyük çağdaş İran entelektüellerinden biri—“ulusal güvenliğe karşı olan hareketlerde bulunmak” ve “rejim karşıtlarının yararına propaganda yapmak” suçlamalarından dolayı üç yıl hapis cezası aldı. Elysee Sarayı—tutucu Fransız monarşistler tarafından bilindiği gibi kral I. Sarko’nun evi—hadiseyle ilgili “ciddi kaygı”sını ifade etti. Aralarında Eiffel Kulesi’nin önünde mini kuleler satan Afrikalı çocuklar kadar pek çok Çinli’nin de olduğu, şimdi yeni Sarko’nun polis kanunlarına göre suçlular hatta canilerle eş tutulan izinsiz göçmen dalgalarına yönelik ifade edilen bir “ciddi kaygı” yok.

2005’te Tahran’da (hümanist reformcu) Baghi ile Asia Times Online için bir röportaj yapma şerefine eriştim. Onun “ulusal güvenlik karşıtı hareketleri” ve “rejim karşıtlarının lehine yaptığı propaganda” tutsaklarını haklarını savunmak için politik olmayan bir sivil toplum örgütünü idare etmekten ibaret. Avrupa ve Birleşik Devletler’deki dostlarına yazdığı son mektupta (hepimiz İslami bir mahkeme tarafından izlenip hapse götürülmeli miyiz?) Baghi, kendisinin “hapiste bile bedel ödemeye hazır olduğunu söylüyor.”


Bu arada Bağdat’ın bütünü hali hazırda uzun bir süreden beridir hapishaneye çevrilmiş durumdadır—elektriksiz ve susuz 53 santigrad derecede bir Sovyet çalışma kampı. Ortadoğu doğumlu Kaliforniya’dan bir ATol okuyucusu bölgedeki petrol ve su savaşlarına olabilecek en iyi nihai çözümü önerdi. Milyonlarca Şii ve Sünni’yi bir “Şiistan” ve Sünnistan”a taşıma yerine okuyucu bütün Iraklıları İsrail’e ve—aralarında Likud Partisi üyelerinin olduğu—bütün İsraillileri de Irak’a taşımayı ve suya olan sınırı (Likud Körfezi) ve kendi Brookings Enstitüsü ile ülkeyi “Likudistan” olarak yeniden adlandırmayı önerdi.

Okuyucu “hepimizi için büyük ikramiye” şudur diye devam ediyor; “Likudistan İran’ın kapı komşusu olacaktır; Likudçulardan, İran üzerine nükleer bomba yağdırmalarını istemek çok daha kolay olacaktır.  Hatta kardeş Rumsfeld’i onları kitle imha silahları ile desteklemesi için göndermek zorunda da olmayacağız çünkü Likudçular o zaman yeterli olacaklardır.” Belki Irak savaşını silen Sarko bir daha ki sefere Çin sahipliğindeki Eiffel Kulesi altında bunu Bush ile tartışabilir. Ne dersiniz?

 

 

Bu makale Ali Karakuş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.