Algılamalar dış politikanın şekillenmesinde önemli rol oynar. İslam dünyasının algılamasına göre, Obama birçok doğru noktaya değiniyor.
Başkan Obama, önce, görevdeki ilk 100 günü içinde bir İslam başkentinde önemli bir dış politika demeci verme niyetinde olduğunu belirtti (buna dair ayrıntılar henüz açıklanmadı). Şimdi de Obama, ilk denizaşırı baskınının anahtar durağı olarak Türkiye'yi seçti.
Türkiye, tam anlamıyla, Doğu ile Batı arasında bir köprü. Kültürel başkenti olan İstanbul, Avrupa ile Asya arasındaki sınırda duruyor. Politikaları da öyle. Bush idaresiyle gel-gitli ilişkilerin ardından Türkiye, son zamanlarda ABD ile Suriye arasında arabuluculuk rolü üstlendi ve aynısını muhtemelen İran için de yapacak. İşleyen bir demokrasi olarak, İslam dünyasına din ile laiklik arasındaki bölünme için önemli bir işbirliği modeli sunuyor. Birkaç yıl evvel, bir grup çokuluslu medya holdingi yöneticisinin Henry Kissinger başkanlığındaki Türkiye ziyaretine eşlik etmiştim. İslam'da alkol yasaktır. İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi'nin lideri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konutunda verdiği gala yemeğinde, garsonlar konuklara şarap ikram ederken, başörtüsü üzerinde uzun tartışmalar yapılan eşiyle birlikte oturuyordu. Ardından kanyak ikramı vardı. Bu, İslamcı liderin dogmadan uzak yaklaşımının işaretiydi.
Başbakan Erdoğan'ı ziyaret eden Obama'nın, Amerikalıların "ılımlı" İslamcılar dediği kesime ulaştığı açık. Arap olmayan Türkiye'ye gitmesi, aynı zamanda, ABD'nin Arap dünyasına karşı güttüğü politikaları diğer Müslüman ülkelerinkinden ayırma çabası olarak görünüyor. Maryland Üniversitesi'nin geçenlerde yaptığı bir araştırmada, bunun gerekliliği açıkça ortaya çıktı. Bu ayın başlarında Kahire gazetelerinin ilk sayfasını, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in Kudüs gezisi esnasında Clinton'ı öptüğü fotoğraf süslüyordu. Araplar bu fotoğrafta çok açık bir mesaj görüyor. Birçok Arap, onun, Condoleezza Rice'ın yeniden ortaya çıkmış hali olmasından korkuyor. İsrail lobisinin Obama'nın Ulusal İstihbarat Konseyi'nin başkanlığına atadığı ismi engellemesi -ki, bu haber burada gayet yaygın şekilde yer aldı- "her zamanki gibi" algılamasını kuvvetlendiriyor.
Ortadoğu'daki diplomatik çevrelerde dönen laflar devlet içindeki Clinton'cıların Arap dünyasındaki siyasi değişimler konusunda da geri adım atmakta olduğunu söylüyor. Bush demokrasinin adını kötüye çıkartmıştı. Arap otokratları için iyi, Amerikan ikiyüzlülüğünü zaten fısıldayıp duran demokrasi taraftarları için ise kötü haber. Araplar hâlâ Obama'nın niyetlerine ikna olma arzusunda. Diplomatik girişimlerin heyecanı ve idarenin Tahran'la ve hatta Taliban'la doğrudan görüşme konusunda istekli olduğuna dair göstergeler bölge gazetelerinin başyazılarında övülüyor. Araplar, son sekiz yılın miyopluğunun, Ortadoğu'daki birçok karmaşık siyasî zorluğun birbiriyle bağlantılı olduğunu teslim eden daha incelikli bir yaklaşım lehine atıldığı gerçeğini sevinçle karşılıyor.
Ancak, etkili olabilmesi için, Obama idaresinin, sadece İsrail ya da Arap rejimlerinin onayından geçenlerle değil, tüm aktörlerle görüşmesi gerekiyor. Eğer Taliban'la flört etmek niyetindeysek Hamas'la ya da Müslüman Kardeşler'le neden masaya oturmayacakmışız? Hamas'sız barış olamayacağı gibi, Mısır'ın geleceğinden de Kardeşler'siz bahsedilemez. Obama sembolik alanda Müslüman dünyasına ulaşmayı beceriyor, ancak sembolik şehadet eylemlerinde canların feda edildiği bir bölgede iyi niyetler yeterli değil. Artık hakiki ve somut şekilde elini taşın altına koymalı. The Christian Science Monitor, 16 Mart 2009
Kaynak: Zaman